Yaratılış 19

Tanrının yüreği, hali hazırdaki dünyadan çekmek için lütufkar bir şekilde uyguladığı iki yöntem mevcuttur. Bu yöntemlerden ilki, yüreğin önüne “gökteki değerlerin” çekiciliğini ve sabitliğini getirmektir. İkinci yöntem ise yeryüzündeki değerlerin çabuk solan ve sarsılabilir doğalarını sadık bir şekilde beyan etmektir. İbraniler kitabının 12.bölümünün sonu bu iki yöntemin her biri için güzel bir örnek sunar. Elçi Siyon dağına geldiğimize dair gerçeği tüm sevinçleri ve ayrıcalıkları ile ilgili olarak belirttikten sonra sözlerine şöyle devam eder. “bunları söyleyeni reddetmemeye dikkat edin, çünkü yeryüzünde kendilerini uyaranı reddedenler kurtulamadılar ise, göklerden bizi uyarandan yüz çevirir isek bizim de kurtulamayacağımız çok daha kesindir. O zaman O’nun sesi yeri sarsmış idi. Ama şimdi, ’Bir kez daha yalnız yeri değil, göğü de sarsacağım’ diye söz vermiştir. ‘Bir kez daha sözü’, sarsılanların yani yaratılmış olan şeylerin ortadan kaldırılacağını ve böylelikle sarsılmayanların kalacağını anlatıyor.” İbraniler 12: 25-27. İmanlının şimdiki çağda sarsılanları beklememesi gerekir. İmanlının dünya kendisinden vazgeçmeden önce dünyadan vazgeçmesi gerekir. İmanlı dünyadan göksel değerlerin varlığının gücü ile vazgeçmelidir. İman aracılığı ile Mesih’e sımsıkı bağlandığımız zaman dünyadan vazgeçme konusunda bir güçlük yoktur. Zorluk, dünyadan vazgeçilmediği zaman ortaya çıkar. Eğer bir çöpçü yılda on bin kez bir yeri süpürse idi, sokakları süpürmeye devam etmeyi istemeyecek idi. Böylelikle eğer biz göklerin sarsılmaz gerçekliklerinin ortasındaki payımızın farkına varır isek yeryüzünün geçici sevinçlerinden vazgeçme konusunda karşılaşacağımız zorluklar büyük olmaz idi. Şimdi burada önümüze konulmuş olan esin aracılığı ile yazılmış olan öykünün ciddi içeriğine bakalım.

Bu öykünün başlangıcında Lut’un “Sodom kentinin kapısında”, yani yetki yerinde oturduğunu görürüz. Lut’un konumunda ilerleme gösterdiği aşikardır. Lut, “dünyaya girmiştir.” Dünyasal bir bakış açısından duruma bakıldığı zaman, Lut’un dünyasal kariyerinde başarılı olduğu görülür. Lut, başlangıçta “Sodom’a yakın bir yere çadırını kurmuş idi.” Sonra hiç kuşkusuz işleri yolunda gitti ve biz onu şimdi kentin kapısında önemli, etkili ve yetkin bir yerde oturur iken görüyoruz. Tüm bu olanlar bir önceki bölümün başlangıcında gördüğümüz sahneden ne kadar da farklıdır! Ama ah, değerli okuyucum, bunun nedeni bellidir! “İbrahim iman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşerek çadırlarda yaşadı.” Lut ile ilgili olarak şöyle bir ifade kaydına rastlamayız. 1 “Lut iman sayesinde Sodom kentinin kapısında oturdu. Ne yazık ki, hayır! Lut soylu imanlı ordusu arasında bir yer edinememiştir; imana güçlü bir şekilde tanıklık edenler arasında yer almaz. Dünya ona felaket getiren bir tuzak idi ve içinde bulunduğu koşullar ona bir afet hazırlıyor idi. Lut” görünmeyeni görür gibi davranarak” katlanmadı. O, “görünen ve geçici olan şeylere” bakmayı seçti. İbrahim ve Lut yola birlikte başlamışlar idi, ama aralarında çok büyük bir maddesel farklılık var idi ve her ikisi de bu yüzden tanıklıkları ile ilgili olarak farklı hedeflere vardılar. Hiç kuşkusuz Lut kurtuldu, ama bu kurtuluş “ateşten geçmişçesine” oldu. Çünkü gerçekten de “işi yanmış idi.” Öte yandan İbrahim Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in sonsuza kadar kalıcı krallığına hizmet eden bol bir girişe sahip oldu.

Ayrıca, Lut’un İbrahim’e gösterilen iyilikler ile ilgili yüce farklılık ve ayrıcalıkların hiç birinden keyif almasına izin verilmediğini görmekteyiz. Lut, Rabbi tazelemek yerine kendi doğru canını sıkkın hale getirir; Rab ile paydaşlığın tadını çıkartmak yerine Rab ile arasında üzücü bir mesafenin oluşmasına neden olur. Ve son olarak Lut diğer kişiler için aracılık etmek yerine kendisi için aracılık edecek fazlası ile şey bulur. Rab İbrahim ile paydaşlığa devam etmek için gitmedi ve orada kaldı ve Sodom’a yalnızca meleklerini gönderdi. Melekler “geceyi kent meydanında geçirmek istediler.” Ama Lut çok diretti ve sonra Lut ile birlikte onun evine gittiler. Sodom’daki tüm erkekler Lut’un evinin çevresini sardılar. Lut dışarı çıktı ve arkasından kapıyı kapadılar. Daha sonra melekler zorluk içinde Lut’u evine sokmak durumunda kaldılar ya da Lut’u evinin içine yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar ve kapıya dayanan Sodomlu adamların hepsini kör ettiler. Melekler geceyi kent meydanında geçirmek istediklerinde bu istekleri ile Lut’u azarlamış olmuşlar idi ya da onun konukseverliğini istememişler idi; bu durum İbrahim’in Mamre’deki çadırında gösterdiği konukseverliğin istek ile kabul edilişinden ne kadar farklı bir durum idi ve şu sözler ile ifade edilmiş idi: “Peki, dediğin gibi olsun.”

Burada bir kişinin konukseverliğini kabul etme ile ilgili büyük bir gerçek ifade edilir. Konuya zekice bakıldığı zaman bu sözler İbrahim ile tam bir paydaşlığın ifadesidirler. “Ona geleceğim; o Benim ile Ben de onun ile yemek yiyeceğiz.” “Eğer Rabbe sadık olduğuma karar verdi isen o zaman evime gel ve kal.” Eğer onu bu şekilde yargılamamış olsalar idi, davetini kabul etmeyecekler idi.

Bu yüzden meleklerin Lut’a söyledikleri onun Sodom’daki konumuna ilişkin ağır bir yargı içerir. Melekler, doğru olmayan bir çatı altında geceyi geçirmekten ise tüm gece boyunca sokakta kalmayı tercih etmişler idi. Gerçekten de meleklerin Sodom’a gelmelerinin tek nedeni Lut’u kurtarmak idi ve bunu yapmalarının nedeni de İbrahim için idi; ayetleri okuyalım: “Tanrı ovadaki kentleri yok eder iken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok eder iken Lut’u bu felaketin dışına çıkartmış idi.” Yaratılış 19:29. Bu konu üzerinde özen ile durulur. Lut’un kurtarılması yalnızca İbrahim uğruna sağlanmış idi. Rab dünyasal bir zihne sempati duymaz. Ve işte böyle dünyasal bir zihin Lut’u o suçlu kentin ortasında yerleşmesi için yönlendirmiş idi. Lut’u oraya yerleştiren asla iman değil idi; onu oraya yerleştiren asla ruhsal bir zihin değil idi. Lut’un “doğru canı” onu Sodom’a yerleştirmedi; onu oraya yönlendiren yalnızca şimdiki kötü dünyaya duyduğu sevgi idi. Önce “seçim yaptı” ve sonra çadırını Sodom’a yakın bir yere kurdu ve son olarak da Sodom” kentinin kapısında oturdu.” Ve, ah, Lut nasıl da bir pay seçmiş idi! Seçtiği yer gerçekten de su tutmayan çatlak bir su sarnıcından farksız idi; onun elini delen ezilmiş bir kamış gibi idi. Ne şekilde olur ise olsun kendimiz için düzenleme yapmayı istemek acı bir şeydir. Böyle davrandığımız zaman en üzücü hataları yapacağımızdan emin olabiliriz. Tanrıya tüm yollarımızı düzenlemesi için izin vermemiz kesinlikle çok daha iyidir; küçük bir çocuk ruhu ile her şeyi O’nun ellerine bırakmalıyız; Tanrı bizim için düzen yapma konusunda çok isteklidir ve bu konudaki gücü sonsuzdur. İfade yerinde ise kalemi O’nun kutlu eline bırakmamız ve O’na Kendi hatasız bilgeliği ve sınırsız sevgisi uyarınca tüm yaşamımızı çizmesine izin vermemiz doğru olandır.

Lut Sodom’a yerleştiği zaman, hiç kuşkusuz kendisi ve ailesi için doğru olanı yaptığını düşündü. Ama sonuçlar bu konuda ne kadar büyük bir hata yaptığını göstermektedir ve bu hata aynı zamanda ciddi bir şekilde kulaklarımızda çınlamaktadır. Bu ses dünyasal bir ruhun yeni başlayan işleyişlerine teslim olmamamız için uyanık olmamız konusunda bize çağrıda bulunur. “Sahip olduklarınız ile yetinin.” Neden mi? Çünkü siz dünyadasınız, ama dünyadan değilsiniz. Zavallı yüreklerinizin peşinden koştukları kalıcı değildir. Hoşnutluğumuzu dünyasal değerlerin temelinde mi bulacağız? Asla! O zaman nasıl hareket edeceğiz? “Çünkü O seni asla bırakmayacağım, seni asla terk etmeyeceğim” dedi. Payımız bereketlidir! Eğer Lut Tanrının payı ile hoşnut olsa idi Sodom’un bol sulu ovalarında asla gözü olmaz idi.

Ve sonra eğer hoşnut bir ruh uygulaması ile ilgili daha fazla ayrıntı temeline ihtiyaç duyar isek bunu gerçekten bu bölümde bulabiliriz. Lut mutluluk ve hoşnutluk yolunda ne kazandı? Gerçekten de çok az şey. Sodom’un erkekleri evini kuşattılar ve onu evinin kapısını kırmak ile tehdit ettiler. Lut kendisini çok aşağılayan bir şekilde onları yatıştırmaya çalıştı, ama tüm çabaları boşuna oldu. Eğer bir kişi itibarını yükseltme amacı ile dünyaya karışacak olur ise o zaman üzücü sonuçlara dayanmak konusunda kararını vermek zorundadır. Hem dünyadan yararlanmak hem de aynı zamanda dünyanın kötülüğüne karşı etkin tanıklıkta bulunmak mümkün değildir. “Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor.” Yaratılış 19:9. Bu asla böyle olamaz. Yargı için gerçek ve doğru yol, Ferisilerin dindar ruhu ile değil, lütfun ahlak gücü ile dünyadan ayrı durmaktır. Dünya ile bir araya gelerek ondan yararlandığımız zaman, dünya sisteminin yollarını azarlama girişimi boştur. Dünya bu tür azarlama ve bu tür tanıklığa fazla önem vermeyecektir. Bu ifade, Lut’un kızları ile evlenecek olan adamlara yaptığı tanıklık için de geçerli bir ifadedir; “damat adayları onun şaka yaptığını sandılar.” Yerimizi, payımızı ve hoşnutluğumuzu yargılanmak üzere olan yerde bulduğumuz zaman yaklaşmakta olan yargıdan söz etmemiz inandırıcı olmaz.

İbrahim yargıdan söz etme konusunda çok daha iyi bir konuma sahip idi. Çünkü yerleştiği yer yargı gelecek olan yerin tamamen dışında idi. Sodom alevler içinde yanıyor olmasına rağmen Mamre meşeliğindeki yabancının çadırı için hiç bir tehlike söz konusu değil idi. Ah, yüreklerimiz farkında olunan bir yabancılığın değerli ürünlerini daha çok özlese ve böylece zavallı Lut gibi dünyadan zorla çekilip alınmak ve geriye tereddüt içinde bir bakış atmak yerine azim ile yarışan bir koşucu gibi hedefe doğru kutsal bir şevk ile ilerleyebilsek!

Lut, meleklerin gücü ile zorla çekilip çıkartıldığı yere özlem duyuyor idi, bu oradan uzaklaşmak istemeyişi ile net bir şekilde aşikar idi. Çünkü yalnızca melekler onun ellerinden tutup Sodom’dan gelmek üzere olan yargıdan kaçırmak ile kalmamışlar idi; ama kendisine yaşamını (yargının neden olacağı felaketten kurtaracağı tek şey)kurtarması için ısrar edildiği ve arkasına bakmadan dağa kaçması söylendiği zaman Lut şöyle karşılık verir: “Aman efendim, ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmak ile bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Felaket bana yetişir ve ölürüm. İşte şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent.” Yaratılış 19: 18-20. Nasıl da dehşet verici bir örnek! Lut sanki boğulmak üzere olan bir adam gibidir; kurtulmak için su üstünde yüzen bir tüye tutunmaya bile hazır bir panik içindedir. Melek Lut’a dağa kaçmasını emretmesine rağmen Lut bunu reddeder ve yüreğinde hala küçücük de olsa bir kent düşüncesine yenik durumdadır. “Küçücük bir kent!” – dünyanın küçük bir parçası. Lut, Tanrının merhamet ederek onu gitmesi için yönlendirdiği yerden yani dağdan ölecek kadar korkuyor idi. Evet, Lut kötülüğün her türlü davranışından korkuyor idi ve güvenliği yalnızca küçücük bir kentte bile olsa bir kentte bulabileceğini düşünüyor idi. Lut’un düşüncesine göre güvenliği küçük bir kentte yaşamasına bağlı idi. Ah, izin verin, oraya kaçayım ve canım yaşasın. Ne kadar üzücü bir düşünce! Yükünü tamamen Tanrının üstüne bırakmıyor idi. Ne yazık! Tanrı ile yürümediği için O’na çok uzak bir mesafede kalmış idi; bir kentin atmosferinde gereğinden fazla soluk almış idi ve tanrısal varlığın ve huzurun saf havasını takdir edemiyor ya da Her Şeye Gücü Yeten Tanrının koluna yaslanamıyor idi. Canı tamamen desteksiz kalmış idi; dünyasal yuvası kırılıp dökülmüş idi ve kendisine iman aracılığı ile Tanrının kucağında bir yuva kurabilecek güce sahip değil idi. Eğer göz ile görünmeyen dünya ile paydaşlığı ihmal etmese idi şimdi göz ile görünen ayaklarının altından büyük bir hız ile çekiliyor olmayacak idi. Lut’un tüm umut ve arzularının merkezi olan yere “gökten ateşli kükürt” yağmak üzere idi. Sahip olduğu tüm mal mülk yok olmak üzere idi. Lut gerçekten de her şeyin sonuna gelmiş idi; ama dünyasal unsurlar yüreğinde güçlü oldukları için üstün geliyorlar idi ve Lut bu yüzden sığınması gerektiği yerin yalnızca küçücük bir kent olması gerektiğini düşünüyor idi. Ama yine de Soar adlı bu küçük kentte rahat edemedi ve oradan ayrılarak dağa yerleşti ve bir mağarada yaşamaya başladı. Tanrının elçisinin buyruğunu dinleyip de yapmadığını bu kez korkudan yaptı.

Ve sonra Lut’un sonuna bakın! Kendi çocukları onu sarhoş ettiler ve Lut sarhoşluğu yüzünden Tanrı halkının en keskin düşmanları olan Moavlıların ve Ammonluların var olmasının aracı haline geldi. Bu bölümde ne kadar ciddi dersler bulunmaktadır! Ah, değerli okuyucum, işte dünya sisteminin ya da düşüncesinin ne olduğunu burada görüp anlayın. Yüreğin dünya sisteminin ardından gitmesine izin vermenin ne kadar ölümcül bir şey olduğunu görün. Lut’un öyküsü şu muhteşem kısa öğüdü ne kadar net bir şekilde yorumlar:” Dünyayı sevmeyin!” Bu dünyanın Sodom’ları ve onun Soar’ları hepsi birbirinin aynıdır. Onların hiç birinde yürek için güvence, esenlik, dinlenme ve sağlam bir doyum bulunmaz. Tanrının yargısı tüm öykü üzerinde asılmıştır ve Tanrı tahammül eden merhameti ile yalnızca kılıcı vurmamaktadır, çünkü Tanrı hiç kimsenin mahvolmasını istemez, herkesin tövbe etmesini arzu eder.

O zaman dünyadan ayrılmış kutsal bir yolu izlemek için istekli olalım. Dünyanın dışında durarak Efendimizin dönüşü umudu ile yaşayalım. Dünyanın bol sulu ovaları yüreklerimiz için çekici olmasın. Dünyanın tüm onurları, tüm farklılıkları ve tüm zenginlikleri Mesih’in gelecek olan yüceliğinin ışığında gözlerimize görünmesin. Bizler de kutsal atamız İbrahim gibi Rabbin huzuruna çıkma gücüne kavuşturulalım ve o yüce yerden aşağı mahvolan ve tükenmiş yeryüzüne doğru bakalım. Ve dünyayı iman sayesinde dumanları tüten bir enkaz halinde görebilelim. Böyle olacaktır. Yeryüzü ve aynı zamanda yeryüzünde olan şeyler yanacaktır. Bu dünyanın çocuklarının böylesine yoğun bir şekilde kaygı duydukları şeyler ve büyük bir gayret ile ardından gittikleri değerler hepsi, hepsi yanıp yok olacaklardır. Ve bunun ne kadar yakında olacağını kim söyleyebilir? Sodom nerede? Gomora nerede? Bir zamanlar yaşam ve hareket dolu olan bu kentler, bol sulu ovaları olan bu kentler şimdi nerededirler? Hepsi yok olmuştur! Tanrının yargısı ile silinip gitmişlerdir. O’nun yağdırdığı ateş ve kükürt ile tükenmişlerdir. O’nun yargıları şimdi bu suçlu dünyanın üzerinde bulunmaktadır. Gün yakındır ve gelecek olan yargılar yakındır; lütfun tatlı öyküsü kulaklara duyurulmaktadır. Müjde’yi işitenler ve iman edenler mutludurlar. Tanrının kurtarışının güçlü dağına kaçanlar mutludurlar! Tanrı Oğlu’nun çarmıhının arkasına saklananlar mutludurlar. Ve orada bağışlanma ve esenlik bulmuşlardır!

Tanrım lütfen bu satırları okuyan kişiye günahtan arınmış bir vicdan ile yaşamanın ne olduğunu bilmesini ihsan et; onun yüreğinin sevgilerini göklerden gelecek olan Oğlu beklemesi için dünyanın kirleten etkisinden kurtar ve temizle.


1. Eğer kendimize yaptığımız her işe başlar iken bu iş ile ilgili olarak “Bunu iman aracılığı ile mi yapıyorum?” şeklinde bir soru sormuş olsa idik bu soru yüreğimiz için çok araştırıcı bir soru olur idi. “İman ile yapılmayan her şey günahtır” ve “İman olmadan Tanrıyı hoşnut etmek imkansızdır.