Yasa’nın Tekrarı 30

Bu bölüm çok ilginç ve önemli bir bölümdür. Peygamberlik ile ilgili sözler içerir ve bir önceki bölümün sonunda işaret edilen “gizli şeylerin” bazılarını sunarak açığa çıkarır. Yasayı yerine getirmekte tamamen başarısız olan İsrail’in yeryüzünün dört bir bucağına dağılması gerektiği zaman Tanrının yüreğinde saklı olan ve açıklanması gereken lütfun en değerli kaynaklarından bazılarını açıklar.

Kleopatra Kapısı
Kleopatra Kapısı

“Tüm bu olaylar – önünüze sermiş olduğum bu kutsama ve lanetler – başınıza geldiği zaman, Tanrınız Rabbin sizi dağıttığı ulusların arasında bunları anımsayacaksınız. Bu gün size ilettiğim buyruklar uyarınca siz ve çocuklarınız Tanrınız Rabbe döner ve tüm yüreğiniz ile ve tüm canınız ile O’na uyarsanız, Tanrınız Rab size acıyacak ve sizi sürgünden geri getirecek. Sizi, dağıttığı ulusların ortasından yeniden toplayacak.” Yasanın Tekrarı 30: 1-3.

Tüm bunlar ne kadar dokunaklı ve ne kadar eşsiz güzellikte sözlerdir! Konu, yasanın yerine getirilmesi değil ama bundan çok daha derin ve çok daha değerli bir konudur. Yasaya birebir itaatin nihai anlamda imkansız olduğu bir zamanda yüreği, yüreğin tamamını ve canı bütünü ile Yehova’ya döndürmek! Konu budur! Kırılmış ve pişman bir yürek Tanrıya döner ve Tanrı derin ve şefkatli bir sevgi ile bu yürek ile buluşur. Bu durum her zaman ve her yerde gerçek berekettir ve bu bereket tüm düzenleme ve tutumların çok üstüne de ve ötesindeki bir gerçektir. Tanrının Kendisi varlığının tüm doluluğu ve etkin bereketi ile pişman olmuş bir can ile karşılaşır ve gerçekten de Tanrı ve pişman olmuş bir yürek karşılaştıkları zaman, her şey tanrısal ve sonsuz bir şekilde düzenlenmiş demektir.

Şimdi önümüzde bulunan bölüm içeriği açısından okuyucu tarafından şu noktanın mükemmel bir şekilde belirlenmiş olması gerekir. Yasanın yerine getirilmesi ve insan doğruluğu yer ve gök kadar birbirinden farklı olgulardır. Bölümümüzün ilk ayeti şunu kanıtlamaktadır: mümkün olan en aşikar davranış ile halk, yasanın buyruklarını yerine getirmesi imkansız bir durumda olarak görülür. Ama Tanrıya övgüler olsun ki yeryüzünün hiç bir yerinde yüreğin Tanrıya geri dönüş yapamayacağı bir nokta yoktur. Eller sunak için bir kurban sunmaya muktedir olmayabilirler. Ayaklar atanmış olan tapınma yerine gidecek güce sahip olmayabilirler ama yürek Tanrıya doğru yolculuk edebilir. Evet,, zavallı, kırık, ezilmiş ve pişman yürek doğrudan Tanrıya gidebilir ve Tanrı sevgisinin derinliği ve şefkatli merhameti ile bu yürek ile buluşabilir ve onu sevgisinin zengin tesellisi ve rahatlığı ile ve kurtarışının tam sevinci ile sarıp sarmalayabilir.

Ama biz şimdi Tanrıya ait olan şu gizli şeylere daha çok kulak verelim – tüm insan düşüncesinin çok ötesinde olan şu çok değerli şeyler! “Dünyanın öbür ucuna sürülmüş olsanız bile Tanrınız Rab sizleri toplayıp geri getirecek. Sizi atalarınızın mülk edindiği ülkeye ulaştıracak. Orayı miras alacaksınız. Tanrınız Rab üzerinize iyilik getirecek ve sizi atalarınızdan daha çok çoğaltacak.” Yasanın Tekrarı 30: 4,5.

Tüm bu sözler ne kadar değerlidir! Ama yine de bundan daha iyi olanı da vardır. Tanrı onları bir araya toplayıp geri getirmek ile ve onları çoğaltmak ile kalmayacak ama aynı zamanda lütfu aracılığı ile onlar için dışsal zenginlikten çok daha fazla arzu edilen değerde kudretli işler yapacak idi.” Ve Rab Tanrın yüreğini sünnet edecek.” Yürek, tüm manevi varlığın merkezi yeridir ve karaktere şekil veren tüm özelliklerin kaynağıdır – “sizin ve çocuklarınızın yüreğini değiştirecek ve öyle ki O’nu tüm yüreğiniz ve tüm canınız ile sevesiniz ve yaşayasınız” – tüm yaşamın önemli manevi düzenlemesi “Tanrınız Rab tüm bu lanetleri sizden nefret edenlerin ve size baskı yapan düşmanlarınızın üzerine yağdıracak. – Her zaman Yahudileri ezmek isteyen tüm bu uluslar için söylenmiş ciddi ve ağır sözler! – “Siz yine Rabbin sesine kulak verecek ve bu gün size ilettiğim buyrukların hepsine uyacaksınız.”

Manevi açıdan hiç bir şey bundan daha güzel olamaz. Bir araya toplanmış, geri getirilmiş ve çoğaltılmış, bereketlenmiş ve yürekleri sünnet edilmiş ve tamamen Yehova’ya adanmış ve içten bir yürek ile O’nun değerli tüm buyruklarına boyun eğmek! Yeryüzündeki bir halk için bundan daha üstün bir bereket olabilir mi?

“Yeter ki Tanrınız Rabbin sözünü dinleyin ve bu yasa kitabında yazılı buyruk ve kurallarına uyun ve bütün yüreğiniz ile ve bütün canınız ile O’na dönün. Bu gün size ilettiğim bu buyruk ne tutamayacağınız kadar zor ne de ulaşamayacağınız kadar uzaktır. O, göklerde değil ki, ‘Kim bizim için göğe çıkacak ve kim bizim getirmemiz için onu alıp yayacak?’ diyesiniz. Denizin ötesinde değil ki, ‘Kim bizim için denizin ötesine gidecek? Kim yerine getirmemiz için onu alıp yayacak?’ diyesiniz. Tanrı sözü size çok yakındır ve uymanız için ağzınızda ve yüreğinizdedir.” Yasanın Tekrarı 30: 10-14.

Bu bölüm tek başına ilginç olan bir bölümdür. Daha önce işaret edilmiş olan “gizlideki şeyler” için bir anahtar teşkil eder ve tanrısal doğruluğun önemli ve büyük ilkelerini mümkün olan her görünüm içinde yasal doğruluğa canlı ve güzel bir karşıtlık ile açıklamada bulunur. Burada açıklanan gerçeğe göre bir canın burada orada ya da herhangi bir yerde olabilmesi hiç bir şekilde önemli değildir. “Tanrı sözü sana yakındır.” Bundan daha yakın olması mümkün değildir. Bir insana” ağzındakinden ya da yüreğindekinden daha yakın ne olabilir?” Söylediğimiz gibi Tanrı sözüne yakın olmak için tek bir kas bile hareket ettirmemiz gerekmez. Eğer Tanrı sözü bizim üzerimizde ya da ötemizde olsa idi o zaman mantığımız Tanrı sözüne ulaşabilmemizin nihai imkansızlığı neden ile şikayette bulunabilir idi. Ama hayır; bu çok bereketli ve çok önemli konuda ne ellerimize ne de ayaklarımıza ihtiyacımız yoktur. Burada hareket etmeye çağrılan organlarımız ağzımız ve yüreğimizdir.

Romalılara mektubun onuncu bölümünde yukardaki sözleri ima eden çok güzel bir örnek vardır. Bu bölüm okuyucunun çok ilgisini çekecek ve ona yarar sağlayacaktır. Gerçekten de bu bölüm tam bir müjdeci tatlılığına sahip ifade ile yazılmıştır ve bu nedenle burada bir alıntı yapmamız gerekiyor.

“Kardeşler, İsraillilerin kurtulmasını yürekten arzu ediyor ve bunun için Tanrıya yalvarıyorum. Onlara ilişkin tanıklık ederim ki, Tanrı için gayretlidirler ama bu bilinçli bir gayret değildir. Tanrının ön gördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi ön gördükleri doğruluğu yani kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrının ön gördüğü doğruluğa boyun eğmediler. Oysa her iman edenin aklanması için Mesih Kutsal Yasanın sonudur” – Yakup 2:14 ayetinde de “imanı olduğunu söyleyen” ifadesine yer verilmiştir.  – “Musa, Kutsal yasaya dayanan doğruluk ile ilgili şöyle yazıyor, ’Yasanın gereklerini yapan onlar sayesinde yaşayacaktır.’ Ama imana dayanan doğruluk ise şöyle diyor: ‘Yüreğinde, göğe, yani Mesih’i indirmeye kim çıkacak? [ Mesih’i indirmeye ifadesi ne kadar çarpıcı bir ifadedir!] Ya da dipsiz derinliklere yani Mesih’i ölüler arasından çıkarmaya kim inecek?’ deme!” Kutsal Ruhun Eski Antlaşma ayetini kullanımına dair harikulade bir örnek! Bu ayet, Efendisinin elinin farklı bir mührünü taşımaktadır – Ya da “dipsiz derinliklere kim inecek?” (yani Mesih’i ölüler arasından çıkarmaya)- ama bunu söyleyen nedir? Tanrı sözü sana yakındır, ağzında ve yüreğindedir; yani duyurmakta olduğumuz iman sözü ağzında ve yüreğindedir. İşte duyurduğumuz iman sözü budur. Burada yapılan ek ne kadar yetkin bir güzelliğe sahiptir! Bu sözü Kutsal Ruhtan başka kim destekleyebilir? – “İsa’nın Rab olduğunu ağzın ile açıkça söyler ve Tanrının O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman eder isen kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır ve imanını ağzı ile açıklayarak kurtulur. Kutsal yazı, ‘O’na iman eden utandırılmayacak’ diyor.

“Her kim” sözcüğündeki güzelliğe dikkat edelim. Burada kast edilen “her kim” sözcüğü mutlak bir kesinlikle Yahudi’yi ifade eder. Yahudi yeryüzünün dört bir bucağında olabilir, yasaya itaat koşulları altında olabilir ve zavallı bir sürgün olması mümkündür ama Tanrının zengin ve değerli lütfu ve O’nun görkemli kurtarışı Yahudi ‘nin ihtiyacının derinliklerinde onunla bir araya gelecektir. İşte o zaman orada Yahudi yasayı yerine getiremese bile ağzı ile İsa’nın Rab olduğunu açıkça söyleyebilir ve yüreğinde Tanrının O’nu ölümden dirilttiğine iman edebilir ve kurtuluş da işte budur.

Ama sonra, yine belirtildiği gibi bu “her kim” ifadesindeki kişi yalnızca Yahudi için söylenmiş değildir. Hayır, kesinlikle ayrım yoktur. Ve elçi bu yüzden şu sözleri söylemeye devam edebilir: “Yahudi ve Grek arasında ayrım yoktur.” Yasa altında mümkün olan en büyük ayrılık var idi. Yasayı verenin Yahudi ve Grek arasında bu çizgiden daha keskin ya da geniş bir ayrım çizgisi yapması mümkün değil idi. Ancak bu çizgi iki nedenden ötürü geçerli değildir: ilk neden şudur, çünkü “Herkes günah işledi ve Tanrının yüceliğinden yoksun kaldı.” Romalılar 3:23. Ve ikinci neden ise çünkü “aynı Rab hepsinin Rabbidir ve Kendisini çağıranların tümüne eli açıktır. Rabbi adı ile çağıran herkes kurtulacaktır.”

Ne kadar bereketli bir kolaylık! “Çağırmak” – “iman etmek” – “ağzı ile açıklamak!” Bu sözlerde parlayan üstün lütuftan daha değerli hiç bir şey olamaz! Hiç kuşkusuz, canın gerçekten gayretli ve yüreğin içten olduğu kesindir. Tanrı manevi gerçeklikler ile ilgilenir. İman, fikren, zihnen ya da ismen inanmak değildir. Ama tanrısal iman yürekte Kutsal Ruh tarafından işler – canı tanrısal bir şekilde ve sonsuza kadar kalıcı bir bağla Mesih ile birleştiren diri bir iman!

Ve sonra Rab İsa’yı ağız ile açıklamak önemlidir. Bunun önemi söz ile anlatılamaz. Bir kişi şöyle diyebilir: “Yüreğimde inanıyorum ama bu inancımı herkesin gözü önünde göstermek istemiyorum. Ben konuşmayı sevmem. İnancımı kendime saklamayı tercih ederim. Bu konu tamamen benim canım ve Tanrı arasında yer alan bir konudur; diğer kişilere sürekli olarak inancımız ile ilgili konuşmamız gerektiğine inanmıyorum. Herkesin önünde inançları ile ilgili yüksek ses ile ve çok konuşan kişilerin çoğu özel yaşamlarında başarısız örneklerdir ve ben kesinlikle bu tür kişiler ile özdeşleştirilmek istemiyorum. Ben fazla sözden tiksiniyorum. Benim için önemli olan sözler değil, davranışlardır.

Tüm bunlar kulağa gayet sağduyulu geliyor ama Romalılar 10:9 ayetinin ışığında bir an için bile geçerli olamazlar. Ağzı ile açıklama yapılması gerekir. Pek çok kişi Mesih tarafından kurtarılmak ister. Ama O’nun değerli adını ağızları ile açıklamaktan çekinirler. Öldükleri zaman cennete gitmek isterler ama reddedilmiş bir Mesih ile özdeşleşmek istemezler. Hemen belirtelim ki Tanrı böyle kişilere sahip değildir. O’nun aradığı kişiler düşman bir dünyanın gözü önünde Mesih’i tam bir cesaret ile ve ağızları ile açıklayacak olan kişilerdir. Rabbimiz İsa Mesih de bu ağız ile açıklamanın yapılmasını bekler. O’nu insanların önünde ağzı ile açıklamasını bekleyen herkesi O da Tanrının melekleri önünde kabul edecektir. Ama her kim O’nu insanların önünde inkar eder ise O da o kişiyi Tanrının melekleri önünde inkar edecektir. Çarmıhtaki haydut kurtaran gerçek imanın önemli iki noktasını sergilemiştir; bu haydut İsa’ya yüreği ile inandı ve O’nu ağzı ile söyleyerek kabul etti. Evet, bu haydut tüm dünyaya var olan ya da her zaman sorgulanabilecek olan en can alıcı konu hakkında çok net bir ifade ile gerçeği sundu ve bu konu Mesih hakkında idi! Ve bu haydut herkese Mesih’in öğrencisi olarak ilan edildi! Ah, keşke daha pek çok kişi onun davrandığı gibi davransa idi! Ağzı ile iman ikrarında bulunan kilisede Kutsal Ruhu kederlendiren ve Mesih’i gücendiren ve Tanrıyı üzen çok büyük miktarda belirsizlik ve tam adanmamış soğuk yürekler ürküten sayıda çoktur. Bizler cesur kararları ve Rab İsa’ya hatasız tanıklıkları özlüyoruz. Tanrı Kutsal Ruh tüm yürekleri harekete geçirsin ve daha fazla yürek adanmışlığı ile bizi sonsuza kadar yanmaktan kurtarmak için karşılıksız olarak yaşamını feda eden o kutsal Olan’a daha çok yaklaştırsın!

Bu bölümün son ayetlerinden bir kaçını Musa’nın halkın yürek ve vicdanlarına çok özel bir ricada bulunan sözlerinden alıntılar alarak okuyucunun dikkatine aktarmayı arzu ediyoruz. Bu çok güçlü öğüt sözleri ile bölüme son vereceğiz.

“İşte bu gün önünüze yaşam ve iyiliği ve ölüm ve kötülüğü koyuyorum.” Yasanın Tekrarı 30:15. Bu tarz Tanrının yönetiminde her zaman aynıdır. Bu iki şey bir birlerinden ayrılmayacak şekilde bağlıdırlar. Hiç kimse bu bağı zedeleme cüretinde bulunmaya kalkmasın! Tanrı “herkese yaptıklarının karşılığını verecektir. Sürekli iyilik ederek, yücelik, saygınlık ve ölümsüzlük arayanlara sonsuz yaşam verecektir, çünkü Tanrı insanlar arasında ayırım yapmaz.” Romalılar 2:6-11

Elçi bu önemli pratik bölümde güç meselesi ile ilgilenmez; yalnızca engin gerçeği ifade eder – tüm zamanlarda ve tüm koşullarda; yönetim, yasa ve Hristiyanlıkta uygulanabilir olan bir gerçek – bu gerçek her zaman , “Tanrı herkese yaptıklarının karşılığını verecektir” ifadesine dayanır. Bu ifade, olası en son öneme sahiptir. Bunu her zaman aklımızda tutalım. Belki burada, “Hristiyanlar lütuf altında değiller mi?” diye soran olabilir. Evet, Tanrıya şükürler ve övgüler olsun ki Hristiyanlar lütuf altındadırlar. Ama bu önemli gerçek yukarda belirtilmiş olan yönetim ilkesini az da olsa zayıflatır mı? Hayır, aksine, bu ilkeyi güçlendirir ve onu yoğun bir şekilde onaylar.

Ama yine de bazı kişiler kendilerini şu sözleri söylemek zorunda hissedebilirler. “İman etmemiş ve kurtulmamış bir kişi iyilik yapabilir mi?” Kutsal yazılardan alıntılara baktığımız zaman böyle bir sorunun sorulmaması gerektiği yanıtını veririz. Tanrı tarafından öğretilmiş olan herkes bu dünyada şimdiye kadar yapılmış olan “iyiliğin” her bir atomunun Tanrının lütfu aracılığı ile mümkün olabileceğini bilir, hisseder ve bu gerçeğe sahip çıkar; kendi başına bırakılan insan yalnızca kötülük ve sürekli olarak kötülük yapacaktır. “Her iyilik ve her mükemmel armağan yukardan, Işıklar Babasından gelir.” Tüm bunlar çok bereketli gerçeklerdir ve hamt olsun ki her imanlı can tarafından bunlara sahip çıkılmıştır. Ama bu, Yasanın Tekrarı 10.bölümde ortaya konan ve Romalılar 2.bölümde onaylanan yaşam ve iyiliğin, ölüm ve kötülüğün çözülemez bir bağ ile bir araya bağlandıkları gerçeğini hiç bir şekilde kaale almadan bir kenara bırakır. Bizler bu gerçekleri asla unutmayalım! Bu gerçekler her zaman yüreklerimizin düşüncelerinin anısı olarak konut kursunlar!

“İşte bu gün önünüze yaşam ile iyiliği ve ölüm ile kötülüğü koyuyorum. Bu gün size Tanrınız Rabbi sevmeyi, O’nun yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına ve ilkelerine uymayı buyuruyorum, öyle ki yaşayasınız. Çoğalasınız ve mülk edinmek için gideceğiniz ülkede Tanrınız Rab tarafından kutsanasınız. Eğer yoldan döner ve kulak vermez iseniz, ayartılır ve başka ilahlara eğilip tapar iseniz bu gün size kesinlikle yok olacağınızı bildiriyorum. Şeria ırmağından geçip mülk edinmek için gideceğiniz ülkede uzun yaşamayacaksınız. Önünüze yaşam ile ölümü, kutsama ile laneti koyduğum bu gün yeri göğü size karşı tanık olarak gösteriyorum. Yaşamı seçin ki siz de çocuklarınız da yaşayasınız. Tanrınız Rabbi sevin ve sözüne uyup O’na bağlanın. Rab yaşamınızdır; kendilerine vereceğine ilişkin atalarınız İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a söz verdiği ülkede uzun yaşamanızı sağlayacaktır.” Yasanın Tekrarı 30: 15-20.

Topluluğa söylenen bu son ricadan başka hiç bir şey önemli olamaz: Yasanın Tekrarı kitabının tamamı ile aynı ton ve özelliğe tamamen sahiptir – ölümlü kulakların şimdiye kadar işitmiş olduğu en güçlü öğütler tarafından tam bir şekilde işaretlenmiş bir kitap. Musa’nın beş kitabının daha önceki bölümlerinin hiç birinde canı böylesine harekete geçiren ifadeler ile karşılaşmadık. Deyim yerinde ise her kitap kendisine özgü bir tarza, diğerlerinden farklı bir obje ve karaktere sahiptir ama Yasanın Tekrarı kitabının başından sonuna kadar mevcut olan büyük yük, bu öğütlerdir; tezi, Tanrının sözü, objesi, itaati – tam yürek, gayret ve sevgi ile itaat – bilinen bir ilişki ve tadı çıkarılan ayrıcalıklar üzerinde inşa edilmiştir.