Bölüm 29

Buhur Sunağı

Mısır’dan Çıkış 30:1-10

Musa’ya verilen talimatlarda yer alan buhur sunağının bulunduğu yer, çok eğitici bir özellik taşır. Mısır’dan Çıkış 27. bölümün sonuna kadar her şey, Tanrı’nın görünümü ile ilgili olarak düzenlenmiştir – bazen ifade edildikleri gibi gösterme sembolleri. Bundan sonra konu, Tanrı’ya yaklaşma ile ilgili bir durum arz eder; ve bu yüzden bundan sonraki aşama kahinlerin atanması ve kutsal kılınmasıdır – bu kahinlerin tek ayrıcalıkları kutsal yere girebilmeleridir. Ama daha ileriye gitmeden önce sürekli yakmalık sunu konusuna değinilir; bu konu son bölümde gözden geçirilmişti; çünkü halk, sununun hoş kokusunun kabul edilmesi ile Tanrı’nın önüne gelene kadar ve Tanrı’nın Kendisi onların arasında yaşayana, Yüceliği aracılığı ile buluşma çadırını kutsal kılana ve her şeyi Kendisine ayırana kadar O’na yaklaşmak mümkün değildi – O’nun huzuruna kabul edilme yoktu. Başka bir deyişle, kurbanın hoş kokusu olmadan ve Yehova’nın huzuruna girilmeden tapınma yapılamazdı. Böylelikle her şey hazırlandı ve yaklaşma sembollerine sıra geldi – örneğin, Tanrı’nın huzuruna girmek ile bağlantılı olarak kullanılan o kutsal kaplar; ve bunlardan ilki altın sunaktır – ya da buhur sunağı.

“Üzerinde buhur yakmak için akasya ağacından bir sunak yap. Kare biçiminde, boyu ve eni birer arşın (yaklaşık 45 cm), yüksekliği iki arşın (yaklaşık 90 cm), boynuzları kendinden olacak. Üstünü, yanlarını, boynuzlarını saf altın ile kapla. Çevresine altın pervaz yap. İki yandaki pervazın altına iki altın halka yap. Bunlar sunağın taşınması için sırıkların geçmesine yarayacak. Sırıkları akasya ağacından yap ve altın ile kapla. Sunağı Levha Sandığı’nın karşısındaki perdenin, sandığın üzerindeki Bağışlanma Kapağı’nın önüne, seninle buluşacağım yere koy.

Harun her sabah kandillerin bakımını yaparken sunağın üzerinde güzel kokulu buhur yakacak. Akşamüstü kandilleri yakarken yine buhur yakacak. Böylece huzurumda kuşaklar boyunca sürekli buhur yanacak. Sunağın üzerinde başka buhur, yakmalık sunu ya da tahıl sunusu sunmayacaksınız, üzerine dökmelik sunu dökmeyeceksiniz. Harun yılda bir kez sunağın boynuzlarını arındıracak. Kuşaklarınız boyunca yılda bir kez günahları bağışlatmak için sunulan sununun kanı ile sunağı arındıracak. Sunak, ben Rab için çok kutsaldır.” (1-10. ayetler)

Buhur sunağı, levha sandığını, üzerine ekmek konulan masayı karakterize eden iki malzemeden – akasya ağacından ve altından – yapıldı. (1-5. ayetler). Bu nedenle sunağın kendisi –kullanımının dışında – Mesih’in kişiliğinin bir örneği idi – hem Tanrı hem de insan olarak Mesih, bedende görünen Tanrı. Bu konu, sunak ile bağlantılı olarak önem taşır – yalnızca Mesih aracılığı ile Tanrı’nın huzuruna kabul edileceği öğretilir. O’nun, gerçekten hem Tanrı’ya yaklaşmanın hem de tapınmanın temeli olduğu açıklanır. Kahin (tapınan kişi), sunakta altından başka hiç bir şey görmedi. Ve Tanrı yalnızca altını – O’na uyan, Kendi doğası ile uyum sağlayan – gördü. Bunu hatırlamak, Tanrı’nın önünde eğilen bir kişiye cesaret verir. Mesih’in, Tanrı’nın gözünün önünde ve tapınan kişinin gözünün önünde bulunması, gerçekten de harika bir merhamettir – Mesih’in kendisi, Tanrı ve Tanrı’nın halkı arasındaki buluşma yeridir; ve aynı zamanda O’nun halkının kabul edilmesi için gerekli temeldir.

Bu sunağın yeri altıncı ayette belirtilmiştir. Levha Sandığı’nın karşısındaki perdenin, sandığın önündeki Bağışlanma Kapağı’nın önüne konulması gerekiyordu. Tunç sunak ise, belirtilmiş olduğu gibi, buluşma çadırının avlusunda – ilk şey – dışarıdan, ordugahtan avlunun girişine gelen birinin gözüne ilk çarpan şey idi. Burada verilen ders şu idi: huzura kabul elde edilmeden önce günah sorununun çözümlenmesi gerekiyordu. Buhur sunağı iç bölümde idi – kutsal yerde – ve kahinlerin dışında hiç kimse oraya giremezdi. Aslında arada yıkanma kazanı vardı; ama yıkanma kazanından henüz söz edilmedi, çünkü tunç sunak üzerindeki kurbanın değeri hemen (mecazi olarak) altın sunağın varlığını zorunlu kılar. Tunç sunak, insanı sorumluluk açısından denedi; ve Tanrı’nın adaletinin talepleri kurban aracılığı ile karşılandığı için, O, insanı hemen Tanrı’nın huzuruna takdim edebilir – ona kahinlerin ayrıcalıklarını ve bunun sonucu olan kahin kişiliğinde buhur sunağına kabul edilmesini sağlayabilirdi. Tunç sunağın talepleri bir kez karşılandıktan sonra, tapınan kişinin altın sunağa ulaşmasına hiç bir şey engel olamazdı. Tapınan kişi mükemmel bir ünvana sahip olurdu. Aynı konu, İbranilere mektupta görülür. Çarmıhta dökülen kan, en kutsal yere girmek için cesaret verir. (İbraniler 10) Bu nedenle, iki sunak arasında bağlantıların en yakını mevcuttur.

Şimdi sunağın kullanımını gözden geçirelim. Harun’un, her sabah kandillerin bakımını yaparken, sunağın üzerinde güzel kokulu buhur yakması ve akşamüstü olduğunda kandilleri yakarken yine buhur yakması gerekiyordu. (7,8. ayetler) Buhuru oluşturan baharatlar, 34. ayette belirtilir. Burada sözü edilen güzel bir koku, bir parfümdür. Bunun sunağın üzerinde yakıldığına dikkat edin. Baharatlardan güzel kokunun çıkmasının nedeni ateşte yakılmaları idi; ve bu amaç için kullanılan ateş, tunç sunağın üzerindeki ateşten alınırdı. (bakınız Levililer 16:12,13) Bu nedenle, kurbanı yakıp tüketen aynı ateş, buhurun kokusunu ortaya çıkartırdı. Bu durum, buhurun önemini gözler önüne serer. Ateş, Tanrı’nın araştıran yargısının bir örneğidir – yargısında uygulanan Kutsallığının örneğidir, ve kutsanmış Rabbimizin, çarmıh üzerinde iken, arasından geçtiği ateş bu idi. Ama O’nun üzerindeki kutsal ateşin eyleminin tek etkisi, hoş kokulu bir parfüm “bulutunu” ortaya çıkartmak idi. Buhar, bunun örneğidir – Mesih’in Tanrı’ya ulaşan kokusu ve bundan dolayı buharın Tanrı’nın huzurunda sürekli olarak yakılması gerekiyordu (ayet 8), bu süreklilik, kokunun tahtın önüne her zaman yükseldiğini gösterir. Eğer Mesih’in işinin etkisi, kurbandan çıkan koku ile temsil ediliyor ise, O’nun kişiliğinin kabul edilmesi buhur aracılığı ile ifade edilir. Bu iki konu, kefaret gününde birbirlerinden ayırt edilirler. Harun, kanı, Bağışlanma Kapağı’nın üzerine ve önüne dökmeden önce, elinde buhur ile en kutsal yere girerdi. Bu nedenle, Mesih’in Kendisi kendi kanı ile girdi; ama eğer şu ifade yerinde olur ise, her şeyin birbirinden ayrılamaz şekilde bağlı olduğu yerde Mesih’in Kendisi Kendi kanının üzerinde bile üstünlüğe sahiptir. Kana söz ile anlatılamayan eşsizliği sağlayan aslında Mesih’in Kendi içindeki kimliğidir.

Ama akla şöyle bir soru gelebilir: Harun açısından bu eylemin anlamı nedir? Öncelikle, Harun, hem Mesih’in hem de kutsal yerde bulunan sunaktaki Mesih’in bir örneğidir. Böylelikle Harun, buhuru yakması ile, Mesih’in üstün aracılığına bir örnek teşkil eder. Hatırlanacağı gibi Harun, tunç sunakta yanıp tükenmiş olan kurbanın değeri sayesinde kutsal yere girer. Ayrıca buna ek olarak kutsal ateş ile yaktığı buhur, Tanrı’nın önünde her zaman kabul edilebilirdir. Bu yüzden Mesih’in aracılığının, O’nun kimliğinin ve yaptığı işin etkinliği sayesinde Tanrı’ya yükseldiği öğretilir. Bu nedenle, bu aracılık başarısız olamaz. Ve bu buhur sürekli yakıldığı için, O da aynı şekilde bize aracılık etmek için sonsuza kadar yaşamaktadır; ve Bu nedenle O, Halkını sonsuza kadar – başından sonuna kadar – kurtaracak güçtedir, hatta halkının çöl yolculuğunun sonuna kadar bile. Böyle bir güvence zayıflıklar, güçlükler ve çölde yürüdükleri yolda karşılaştıkları denemeler ile kuşatılmış olan Halkı için ne kadar teselli edicidir! İkinci olarak, buhur sunağındaki Harun imanlının bir örneğidir, bundan dolayı tüm imanlılar, kahinlerdir. Bu görünüm çok eğiticidir; çünkü böylelikle buhurun yakılması, tapınmanın bir örneğini teşkil eder. O zaman önce, Harun’un (ve onun tarafından temsil edilen imanlının) yakmalık sununun tüm hoş kokusu içinde altın sunağın önünde bulunmasının tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Çünkü bu kurbanın değeri sayesinde kutsal yere kabul edilmenin keyfi yaşanır. Bunun önemi çok büyüktür. Ve burada öğretilen şudur: Mesih’in tüm kabul edilişi içinde biz, Tanrı’nın önüne neyin getirilmesi gerektiğini bilinceye kadar gerçek bir tapınma mümkün olamaz. Yalnızca günahlarımızın silindiğini bilmemiz değil, ama aynı zamanda Tanrı’nın önünde, Mesih’in Kendisinin tüm kabul edilişi ile – O’nun söz ile ifade edilemeyen tüm kokusu içinde- durduğumuzu kavramış olmamız gerekir. İkinci olarak, Tapınma sırasında Tanrı’ya sunulan, kendi duygularımızın ve kendi düşüncelerimizin değil, Tanrı’nın yüreğini hoşnut edenin, yani, Mesih’in Kendisinin olduğunun farkında olmamız gerekir. Tanrı’yı yeryüzünde yücelten ve O’nun, kendisine verdiği görevi tamamlayan olarak Mesih! Üçüncü olarak, tüm tapınmanın özü, Mesih’in tüm kimliği ve yaptığı her şey ile Tanrı’yla paydaşlığı sağlıyor olmasıdır. Çünkü Kutsal Ruh aracılığı ile tapındığımız zaman, Tanrı’ya O’nun hoşnut olduğu şeyi sunarız ve sunduğumuz şeyden zevk alırız ve böylelikle duygularımız, düşüncelerimiz ve gösterdiğimiz sevgi, Tanrı’nın Kendisinin duygu, düşünce ve gösterdiği sevgisi ile bir hale gelir. O zaman, bunun sonucu, tapınma – en yüce karaktere duyulan hayranlık – olur. Bizlerin sunaktaki kahinlik görevi budur – Mesih’in çabalarının sürekli sunumu; ve eğer biz orada aracılık eder isek, aynı zamanda bizim aracılığımızın değeri, Mesih’in aracılığının değerine göre olur. Mesih bu nedenle şu sözleri söyleyebildi: “Size doğrusunu söyleyeyim. Benim adım ile Baba’dan ne dilerseniz, size verecektir.” (Yuhanna 16:23)

Gözlemleneceği gibi, buhur ve kandiller arasında bir bağlantı mevcuttur. Harun’a sabah ve akşamüstü kandillerin bakımını yaparken, güzel kokulu buhur yakması talimatı verildi. Kandilliklerden söz edilirken açıklandığı gibi, kandiller Tanrı’nın, Ruh’un gücündeki görünümüdür. Bu, dünyanın ışığı olan Mesih’in mükemmelliğinde görüldü ve aynı şekilde hem Kilisede hem de imanlıda gösterilmesi gerekir. Ancak buradaki düşünce, ışığın kahinin yaptığı bakım aracılığı ile elde edilmiş olmasıdır. Harun, kandillerin bakımını yaptı. Aynı şey şimdi de geçerlidir. Ruh’un gücünün Tanrı’daki görünümü, her zaman Mesih’in kahinlik işine bağlıdır; ve buhurun yakılması – aracılık ya da tapınma – her zaman Ruh’un gücünün gösterilişi ile orantılı olacaktır. Şu üç şey gerçekten de birbirlerinden ayrılamazlar – Mesih’in kahinlik görevi, Tanrı’nın, Ruh’un gücündeki görünümü ve O’nun halkının tapınması. Başka bir deyişle, eğer imanlılar dünyada ışık olarak parlamıyorlar ise, altın sunakta buhur yakamazlar, Tapınma için güçsüz olurlar. Yürüyüş ve tapınma birbirleri ile ilintilidir; çünkü eğer imanlı hafta boyunca Tanrı’nın huzurunda değil ise, O’nun ölümünü ilan etmek için Sofrası etrafında toplanıldığı zaman, çadırın perdesinin iç kısmında olmanın ne demek olduğunu bilmeyecektir. Ya da, farklı bir açıdan bakılacak olursa, Ruh’un gücündeki Tanrı’nın görünümünün sonucu olmanın dışında tapınma olmayacaktır. Bu yüzden, buhur yakıldığı zaman, kandilleri bakımının yapılması gerekir.

Sunağın kullanımı ile ilgili uyarılar devam eder; ve eğer Levililer 10:1 ayeti, bu ayet ile birleştirilecek olursa, bu sunak üzerinde kullanılması yasaklanan üç şey mevcuttur. Birincisi, başka, yabancı bir buhur sunulmayacaktır. Sunulan buhurun tanrısal bileşime sahip olması gerekir ve bunun dışında bir buhur kabul edilemez. Eğer bir an için bu konuyu birebir anlamı ile ele alacak olur isek, günümüzdeki Hıristiyanlığın pek çok “kilisesinde” korkunç küstahlıklara tanıklık edildiği görülecektir! Bu kutsal bileşimin temel taklitleri – bu tür bileşimleri yapanın cezası halkın arasından atılmak idi (bakınız ayet 38) – kahin olduklarını iddia eden kişiler tarafından topluluk hizmetlerinde ve Tanrı’ya tapınmada kullanılırlar. Bir Yahudi bile bundan tiksinirdi, ama ağızları ile Hıristiyan olduklarını söyleyen kişiler bu yabancı buhurun kullanımını onaylayabiliyorlar! Bu tutumun hem bozulan Hıristiyanlığın hem de Şeytan’ın gücünün kanıtı olduğu kesindir. Buna bir sembol olarak bakıldığı zaman, bize Tanrı’nın, tapınmada Mesih’in kokusundan başka hiç bir şey kabul etmediği öğretilir. Mesih’ten ayrı olarak sunulan her şey, “yabancıdır” ve kabul edilemez. İkinci olarak, bu sunağın üzerinde hiç bir şekilde yakmalık sunu, yiyecek (tahıl) sunusu ve içecek sunusu sunulmamalıdır. Bu, altın ile tunç sunağı birbirine karıştırmak olacaktır ve bunun sonucu olarak gerçek kahinlik konumumuz unutulur. Şimdi de, eğer tapınma için bir araya gelindiği zaman, çadırın perdesinin iç kısmı yerine çarmıhtaki yerimizi alırsak, aynı hata yapılmış olur. Bu hata, pek çok can tarafından farkına varılmadan yapılan bir hatadır. Sonucu ise, Tanrı’ya, Mesih’in tamamladığı iş sayesinde getirilmenin sevincini asla tatmamalarıdır ve bu yüzden gerçek kahin konumlarını işgal edemezler. Son olarak, Levililerdeki ayet, yabancı ateş kullanımını yasaklar. Ateşin, Tanrı’nın ateşi olması gerekir. Rabbin önünden, gökten gönderilen ateş (Levililer 9:24) ve başka bir ateş değil. Bu konu, imanlılar için uygulandığı zaman, alınacak ders, yalnızca Tanrı’nın Ruh’u aracılığı ile tapınabilecekleridir. Doğal hararet ve insani duygular üretildiği takdirde, bunlar, “yabancı” ateş” anlamına gelir. Kahinlere, buluşma çadırına girdikleri zaman, şarap ya da sert bir başka içki içmelerinin yasaklanmış olmasının nedeni, hiç kuşkusuz bu idi. Şarabın etkileri, Tanrı’nın Ruhu’nun ürettiklerini taklit ederler. (Bakınız Elçilerin İşleri: 13-15) Altın sunağın üzerinde kabul edilebilir olması için ateşin de aynı buhur gibi tanrısal olması gerekir – günümüzdeki Hıristiyanların görünümler ve sesler aracılığı ile doğal insan üzerinde çalışarak, Tanrı’ya tapınırken doğal insana yardım etmek için her türlü girişimde bulundukları zaman, yaptıkları hatayı görüp almaları gereken ders budur. Tüm bu şeylerin Tanrı’nın gözünde gerçekten tiksindirici olduğunu öğrenmelerini diliyoruz!

Yılda bir kez günah sunusunun kanı ile sunağın boynuzlarının arındırılması gerekiyordu. (ayet 10) Bu konu hakkındaki anlatımı Levililer kitabının 16. bölümünde bulabilirsiniz. Bunun nedeni, kahinlik görevinin kusurlu oluşu idi. Kahinin durması gereken yer, altın sunağın önü idi; ve günahkar olduğu için Tanrı’ya yaklaştığı yeri murdar kılıyordu (Levililer 4:7 ayeti ile karşılaştırın); ve bu yüzden sununun kanının sürekli uygulanması gerekli idi. Bunun karşıtı olan örnek, bilgi vericidir. Şimdi, tek bir kurban sonsuza kadar yeterli olmuştur. Mesih, kutsal kılınanları tek bir sunu ile sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir; ve bunun sonucu olarak en kutsal yere bile aralıksız, sürekli olarak girebilmenin sevincini yaşarız.

Son olarak, çölde sunağın taşınması ile ilgili olarak gerekli sağlayış için bir söz söylenebilir. Sunağın taşınması için bir pervaz ve sırıkların geçmesine yarayacak iki altın halkanın varlığından bahsedilir ve bunlar sunak ile aynı malzemeden oldukları için inceleme yapmak gerekmez. Ama Çölde Sayım 4:11 ayetinde, altın sunağın üzerine lacivert bir bez serileceği ve üzerine deri (yunus balığı derisi olabilir) bir örtü örtüleceği yazılıdır. Lacivert bezin – göksel olanın sembolü – göksel karakteri, kahinlik görevindeki aracılık ile ilgilidir ve kahinliğin konumu ile bağlantılı olarak lacivert bezin üzeri örtülür. Bu, yalnızca Tanrı’nın görmesi içindi. Sonra deri örtüden söz edilir – Mesih’in, kendisini kötüden koruduğu kutsal ihtiyatı ima eder. Bu deri örtü dışarıdadır, çünkü kötünün cirit atığı çölden geçiş hakkındadır. Bu yüzden, eğer göksel karakter elde edilecek ise, bezginliğe düşmeden uyanık kalmamız ve kendimizi bizi her yandan kuşatan pisliklerden ve murdarlıklardan korumak - Söz’ün kullanımı aracılığı ile - için sürekli bir gayret içinde olmamız gerektiğini öğretir.