Konum Değişikliği İle İlgili Tanrisal Mutluluk

Bölüm 9

Matta 5: 10-12. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü göklerin egemenliği onlarındır! Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinç ile coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler. Krallığın çocuklarını düşman bir dünyada bırakmamış olsa idik, “Derin düşüncelerimiz” ile ilgili bu konuya onların mükemmel mutluluklarından tam olarak emin bir şekilde son verebilirdik. Tanrısal mutluluk yedi kez bereketlenmiştir. Ancak ne kadar bereketlenmiş olsalar da, tanrısal huzurda ne kadar mutlu olsalar da, bin yıllık dönemin başlayacağı o parlak günde yeryüzünü miras almak için ne kadar uygun olsalar da, hala bu dünyada yani Tanrıdan doğmadan önce durdukları aynı yerde duruyorlar ve çevrelerinde bulunan kişiler daha önceden de olduğu gibi yine aynı kişiler ve koşullar da aynı koşullar.

Bu durumu her gün görebiliriz. Bir zamanlar neşeli ve mutlu olan yuva, şimdi neşesiz bir çöl gibi. Tövbe etmiş olan genç babasının evinde kendisini bir garip ya da bir yabancı olarak buluyor – tövbe etmeden önce yaşamış olduğu günlerdeki ev yine aynı ev! Ama şimdi tövbe eden bu genç tamamen değişmiş olduğu için ve ailesi tövbe etmemiş olduğu için onların yolları ile hiç bir paydaşlığı yok ve aynı şekilde ailesi de tövbe etmiş gencin yollarını paylaşamıyor. Her şey değişti; muhalefet kaçınılmaz bir durum; ve özellikle tövbe eden bu genç Efendisi’nin benzeyişine ait yedi katlı mutluluğa ulaştığı takdirde, zulüm şu ya da bu şekilde kaçınılmaz. “Mesih İsa’ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi zulüm görecek.” (2.Timoteos 3:12) Tecrübe edilecek olan zulmün en hafif şekli şu sözler ile olabilir: “Dilini tut ve konuşma, sen babandan ve annenden daha mı bilgesin? Biz hepimiz sana mı teslim olacağız?” Bu tövbe eden genç örneğinde olduğu gibi, Tanrının lütfuna ve Mesih’in Ruhu’na direniş sürmektedir. Bu gencin şimdi yoluna tek başına devam etmesi gerekir.

Görüldüğü gibi, şimdiye kadar genel olarak Tanrının çocuklarının karakteri hakkında konuştuk, şimdi onların kötü bir dünyada bulundukları konum ile ilgili konular üzerinde derin düşüneceğiz. Mesih’e ait olanların ahlak karakteri lütuf altında yedinci tanrısal mutluluğa doğru yükselirken, zulüm ruhunun ortaya çıkması ve Tanrının krallığı kudret ve yücelik içinde kuruluncaya kadar Tanrının çocuklarını denemelere maruz bırakması gereklidir. Değerlerin bu koşulu hakkında özel bir bereket ilan edilmemiş olsa idi, öğrenciler, konumlarının, bereketlenmenin dışındaki her konum olabileceğini söylemeye hazır olabileceklerdi; cennetin onların karakterlerini kutsaması üzerlerine yalnızca insanlığın nefretini ve baskısını getirerek oldu. Bunun ruhsal değil doğal olacağı doğrudur; iman ile değil, göz ile görünene göre yürümek; ama imansızlığın söylemeyeceği ya da yapmayacağı şey var mıdır? İmansızların yüreklerinde hala çok fazla imansızlık gizlice pusuya yatmış durumdadır. Ama ah, lütuf! Rabbimiz İsa Mesih’in o zengin ve bol lütfu! O, dünyanın zulmüne maruz kalanların iki kat daha fazla mutlu olduklarını ilan eder. O’nun bu beyanı, Halkının karakteri ve koşulu ile ilgili güzel örneği tamamlar ve krallık henüz muallakta iken, onların konumunun her koşuluna büyük ilgi ve doluluk ekler.

“Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü göklerin Egemenliği onlarındır.” Bu ifade, dışsal bir yücelik ya da bir esenlik egemenliği veya yeryüzünde bir cennet beklentisinde olan kişiler için garip bir ifade gibi görünecektir. Ama Rab, Kendi öğrencilerine onların bu dünyadaki yeni konumlarının ne olacağı konusunda net bir açıklama yapar ve O’na olan benzerliklerindeki fark ne kadar büyük ise, görecekleri zulümler o kadar ağır olacaktır. Ama O, özellikle bu ilk mutluluk konumu içinde doğruluk aracılığı ile tanımlanan tanrısal mutlulukların ilk grubuna işaret eder; son üç tanesi lütuf aracılığı iledir. “Ne mutlu ruhta yoksul olanlara: çünkü göklerin egemenliği onlarındır!” Yeniden doğmuş olan her canın kendi hiçliğinin az ya da çok farkında olması gerekir ve Tanrının isteğine içten ve gayretli bir arzu ile itaat etme duygusuna sahip olması lazımdır. Bu, doğruluktur ve bu yaşamda zulüm getiren doğruluktur. Örneğin, Rab ile yürüyen bir Hıristiyan yanlış olanı yapmaktan korkar ve doğru olanı yapmayı arzu eder. Tanrıya karşı ve insanlara karşı güceniklik barındırmayan bir vicdanı muhafaza etmenin peşinden gider. Doğruluk zırhı işte budur; eğer doğru olmadığını bildiği bir şeyi yapma konusunda hem fikir olacak ise, konumu ile ilgili kendisine belirli bir tercih sunulabilir. Bu sunulan her ne ise, ayartıcı bir şey olabilir ve bu kişi ihtiyaç içindedir; ama hayır; kişi Rabbi beklemektedir; konuyu Tanrının önüne getirir; ışık parlar; ayartıcının kullandığı konu anlaşılır ve Rabbi bekleyen kişi bu ayartma konusunu reddeder; doğruluk üstün gelir, ama kişi bu yüzden acı çeker; yanlış anlaşılır ve akılsız ya da fanatik ve deli olarak adlandırılır; kişi yalnızca sunulmuş olanı kaybetmek ile kalmaz, aynı zamanda sahip olduğu şeyi de kaybeder; yararsız hale gelir ve alt üst olur. Ama kişi yine de şu sözleri söyleyebilir: “Tanrının adil yönetimi altında olan şimdiki kaybım, benim sonsuz kazancımın kanıtı olacaktır.” Kişi temiz bir vicdana ve mutlu bir yüreğe sahiptir: Rabbe bağımlı olarak O’na daha çok yaklaştırılır. “Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü göklerin egemenliği onlarındır!” Uzun zaman sonra efendi çıktığı yolculuktan geri döndüğü zaman, kölelerini etrafına toplar ve onlarla hesaplaşmaya oturur, O’nun şu sözlerini işitecek olan kişi mutludur: “Aferin, iyi ve güvenilir köle! Sen küçük işlerde güvenilir olduğunu gösterdin, ben de seni büyük işlerin başına geçireceğim. Gel, efendinin şenliğine katıl!” Matta 25:21.

Ey canım, burada şimdi biraz ara ver. Bu en pratik konudaki düşüncelerinin derin, sabırlı ve dua etmeye yönelik olmasına izin ver. Sana yalvarırım, sadık olabileceğin ya da sadık olmayabileceğin pek çok yol hakkında iyice düşün, ölç biç ve öyle karar ver! Bu yaşama dair ilişkilerde uygulanan kötülükte pek çok gölge mevcut değil midir? Ama tüm bunların hepsinin tekrar bir araya getirilmesi ve adil bir ölçüt ile hesaplanması gerekir. Mesih’in hakem kürsüsünün önünde bulunmak düşüncesi ne kadar mutlu bir düşünce de olsa, çok ciddi bir düşüncedir – o kürsünün önünde her düşünce, her söz ve her eylem ışığa getirilerek sınanır ve değerlendirilir. O’nun size, “Aferin, iyi ve güvenilir köle!” dediğini işitmeyi bekliyor musunuz? Bana bir yanıt vermenizi söylemiyorum, yüreğiniz O’na yanıt versin. Şimdi O’nun önünde görünün: dünyadaki tüm günlerin boyunca her konuda Tanrının tam isteğini yapmanın ardından git. Her şeyi O’nun yoluna uygun yaptığımız ve her mutluluk bizden tam ve sonsuza kadar kalıcı bir şekilde yansıdığı zaman, Rabbin burası için söylediği mutluluk buradan sonrası için de geçerlidir. Bu yüzden acı çekmemiz gerekmesine rağmen, şimdi günah işlemekten korkabiliriz.

Şimdi göklerin egemenliğinin en son mutluluğuna gelmiş bulunuyoruz. Bu mutluluk geriye döner ve lütuf aracılığı ile tanımlanan yedi mutluluğun sondan üç tanesine – merhametin, saflığın ve esenliğin lütufları - değinir. Böylece, tüm Tanrı çocuklarında parlaması gereken farklı lütuflar, burada doğruluğun ve lütfun önderliği altında Tanrının önünde doğru ve insanlara karşı lütuf olanın önünde bir araya toplanmış olurlar. “Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size!”

Mesih’in adı uğruna acı çekenlere vaat edilen mutluluk kendi içinde bazı tatlı ve değerli gariplikler barındırır. Ancak buna şaşırmamamız gerekir; O’nun adı gibi bir ad var mıdır? O’nun adından daha yüce, daha iyi olan hiç bir şey yoktur. O’nun adına sahip olanlar Tanrının verebileceği her şeye sahiptirler; sonsuzluğun tüm çağları boyunca sahip olunabilecek her mutluluk onlarındır. Dikkat edecek olur iseniz, buradaki vaat doğrudan kişiseldir. “Ne mutlu size”  - “ne mutlu onlara” ifadesinde olduğu gibi, soyut değildir. O, çevresinde toplanan öğrencilerine bakıyor ve ne tür tecrübelerden geçeceklerini biliyor, öğrencilerinin yüreklerine doğrudan konuşuyor ve onlara duyduğu kişisel ilgiyi kendilerine hissettiriyor ve O’na ne kadar yakın olduklarını anlamalarını sağlıyor. O’nun adı uğruna acı çektiğimiz zaman, durumun daima böyle olması gerekir. Bu konu, doğruluk uğruna zulüm görmekten daha yüce bir konudur, ama her iki konu da genellikle bir arada yürüyebilirler. Kurtarıcının sevgisini ya da kurtaran lütfunu bilmeyen dürüst bir zihin doğruluk uğruna zulüm görmüştür. Doğal olarak dürüst bir zihindir, aldatmak için alçalmaz ve bu yüzden zulüm görür. Bu acı veren, aldatıcı dünyanın çarpık yolları için doğal bir dürüstlük bile fazlası ile dürüsttür. Ah, tüm bunların bulunduğu bir yerde Hıristiyan’ın yolu ne kadar zorludur ve ne çok denemeler ile doludur! Hıristiyan eğer kötü bir vicdan ve zayıf bir tanıklıktan korunmak istiyor ise, Rabbin Sözü aracılığı ile yürümeli ve O’nunla paydaşlık içinde yaşamalıdır.

Mesih’in uğruna zulüm görmek, diğer kişilere O’nun hakkında konuşmanın sonucudur. Bizden yanlış olanı yapmamız istendiği ya da ayartıldığımız zaman, yalnızca kararlı bir hayır yetmez, aynı zamanda kutsanmış Rab ve O’nun kurtarışı hakkında konuşmak için her fırsatı gözleyen içten bir yürek de gereklidir. Ve eğer mümkün ise bu konuşmayı yolumuza güçlükler çıkartan kişilere yapmamız doğrudur. Her zaman bol sayıda dünyasal Hıristiyanlar yakın çevremizde olacak ve bizi hedefimizden saptırmak ve sadakatimize engel olmak isteyeceklerdir, bu konuda sağduyulu davranmamız gerekir.

Her şeyin bir zamanı ve bir yeri vardır gibi bir ifade ile öneri getirirler ve diğer kişileri gücendirmek bir yarar sağlamaz; yaşamdaki etkimizi kaybetmemeli ve yaşam için olan hedeflerimizi yok etmemeliyiz. Elbette her zaman Mesih ve müjde hakkında konuşmaya çağrılmadık; iyiliğinizden kötülük olarak söz edilmesine neden olabilirsiniz. Bu tür vasat konuşmalar ve görünüşte makul ve haklı olan nedenler bazı ılık Hıristiyanların ya da yanlıca ağzı ile ikrarda bulunan kişilerin dudaklarından dökülebilirler. Ve böylece en azından bir kere de olsa, düşmanın işini yapmış olabilirler. Sözler kimin dudaklarından dökülürse dökülsün, ses, düşmana aittir ve bu bilinerek davranışta bulunulmalıdır. Bu sesin İsa’nın sesi olmadığından kesinlikle eminiz; ve O’nun koyunları O’nun sesini işitirler ve O’nu izlerler.

Mesih’e yüreklerimizde değer verdiğimiz zaman, bu tür mantık yürütmelerin gücü yok olur. O’nun, dünyanın verebileceği ya da verdiği her şeyden daha değerli olduğunu anlarız. Sağduyunun vasat sözleri yere düşerler ve lütuf zafer kazanır. Mesih, can’dan önce gelir; can’ın tüm enerjisine O buyruk verir. O’nun sevgisi dile esin sağlar; dudaklardan sakınılamaz; O’nun sevgisi yüreklerimizde yanar, sözlerimizde alevlenir ve bizler O’nun sözlerinin diğer kişilerin yüreklerinde ve dudaklarında da yanmasını veya alevlenmesine özlem duyarız.

Böylece ey canım, sen kendinden, kendi yollarından ya da olman gerekenden konuşur musun? Yanıtım açık ve net olarak hazırdır. Kendimden ve tüm diğerlerinden söz ediyorum. Kural bir tanedir. Mesih’in can’dan önce olmasına ilişkin orantıda Mesih buyruk verir ve bu orantıda sadakatimiz ve çektiğimiz acılar yer alır. Bu acılar fiziksel beden acıları olmayabilir ya da dünyasal kayıp dahi içermeyebilir; ama bu konularda yürüyecek olanlar için çok dar bir patika ve çok geniş bir reddediliş yolu bırakılacaktır. Sözü edilen dar patikada olan biri tek  başına kalacak ve dünyada küçümsenecektir. Dinden daha genel bir şekilde konuşabilirsiniz; vaizler, kiliseler, putperestler için hizmetler, hayır işleri yapan topluluklar rağbet görebilirler; ancak Rabbin Kendisinden, O’nun değerli kanından, kurtuluşunun tam güvencesinden, cennette O’nunla bir olmaktan, dünyadan ayrılmış olmaktan, dünyanın sunduğu tüm gösteri ve eğlencelerden ayrı durmaktan söz ettiğiniz takdirde arkadaşlarınızın sayısı çok hızlı bir şekilde azalacaktır. Ve siz, düşmanın güç kazandığı sürece, Mesih’in adı uğruna kötülük ve zulüm göreceksiniz. Bu kötülük ve zulüm, soğuk bir tavır ile reddedilme ve alay edilerek hakaret görmekten ileri gitmeyebilir, ama aynı ruh şehitliğin alevleri içine ince odun demetleri koyacak ve tanıklığı susturacaktır. Rabbin ve O’nun hizmetkarı Pavlus’un en acımasız düşmanları kimlerdi? İsrail’in en dindar kişileri. Dünya ya da insan doğası değişmiş midir? Böyle olduğuna inanmıyoruz.

Ama ey canım, sen burada inceleme yapma konusunda kaygılısın ve ben şimdi İsa adına neden bu kadar az zulüm olmasına şaşırmıyorum. Aslında senin farkında olduğundan çok daha fazlası mevcut olabilir. Olumlu ve saldırgan olan ve İsa’nın acı çektiği ordugah dışında yol izleyen Hıristiyanlık, zulmün acılığını ya da daha uygun bir deyiş ile zulmün tatlılığını tatmalıdır. Bu tür Hıristiyanlar dünya ile iyi ilişkide olanlar tarafından küçümsenmedikleri takdirde, kendilerinden uzak durulur. Ordugah dışındaki yer, dünyasal olmayan yaşam, zamana uyan kişi ya da yalnızca ağzı ile ikrarda bulunan Hıristiyan için batan ve acı veren bir azardır.

Her yerde bu tür tanıklara karşı konuşulur; ve bu konuşmaları genellikle onlar hakkında çok az şey bilen ya da hiç bir şey bilmeyen yüksek yerlerdeki kişiler yapar; basit kişileri geri çekmeye ve aldatmaya çalıştıkça haksız bir şekilde sapıklığın gizli yayıcıları olarak tanımlanırlar; ve tüm Hıristiyanlığın alay edilmesine ve küçük görülmesine neden olan yanlış bir tanıtım yapmış olurlar. Bu durum bu noktaya kadar zararlı olmayabilir; şöyle diyebilirsiniz; evet, doğru, hiç bir zindanı açmıyor, hiç bir kemiği kırmıyor, hiç bir ateşi alevlemiyor, hiç bir kılıcı keskin yapmıyor: ancak izin verildiği takdirde bu zulüm ruhu daha ne kadar ileriye gidecektir? Bu sorunun yanıtını kilise tarihi versin. Öğretiş ve uygulama konusundaki belirli noktalarda kendisinden farklı olduğu için Hıristiyan kardeşlerini kötülemek için aşağılayan kişi, düşünce farklılıklarından dolayı ilk zulmü gerçekleştiren Roma ruhundan uzakta bir ruh değildir.

Ama kutsanmış Rab tüm bunların olacağını önceden biliyordu ve lütfu ile bu olaylar için sağlayış hazırladı. O, her şeyi düşünür. Kutsalların O’nun yüreğine en yakın oldukları zamanlar, O’nun adı uğruna küçümsendikleri ve acı çektikleri zamanlardır. Rab, onların yüreklerine tatlı teselli sözleri ile şöyle seslenir: “Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinç ile coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmettiler.”

Eğer ölüm noktasına kadar acı çekmeleri gerekir ise, cennet hemen o andaki evleri olacaktır. “Göklerdeki ödülünüz büyüktür.” Ve bu kişiler, aynı zamanda O’nun gelişinin müjdecileri olarak acı çeken kişilerin ayak izlerinde yürüme onuruna da sahip olacaklardır. Bu durum, nasıl Mesih’in çektiği acıları ve bu acıları izleyecek olan yüceliği önceden bildiren her çağdaki peygamberler ve gerçek Hıristiyanlar için geçerli ise, son günlerde Mesih’in adı uğruna öldürülecek olan Yahudi bakiyesi için de aynı şekilde geçerli olacaktır. Vahiy 6:9-11.

Ey canım, bu düşünceler üzerinde yoğunlaşır iken, bu dersi iyi öğrenmiş olduğundan emin ol. Rabbin kurtardığı kişiler hakkında söylediğin sözlere ve onlara karşı nasıl davrandığına özen göster. Rabbin yüreği onları yalnızca sevmek ile kalmaz, ama aynı zamanda onlardan zevk de alır. Rabbin kurtardıklarına kaba davranarak Rabbi üzme. Eğer Rabbin kurtardıklarından bir ile açıkça konuşman ya da sadakat ile davranman gerekli olur ise, tüm bunları sevgi ve yumuşak huyluluk ile yap. “Kardeşlik sevginin sürekli olmasına izin ver.” Bu kardeşlik sevgisi, -kardeşlik nezaketi bazen kesintiye uğrasa da- Rabbin kutsaması ile birlikte asla kesintiye uğramamalı.

Rab bize bu güzel tanrısal mutluluklar hakkındaki düşüncelerimizin Kurtarıcının karakterinin silinmez bir izlenimini bırakmalarını ihsan etsin ve bu etki yalnızca yazarın tüm yaşamını değil, aynı zamanda okuyucunun da tüm yaşamını etkisi altına alsın. Böylece, burada sözü edilen “tuz” ve “ışık” gibi tanrısal sembollere yanıt verebilelim – ışığın zaten önceden gelmiş olduğu yere gelen koruyucu ilke ya da enerjinin bulunduğu yerde gerçek de önceden ikrar edilmiştir; ve bir gecenin koyu karanlığında bulunan dünyaya lütfun ışığı ve gerçeği ve sevginin bereketli eylemleri ulaşabilsinler. Ey canım, senin görevin bu olsun; yorulmadan ve değişmeden sabit bir şekilde devam et, öyle ki, pek çok kişi ışıktan karanlığa ve şeytanın gücünden Tanrıya dönebilsinler, öyle ki, günahlarının bağışlanmasını elde etsinler ve İsa Mesih’e iman aracılığı ile kutsallara verilmiş olan miraslarını alabilsinler. Elçilerin İşleri 26:16-18.

“Biz her zaman Senin sadık sözüne öncelik veririz –
Çarmıh onun kesin ödülünü karşılar,
Çünkü o ‘kısa bir süre’ çabucak geçecek ve
Sonra Senin hizmetkarının zahmeti sevinç ile taçlandırılacaktır:
Ve ey Kurtarıcımız, o zaman Senin şu sözlerini işiteceğiz,
‘Kalk sevgilim, ve bana gel;
Başını yukarı kaldır, çünkü artık ağlamayacaksın,
Artık cennetin sonsuz kıyısında huzur içinde dinleneceksin.’”