Mısır’dan Çıkış 31

Bu kısa bölümün başlangıcında Besalel ve Oholiav ustaların Buluşma Çadırını ve eşyalarını yapmaları için Tanrı tarafından çağrılmalarına ve her türlü ustalık verilmesi için Rabbin ruhu ile doldurulduklarına yer verilir. “Ve Rab Musa’ya şöyle dedi: ‘Bak, Yahuda oymağından özellikle Hur oğlu Uri oğlu Besalel’i seçtim. Beceri, anlayış, bilgi ve her türlü ustalık vermek için onu ruhumla doldurdum. Öyle ki, altın, gümüş ve tunç işleyerek ustaca yapıtlar üretsin, taş kesme ve kakmada ağaç oymacılığında, her türlü sanat dalında çalışsın. Ayrıca Dan oymağından Ahisamak oğlu Oholiav’ı onunla çalışması için görevlendirdim. Sana buyurduğum işlerin hepsini yapabilsinler diye öteki becerikli adamlara üstün yetenekler verdim.’” Eski dönemdeki tapınak işi ya da hali hazırdaki hizmet işi, tanrısal seçim, tanrısal çağrı, tanrısal yetenek ve tanrısal zamanlama gerektirir ve her şeyin tanrısal buyruğa uygun olarak yapılması gerekir. İnsan, tapınağın işini, seçemez, başlatamaz, başaramaz ya da zamanını belirleyemez idi. Bu iş her zaman tam ve mutlak olarak tanrısal idi, tanrısaldır ve tanrısal olması gerekir. İnsanlar başkaları tarafından gönderilebilirler ya da kendiliklerinden gidebilirler; ama Tanrı tarafından gönderilmeden koşanların hepsinin eninde sonunda bir gün yüzlerinin utanç ve zihin karışıklığı ile örtüleceği hatırlanmalıdır. “Ben çağırdım”, “Ben doldurdum”, “Ben verdim”, “Ben koydum” ve “Ben buyurdum” ifadelerindeki “ben” sözcükleri bir öğretiş türünü çok iyi ortaya koyarlar. Ancak biz Vaftizci Yahya’nın sözlerine kulak verelim: “İnsan kendisine gökten verilmedikçe hiç bir şey alamaz.” (Yuhanna 3:27) Bu nedenle, insanın kendisi ile övüneceği hiç bir şey yoktur ve aynı şekilde başka bir kişiyi de kıskanamaz.

Bu bölüm ile Yaratılış 4:22 ayeti arasında bir kıyaslama yapacak olur isek, yararlı bir ders öğrenmemiz mümkün olacaktır. “Tuval-Kayin, tunç ve demirden çeşitli kesici aletler yapardı.” Kayin’in soyu, Tanrının varlığı olmadan, lanetli ve inleyen bir yeryüzü oluşturma konusunda ustalığa sahip idiler; Besalel ve Oholiav ise bunun aksine, İsrail’in Tanrısının varlığı ve yüceliği tarafından kutsanan ve bereketlenen bir tapınağı güzel kılmak için tanrısal ustalık ile donatılmışlar idi.

Sevgili okuyucum, şimdi biraz ara vereceğim ve vicdanınıza şu ciddi soruyu sormak için izin istiyorum: “Bana verilmiş olan ustalık ve enerjiyi Tanrının konut kurduğu yer olan kilisenin yararı için mi, yoksa tanrısaymaz, Mesih’siz bir dünyayı güzel kılmak için mi adıyorum? Yüreğinde şu sözleri söyleme; “ben hizmet işi için tanrısal bir çağrı ya da tanrısal bir yetenek almadım.” Tüm İsrail, Besalel ve Oholiav değil idi, ama yine de hatırlayın ki, hepsi de tapınağın işleri için hizmet edebildiler. Hepsinin bir araya gelmesi için açık bir kapı mevcut idi. Şimdi de böyledir. Herkesin meşgul olacağı bir yer, yerine getireceği bir hizmet ve üstleneceği bir sorumluluk vardır. Ve siz ve ben şu anda ya tanrının evi – Mesih’in bedeni – Kilise ile ilgilenmekteyiz ya da tanrısız planlara sahip olan bir dünyaya yardımcı oluyoruz, ancak bu dünya yine de Mesih’in kanı ve O’nun uğruna şehit olmuş olan kutsalların kanı ile lekelidir. Ah! Bu konu üzerinde gelin derin düşünelim, herkesi tanıyan ve kimse tarafından aldatılamayacak olan yüreklerin yüce Araştırıcısı’nın huzurunda kalalım.

Bölümümüz Sebt gününün oluşumu ile ilgili özel bir referans ile sona erer. Sebt gününden Mısırdan Çıkış 16. Bölümde man ile ilgili olarak söz edilmiş idi; halk resmi olarak yasa altına konulduğu zaman, Mısırdan Çıkış 20. Bölümde de aynı konudan söz edilmiş idi ve burada aynı konuyu tapınağın kuruluşu ile ilgili olarak tekrar görüyoruz. İsrail ulusu ne zaman özel bir konum içinde temsil edilse ya da özel bir sorumluluk yüklenmiş bir halk olarak tanınsa, Şabat günü o zaman tanıtılır. Ve okuyucumun bu günün ne zaman yerine getirilmesi konusunda hem günü hem de durumu özen ile incelemesini öneririm ve aynı zamanda bu günün İsrail’de neden meydana getirildiğine dikkat etmesini salık veririm. “Şabat gününü tutmalısınız, çünkü sizin için kutsaldır. Kim onun kutsallığını bozar ise, kesinlikle öldürülmeli. O gün çalışan herkes halkının arasından atılmalı. Altı gün çalışılacak; ama yedinci gün Rabbe adanmış Şabat’tır, dinlenme günüdür. Şabat günü çalışan herkes kesinlikle öldürülmelidir. İsrailliler, sonsuza dek sürecek bir antlaşma gereği olarak, Şabat gününü kutlamaya özen gösterecekler.” Bu, çok kesin bir ifadedir. Diğer günler ile ilgili değildir, yalnızca “yedinci gün” ile ilgilidir. Ve o gün yapılacak her türlü işi ölüm cezası ile yargılar ve o gün iş yapılmasını kesinlikle yasak eder. Bu ifadenin içeriğindeki anlam açıktır. Ve hatırlanması gereken şey şudur: Kutsal Yazılarda Şabat gününün değiştirildiğine ya da yerine getirilmesine ilişkin kesin ilkeler ile ilgili en küçük bir değişikliğe dair tek bir satır bile mevcut değildir. Eğer Kutsal Yazılarda bu söylediğimin aksine en ufak bir kanıt var ise, o zaman okuyucum, söylediğimin doğru olup olmadığını anlamak ya da bu konuda bilgisini tatmin etmek için lütfen araştırma yapsın.

Şimdi, ağızları ile Hıristiyan olduklarını ikrar eden kişilerin Tanrının Şabat gününü tutup tutmadıklarını ve bunu Tanrının buyruğuna uygun olarak yerine getirip getirmediklerine dair bir inceleme yapalım. Bunu yapmadıklarını kanıtlamak için zaman kaybetmek akılsızlık olur idi. Pekala, şimdi de Şabat gününü yerine getirmemenin sonuçlarına bir bakalım; “Halkının arasından atılmalı”, “Kesinlikle öldürülmeli.”

Ancak bu konuda şöyle bir yanıt gelecektir: “yasa altında değiliz, lütuf altındayız.” Tanrıya bu tatlı güvence için şükürler olsun! Yasa altında olsa idik, yargı taşının altına düşer idik, ama eğer lütuf altında isek, bize ait olan bu gün nedir? Kesinlikle, “haftanın ilk günü”, “Rabbin günüdür.” Kilisenin günüdür, Şabat gününü mezarda geçirmiş olan İsa’nın karanlığın tüm güçleri üzerinde zafer ile yükseldiği diriliş günüdür; böylece halkını eski yaratılışın soyundan çıkartmış ve onu yeni yaratılış yapmıştır. Yeni yaratılışın Baş’ı İsa’dır ve haftanın ilk gününün uygun ifadesidir.

Bu durum, okuyucunun ciddi dikkatini talep etme konusunda haklıdır. Okuyucu bu konuyu Kutsal Yazıların ışığında dua ederek incelesin. Yalnızca bir ad, hiç bir şey ifade etmeyebilir ve aynı zamanda bunun aksine çok şey de ifade edebilir. Hali hazırdaki olayda Şabat günü ve Rabbin günü arasındaki farklılık pek çok imanlının farkında değil gibi göründükleri pek çok şey içerir. Tanrının sözünde haftanın ilk gününün başka hiç bir yere verilmemiş olan bir yere sahip olduğu çok aşikardır. Başka hiç bir gün Rabbin günü gibi, görkemli ve seçkin bir unvan ile asla anılmaz. Bir şeyin farkındayım, o da bazı kişilerin Vahiy 1:10 ayetinin haftanın ilk gününe işaret ettiğini inkar etmeleridir. Ama sağduyulu eleştirinin ve sağduyulu yorumun her ikisinin de garantili olduklarına dair tam emin olduğumu hissediyorum. Evet, bu bölümün uygulaması Mesih’in yüceliği içinde geleceğe güne değil, O’nun ölüler arasından dirildiği güne işaret eder.

Ama kesin olan şudur ki, Rabbin günü asla bir kez bile Şabat günü olarak anılmamıştır. Böyle olmadığı gibi, bu iki günden defalarca uygun farklılıkları içinde söz edilir. Bu yüzden okuyucumun, bu iki farklılığı birbirinden ayırması gerekir. Öncelikle, Şabat ifadesi ile çok bağlantılı bulunan yasacılıktan sakınması gerekecektir ve ikinci olarak, Rabbin gününe saygısızlık edecek ya da onu sıradan bir gün seviyesine düşürecek her tür girişime karşı çok kararlı bir tanıklık sunması lazımdır. Bir imanlı, “günlerden ve aylardan, ve zamanlardan ve yıllardan” onlara bağımlı olma konusunda tamamen kurtarılmıştır. Dirilen bir Mesih ile birleşmiş olması, onu bu tür batıl itikatlara dayanan gözlemlerin esaretinden tamamen çekip çıkartmıştır. Ama yine de tüm bunlar kutsanmış gerçekler olsa bile, “haftanın ilk gününün” Yeni Antlaşma’da en önemli yere konulmuş olduğunu görürüz. Hıristiyan bu güne hak ettiği yeri versin. Bu gün, kederli bir boyunduruk değil, tatlı ve mutlu bir ayrıcalıktır.

Bu ilginç konuda daha fazla yazmama yerimin az olması engel oluyor. Bu kitabın ilk sayfalarında daha önce de belirttiğim gibi, konuların özüne değinmek ile yetinmeye gayret ediyorum. Bu konu ile ilgili düşüncelerimi “Şabat günü” ve “Rabbin günü” arasındaki karşıtlığın bir iki özelliğine işaret ederek noktalamak istiyorum.

  1. Şabat günü yedinci gün idi; Rabbin günü İlk gündür.
  2. Şabat günü İsrail’in durumu ile ilgili bir deneme idi; Rabbin günü ise kilisenin tamamen koşulsuz temeller üzerinde kabul edilmiş olduğunun kanıtıdır.
  3. Şabat günü, eski yaratılışa aittir; Rabbin günü ise yeni yaratılışa aittir.
  4. Şabat günü Yahudiler için bedensel bir dinlenme günü idi; Rabbin günü ise imanlı için ruhsal bir dinlenme günüdür.
  5. Eğer bir Yahudi Şabat gününde çalışır ise, öldürülmesi gerekiyor idi. Eğer bir imanlı Rabbin gününde çalışmıyor ise, o zaman yaşam ile ilgili çok küçük bir kanıt vermektedir. Bunun anlamı şudur; eğer imanlı insanların canlarının yararı, Mesih’in yüceliğinin övülmesi ve O’nun gerçeğinin yayılması için çalışmıyor ise, armağanlara sahip olan adanmış imanlı, o zaman genellikle Rabbin gününün akşamında haftanın bir başka gününün akşamında olduğundan daha yorgun olacaktır. Çünkü çevresindeki canlar mahvolur iken o nasıl dinlenebilir?
  6. Yahudi’ye, yasa tarafından çadırında kalması buyruldu; İmanlı ise topluluğa katılmak ya da mahvolmakta olan günahkarların canlarına hizmet etmek için müjdenin ruhu tarafından ilerlemesi için yönlendirilir. Sevgili okuyucu, Rab bizi Rab İsa’nın adı uğruna iç varlığımızda dinlendirirken dış varlığımızda canlandırsın! Bir çocuğun ruhunda dinlenmemiz gerekir ve bir erkeğin enerjisi ile çalışmamız gerekir.