Levililer 5:14 - 6:7

Bu ayetler iki ayrı sunuyu yani, Tanrıya karşı işlenen suçu ve insana karşı işlenen suçu belirten iki ayrı türdeki suç sunusu öğretişini kapsarlar. “Eğer biri Rabbe adanmış nesnelere el uzatır ve bilmeden günah işler ise, suç sunusu olarak Rabbe küçükbaş hayvanlardan kusursuz bir koç getirmeli. Değeri gümüş şekel ile kutsal yerin şekeli ile ölçülmeli.” (5:16) Burada olumlu bir hatanın yapıldığı bir durum ile karşı karşıyayız. Rabbe adanmış nesnelere el uzatıldığı zaman, ayrıca bu davranış bilmeden yapıldığında bile yine de gözden kaçmaz. Tanrı her tür suç davranışını bağışlayabilir, ama en ufak bir noktayı bile gözden kaçırması mümkün değildir. Tanrının lütfu mükemmeldir ve bu yüzden tüm suçları bağışlayabilir. O’nun kutsallığı mükemmeldir ve yine işte bu yüzden hiç bir hatayı gözden kaçıramaz. Tanrı, suçu tasvip edemez, ama onu silebilir ve ayrıca lütfunun mükemmelliği ve Kutsallığının mükemmel talepleri ile uyumlu olarak suçu siler.

Şu tür bir varsayımda bulunmak çok ciddi bir hatadır: bir kişinin vicdanının uyarılarına göre hareket ettiğini düşünelim, o zaman doğru ve güvenilirdir. Bu tür bir temel üzerine dayanan esenlik, yargı kürsüsünün ışığı vicdanın üzerine yansıdığı zaman, sonsuza kadar mahvolacaktır. Tanrı, adalet talebini bu tür bir seviyeye asla düşüremez. Kutsal yerin dengeleri en duyarlı vicdan tarafından hissedilenlerden bile çok farklı bir ölçü tarafından düzenlenmiştir. Daha önce bir kez, günah sunusu ile ilgili notlarda bu konunun üzerinde durma fırsatımız olmuş idi. Bu konu hakkında gereğinden daha güçlü bir şekilde ısrar edilemez. Bu konuyu kapsayan iki şey vardır. İlki, Tanrının kutsallığının gerçekten ne olduğuna dair adil bir algıdır. Ve ikincisi, imanlının tanrısal huzurda sahip olduğu esenliğinin temeline ilişkin belirgin bir duygu.

Mesele benim koşulum ya da davranışım, benim doğam ya da eylemlerim ile ilgili olabilir, bunun önemi yoktur; yalnızca Tanrı Kendisine uygun olanın Yargıcı olabilir ve O’nun kutsal huzuruna münasip olanı yargılar. Tanrısal talepler söz konusu olduğu zaman, insan bilgisizliği bir ricada bulunabilir mi? Tanrı yasaklasın. Rabbin kutsal nesneleri ile ilgili bir hata işlenmiştir ama insanın vicdanı bunu kavramamıştır. O zaman ne olacak? Bu konuda yapılacak hiç bir şey yok mudur? Tanrının talepleri bu şekilde hafife alınabilir mi? Kesinlikle alınamaz. Bu, tanrısal ilişki gibi her şeyin yıkıcı olacaktır. Doğrular, Tanrının kutsallığını hatırlar iken, O’na şükran sunmaya çağrılmışlardır. (Mezmur 97:12) doğrular, bunu nasıl yapabilirler? Çünkü doğruların esenlikleri bu kutsallığın tam haklılığı ve mükemmel varlığının temeli sayesinde güvenceye kavuşmuşlardır. Bu yüzden o kutsallık ile ilgili ne kadar yüksek algıya sahip iseler, esenliklerinin o kadar derin ve yerleşmiş olması gerekir. Bu düşünce, en değerli doğaya ait bir gerçektir. Yeniden doğmamış kişi tanrısal kutsallık için asla sevinç duyamaz. Yeniden doğmamış kişinin hedefi eğer o kutsallığı algılayamıyor ise, onu alçaltmak olacaktır. Böyle bir kişi, kendisini tanrının iyi olduğu, Tanrının lütufkar olduğu ve tanrının merhametli olduğu düşüncesi ile teskin edecektir. Ama böyle bir kişinin Tanrının kutsal olduğunu düşünerek asla sevinç duymasını bekleyemezsiniz. Bu kişi, Tanrının iyi olduğu, Tanrının lütufkar ve merhametli olduğu ile ilgili kutsal olmayan düşüncelere sahiptir; bu kişi bu kutsal nitelikleri günahında devam etmek için bir bahane olarak görmeye istekli olacaktır.

Yeniden doğmuş kişi ise bunun aksine, Tanrının kutsallığı ile övünecektir; bununla ilgili tam ifadeyi Rab İsa Mesih’in çarmıhında görür. Onun esenliğinin temelini atan kutsallık, bu kutsallıktır. Ve yalnızca bu kadar da değil; yeniden doğmuş kişi aynı zamanda bu kutsallığa paydaş kılınmıştır ve ondan zevk alır ve kutsallık için özlem duyar. Bir yandan da günahtan eksiksiz bir şekilde nefret eder. Tanrısal doğanın içgüdüleri bu nefreti doğurur ve kutsallığa özlem yaratır. Eğer bir kişi, “Tanrının kutsal nesneleri ile ilgili” şeyleri ile ilgili talepleri bilmiyor ve tüm bu taleplerin bizim tanrısal Suç Sunumuz tarafından mükemmel bir şekilde karşılandığından haberdar değil ise, yüreğin gerçek esenliğinden ve özgürlüğünden zevk alması mümkün değildir. O zaman yürekte her zaman pek çok zayıflık ve hatamız tarafından bu taleplerin yerine getirilemediğine dair acı veren bir duygu uyanacaktır. Verdiğimiz en iyi hizmetler, yaşadığımız en kutsal dönemler, en kutsal işlerimiz “Rabbin kutsal nesneleri” ile ilgili suça dair bir şey sunabilir – “yapılmaması gereken bir şey.” Topluluk ile tapınma ve özel adanma dönemlerimiz ne kadar da sık kısırlık ve zihin sapmaları yüzünden bozulur ve lekelenirler! Bu yüzden suçlarımızın Mesih’in değerli kanı tarafından tanrısal bir şekilde ortadan kaldırıldığına dair güvenceye ihtiyaç duyarız. Böylece bizler sonsuza kadar kutsanmış Rab İsa Mesih’te doğa açısından günahkarlar ve eylem açısından suçlular olarak ihtiyaçlarımızı eksiksiz bir şekilde karşılamak için aşağı inmiş Olan’ı buluruz. Bizler O’nda suçlu bir vicdanın tüm kıvranmalarına mükemmel bir yanıt aldık ve tüm günahlarımız ve tüm suçlarımız ile ilgili sınırsız taleplerin tümüne O karşılık verdi; öyle ki, imanlı zayıflığa ya da günaha bakmak için fazlası ile saf olan o kutsallığın tam ışığında bizi suçlamayan bir vicdan ve özgür bir yürek ile durabilsin.

“Adanmış nesneler konusunda işlediği günahın karşılığını ödemeli ve beşte birini üzerine ekleyip kahine vermeli. Kahin suç sunusu olan koç ile kişinin günahını bağışlatacak ve kişi bağışlanacak.” (Levililer 5:16) Burada ortaya konulduğu gibi, “beşinci bölümün” ekinde korkulması gereken gerçek Günah Sunusunun biraz takdir edilen bir özelliğe sahip olduğunu görürüz. Rabbe karşı işlediğimiz tüm suçları ve hataları düşündüğümüz zaman ve ayrıca bu kötü dünyada Tanrının haklarına karşı nasıl hata işlenmiş olduğunu hatırladığımızda, çarmıhta tamamlanan iş üzerinde nasıl ilgi ile düşünmeyiz? Tanrı, kaybolmuş olanı yalnızca geri almak ile kalmadı ama aynı zamanda aslında kazançlı çıktı. Tanrı, kurtarışı aracılığı ile düşüş yüzünden kaybettiğinden çok daha fazlasını kazandı. Kurtuluş tarlalarından biçtiği yücelik, onur ve övgünün zengin hasadı, bu yaratılıştakilerden biçebileceğinden çok daha fazlası idi. “Tanrının oğulları” Yaratan’ın yerine getirdiği işe yükseltecekleri övgüden çok daha fazlasını İsa’nın boş mezarı çevresinde yükseltebildiler. Hata için, çarmıh aracılığı ile yalnızca mükemmel bir kefaret sunulmak ile kalmadı, ama aynı zamanda çarmıhta tamamlanan iş aracılığı ile sonsuz bir avantaj kazanılmış oldu. Bu gerçek, etkileyici ve çok görkemli bir gerçektir. Tanrı, Golgota’nın işi aracılığı ile kazanç elde etmiştir. Böyle bir sonucu kim algılayabilir idi? Rabbin yarattığı insana ve tüm yaratılışa baktığımız zaman, onların düşmanın ayaklarının altında enkaz halinde yattığını görürüz. Tanrının düşmüş dünyamızın enkazlarının arasından daha zengin ve daha soylu ganimetler toplaması gerektiğini nasıl anlayabilir idik? Tüm bunlar için Rab İsa’nın adına övgüler olsun. Tüm bunları borçlu olduğumuz Kişi O’dur. Yalnızca O’nun değerli çarmıhı aracılığı ile böylesine şaşırtıcı ve böylesine tanrısal bir gerçek beyan edilebilir idi. Bu çarmıhın gizemli bir bilgeliği içerdiği kesindir: “Zamanın başlangıcından önce Tanrının bizim yüceliğimiz için belirlediği bu bilgeliği bu çağın önderlerinden hiç biri anlamadı. Çünkü eğer anlasalardı, yüce Rabbi çarmıha germezlerdi.” (1.Korintliler 2:8) Bu yüzden, o çarmıhın ve o çarmıha Gerilen’in çevresinde ataların, peygamberlerin, elçilerin, şehitlerin ve kutsalların sevgilerini sunmalarına şaşırmamak gerekir. Kutsal Ruhun bu ciddi ama adil buyruğu vermiş olmasına da şaşırmamak gerekir. “Rabbi sevmeyene lanet olsun! Maranata (Efendimiz, gel!)” (1.Korintliler 16:22) Gökyüzü ve yeryüzü bu laneti yüksek ses ile ve sonsuz bir ‘amin’ ile yansıtacaktır. Tanrısal zihnin sabit ve değişmez amacının şu konuda da gerçekleşeceğine şaşırmamak gerekir: “Öyle ki, İsa’nın adı anıldığı zaman, gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrının yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin.” (Filipeliler 2:10,11)

Bir insana karşı işlenen bir suçun durumunda ortaya çıkan “beşinci kısım” ile ilgili aynı yasa, şu ayetlerin ifadesinde de yer alır: “Eğer bir can günah işler ve Rabbe karşı suç işler 1  ve kendisine emanet edilen, rehin bırakılan ya da çalıntı bir mal konusunda komşusunu aldatır ya da ona haksızlık eder ise, kayıp bir eşya bulup yalan söyler ise, yalan yere ant içer ise, yani insanların işleyebileceği bu suçlardan birini işler ise, günah işlemiş olur ve suçlu sayılır. Çaldığı ya da haksızlık ile ele geçirdiği şeyi, kendisine emanet edilen ya da bulduğu kayıp eşyayı ya da hakkında yalan yere ant içtiği şeyi, üzerine beşte birini de ekleyerek suç sunusunu getirdiği gün sahibine geri vermeli.” (Levililer 6:2-5)

Tanrı gibi, insan da çarmıh sayesinde kesin kazançlıdır. İmanlı, o çarmıha gözlerini dikip baktığı zaman, şöyle diyebilir: “Evet, bana karşı ne kadar çok hata yapılmış olsa da, bana karşı ne kadar suç işlenmiş olsa da, ne kadar aldatılmış olsam da ve bana ne kadar kötü davranılmış olsa da, çarmıh sayesinde ben kazançlı çıkıyorum. Kaybettiğim her şeyi yalnızca geri almak ile kalmadım, ama aynı zamanda kaybettiğimden daha çok kazancım oldu.”

Böylece herhangi bir durumda acı çektirilmiş ve acı çektiren kişi hakkında düşündüğümüz zaman, kurtuluşun görkemli zaferleri ile eşit şekillerde karşılaşırız. Ve canı, “tüm suçların bağışlandığına” ve bu tüm suçların kaynağının yargılanmış olduğuna dair mutlu güvence ile canı dolduran müjdeden akan güçlü pratik sonuçlar da eşit seviyededir. “Kutsanmış Tanrının görkeminin müjdesi” bir kişiyi günahlarının, suçlarının ve acı veren davranışlarının tanığı olmuş bir olayın ortasına gönderebilecek olan tek şeydir – onun kötü davranışları yüzünden acı çekmiş olan herkese geri gönderebilir; lütuf ile donatılmış olarak yalnızca hatalarını tamir etmek için değil ama aynı zamanda bunun da ötesinde tüm davranışlarında pratik yardımseverliğinin tam gelgitine izin verir – evet, ona düşmanlarını sevmesi için, ondan nefret edenlere iyilik etmesi için ve onu bilerek kullanan ve ona bilerek zulmeden kişiler için dua etmesi amacı ile lütuf verilir. İşte Tanrının büyük Günah Sunumuzun yaptıkları aracılığı ile sağlamış olduğu değerli lütuf budur. Bu lütfun zengin, ender görülen ve tazeleyen ürünleri böyle ürünlerdir!

Şu sözleri söyleyerek itiraz eden kişiye verilecek nasıl da zaferli bir yanıt! Lütuf yalnızca günahın köklerini kesmek ile kalmaz, ama aynı zamanda günahkarı bir lanetten bir berekete dönüştürür. Ahlaki bir beladan tanrısal merhametin bir kanalı yapar; şeytanın uşağı olmaktan çıkarıp Tanrının bir elçisi haline getirir; bir karanlık çocuğundan bir ışık çocuğuna dönüştürür, kendi zevki peşinde koşan bir bencilden Tanrıyı seven ve kendini inkar eden bir kişi yapar. Kötülüğün ve bencil tutkuların bir esiri olan kişi, kendini gönüllü bir yürek ile Mesih’e hizmet eden biri olarak bulur; soğuk ve katı yürekli bir sefil komşusunun ihtiyacına hizmet etmek için yardım etmek isteyen bir hayırsevere dönüşür. O zaman gelin, sık sık tekrar ettiğimiz şu iğneleyici ifadeleri bir kenara bırakalım. “Bizim hiç bir şey yapmamız gerekmiyor mu?” “Bu, bir insanın kurtulması için harika kolaylıkta bir yol” – “Bu Müjdeye göre biz listeye yazacağımız şekilde yaşayabiliriz.” Bu şekilde konuşan herkes “artık hırsızlık etmesin, tersine, kendi elleri ile iyi olanı yaparak emek versin ve böylece ihtiyacı olan ile paylaşacak bir şeyi olsun.” (Bakınız Efesliler 4:28) Böyle kişiler lütfun ne anlama geldiğini bilmiyorlar; onlar asla lütfun kutsal kılan ve yükselten etkilerini hissetmemişlerdir. Suç sunusunun kanı vicdanı temizler iken, o sununun yasası suçluyu elindeki “ilke” ve “beşinci” ile kötülük yapmış olduğu kişiye geri gönderir. Bu, hem lütuf hem de İsrail’in Tanrısının doğruluğu için soylu bir tanıklıktır. Kurtuluşun o harika planının sonuçlarının güzel gösterisi acı veren kişinin bağışlanması ve acı çeken kişinin gerçek bir kazanca kavuşması ile sergilenir. Vicdan, çarmıhta akıtılan kan aracılığı ile Tanrının talepleri ile bağlantılı olarak esenliğe sahip olur; davranışın çarmıhın kutsallığı aracılığı ile düzeltilmesi gerekir. Bu iki şeyi asla birbirinden ayırmamak gerekir. Tanrı onları birleştirmiştir ve hiç bir insanın onları birbirinden ayırmasın. Kutsanmış birlik uygunluğunu taşımaz mı? Çünkü ders, tanrısal olarak verilmiş bir derstir? düzenin ya da sıralamanın değişmesi kendi sorgulanamaz. Asla saf müjde ahlakı tarafından yönetilen herhangi bir zihin tarafından birbirinden ayrılmayacaktır. Ne yazık! Lütfun ilkelerini ağız ile ikrar etmek kolaydır, ama lütfun uygulaması ve gücü tamamıyla inkar edilir. “İlke” ve “beşinci” ortaya konmadan suç sunusunun kanında dinlenmekten söz etmek kolaydır. Bu tür bir davranış boştur ve hatta boştan daha da kötüdür. “Doğru olanı yapmayan kişi, Tanrıdan değildir.” (1.Yuhanna 3:10)

Müjdenin saf lütfuna en çok leke süren şey şudur: bir kişi Tanrıya ait olabilir varsayımı; ama davranışı ve karakteri uygulamadaki kutsallığın uygun izlerini sergilemez. Hiç kuşkusuz, “tüm yaptıkları Tanrı tarafından bilinir”, ama Tanrı bize kutsal sözünde O’na ait olan şeyleri ayırt edebilmemiz için bu kanıtları vermiştir. “Ne var ki, Tanrının attığı sağlam temel, ‘Rab kendine ait olanları bilir’ ve ‘Rabbin adını anan herkes kötülükten uzak dursun’ sözleri ile mühürlenmiş olarak duruyor.” (2.Timoteos 2:19) Kötülük yapan birinin Tanrıya ait olduğunu var saymaya hakkımız yoktur. Tanrısal doğanın kutsal içgüdüleri bu tür bir konudan söz edildiği zaman bile şok olur. Kişiler bazen bu tür kötü davranışlarda bulunan insanlardan dolayı büyük zorluk çektiklerini ifade ederler. Tanrının Sözü, konuyu öylesine net ve yetkin bir şekilde belirtmiştir ki, bu tür bir zorluk için olası hiç bir yer kalmamıştır. “Tanrının çocukları ile iblisin Bu konu, suç sunusunda ayrıntılı bir şekilde öğretilir. Bir İsrailli, işlediği bir suç eylemi yüzünden Yehova ile paydaşlığını yeniden yenilemesi gerekir ise, davranışındaki düzen önce vermiş olduğu zararı ödemesi ve daha sonra da sunuyu sunmasıdır. Bunun bir farklılığın bulunmadığı bir ayırım olduğunu söyleyebilecek biri var mıdır? Çocuklarını birbirinden ayıran şey şudur: doğru davranmayan kişi Tanrıdan değildir ve kardeşini de sevmez.” Günümüzdeki gevşeklik ve kendini hoşnut etmek gibi konuları hatırlamakta yarar vardır. Etrafta korkulacak kadar çok tesirsiz ikrarlar vardır; içten imanlı bu duruma karşı sağlam bir duruşa ve ciddi bir tanıklık üstlenmeye çağrılır – bu tanıklık “İsa Mesih tarafından Tanrının yüceltilmesine ve övülmesi” sonucu, Kutsal Ruhun ürettiği doğruluk meyvelerinin düzenli olarak sergilenmesinden kaynaklanır. Pek çok kişinin dar yoldan gittiğini görürüz, ama davranışlarında yine de sevginin ya da kutsallığın izlerini sergilemezler. İmanlı okuyucum, biz sadık olalım. Kendini inkar eden ve içten yardımseverlik sunan bir yaşam sürerek bencilliği azarlayalım ve müjde yayan bir eylem gibi görünen ama yine de dünyasal bir ikrar olan davranışlardan kaçınalım. Tanrı, içten bir yürek ile hareket eden halkına bu eylemlerde bulunabilmesi için bol lütuf ihsan etsin!

Şimdi, suç sunusunun iki kategorisini karşılaştırmak için konumuzda ilerleyelim. Yani, “Tanrıya adanan kutsal nesnelere” atfedilen suç sunusundan dolayı ve insan yaşamının ortak ilişkileri ve karşılıklı ilişkilerinde işlenen suç ile ilgili olan suç sunularını değerlendirelim. Böyle yaparak dikkatli ve özenli gözlemimizi talep edecek olan bir ya da iki nokta bulacağız.

Önce ilk sırada yer alan ifadeye bakalım, “eğer bir can bilmeden günah işler ise”, sonuncusunda atlanır. Bunun nedeni aşikardır. Rabbe adanmış olan kutsal nesneler ile bağlantılı olan talepler sınırsız bir şekilde en yüksek insan duyarlılığının ötesine geçmek zorundadırlar. Bu talepler sürekli olarak, suç ile bir araya gelirler ve suç işleyen kişi bu gerçeğin farkında değildir. Bir insanın bilinç durumu, asla Tanrının kutsallığını düzenleyemez. Bu konu söz ile anlatılamaz bir merhameti ortaya koyar. Tanrının hakları söz konusu olduğu zaman, standardı belirlemesi gereken yalnızca Tanrının kutsallığıdır.

Öte yandan, insan vicdanı bir insan talebinin tam miktarını kolay bir şekilde kavrayabilir ve bu tür bir iddia ile herhangi bir müdahalenin farkına kolayca varabilir. Vicdanımızda hiç bir zaman aldırmadan, evet, onu meydana çıkarma zahmetine katlanmaksızın Tanrıya adanmış olan kutsal nesneler konusunda Tanrıya karşı ne kadar sık hata işlemişizdir. (Bakınız Malaki 3:8) Ama bu durum yine de, insanın hakları söz konusu olduğu zaman farklılık gösterir. İnsan gözünün göremediği ve insan yüreğinin hissedemediği hatayı insan vicdanı fark edebilir. Eski kutsal yeri yöneten yasaları cahilliği nedeni ile bilmeyen bir kişi, farkında olmayan bu yasalara karşı bir suç işleyebilir ve ancak daha yüksek bir ışık vicdanını aydınlattığı zaman bunun farkına varabilir. Ama bir insan bilgisizliği neden ile yalan söyleyemez, yanlış ya da sahte bir ant içemez, bir şiddet eyleminde bulunamaz, komşusunu aldatamaz ya da kaybolmuş bir şeyi bulup kendinde alıkoyamaz. Tüm bunlar en tembel tabiatlı duyarlılığın sınırları içinde yer alan basit ve dokunarak hissedilen eylemlerdir. Bu yüzden “bilgisizlik nedeni ile” ifadesi “Rabbe adanmış olan kutsal nesneler ile “ ilgili olarak sunulur ve insanların sıradan ilişkileri nedeni ile atlanırlar. Mesih’in değerli kanının Tanrı ya da insan ile ilgili tüm sorunların hepsini çözümlemiş olduğunu bilmek ne kadar bereketli bir sağlayıştır – bilgisizlik nedeni ile işlediğimiz ya da bilerek işlediğiz günahlar! İşte imanlının esenliğinin derin ve yerleşik temeli burada yatmaktadır. Çarmıh HEPSİNİ tanrısal bir şekilde ortadan kaldırmıştır.

Yine “Rabbe adanmış olan kutsal nesneler” konusunda bir suç söz konusu olduğu zaman, önce lekesiz kurban sunulur idi ve sonra ”ilke” ve “beşinci” gelirdi. Bu sıralama, yaşamın sıradan ilkeleri söz konusu olduğu zaman, değişkenlik gösterir idi. (Levililer 5:15,16 ayetini Levililer 6:4-7 ayetleri ile karşılaştırın.) Bunun nedeni, eşit şekilde aşikardır. Tanrısal haklardan söz edildiği zaman, kefaretin kanı en önde gelen konu yapılır idi. Oysa işin içine insan hakları karıştığı zaman, zihindeki ilk yere yerleşecek olan doğal olarak eski hale getirmek olacaktır. Ama birincisi olduğu kadar ikincisi de canın Tanrı ile olan ilişkisi ile ilgili soruyu kapsar. Bu yüzden, kurban sıralamanın sonunda yer almasına rağmen, yine de takdim edilir. Eğer komşuma karşı hata işler isem bu hata hiç kuşkusuz Tanrı ile olan paydaşlığıma müdahale edecektir. Ve bu paydaşlık yalnızca kefaretin temeli üzerinde restore edilebilir. Yalnızca zararı ödemek yeterli olmayacaktır. Zararın ödenmesi acı çekmiş olan kişiyi tatmin edebilir. Ama Tanrı ile paydaşlığın temelinin restore edilmesini biçimlendiremez. “İlkeyi” restore edebilir ve “beşinci”yi ekleyebilirim. Bunu on binlerce kez yapabilirim, ama günahım yine de ortadan kalkmayacaktır. Çünkü “kan dökülmeden bağışlama olmaz.” (İbraniler 9:22) Yine de eğer komşuma verilen bir zarar söz konusu olur ise, o zaman ilk önce zararın ödenmesi gerekir. “Bu yüzden sunakta adak sunar iken, kardeşinin sana karşı bir şikayeti olduğunu anımsar isen, adağını orada, sunağın önünde bırak, git önce kardeşin ile barış, sonra gelip adağını sun.” (Matta 23,24) 2

Suç sunusunda belirtilen tanrısal düzende bundan, ilk bakışta görülenden çok daha fazlası yer alır. Bizim insani ilişkilerimizden yükselen taleplerin göz ardı edilmemeleri gerekir; yürekteki uygun yerlerine her zaman ulaşmaları lazımdır. Eğer Kutsal Ruha bu anlamı yüreklerimize taşımaya ve onu bizim zavallı ve boş hayallerimiz aracılığı ile kavrama isteğimize ‘hayır’ diyecek olur isek, her düşünce anlama gebe kalacaktır. Her sunu, Rab İsa’nın ve O’nun işinin bakış açısının özelliklerini taşır. Ve her biri kendine özgü özellikleri içinde sunulur ve biz hemen emin olarak şunu söyleyebiliriz: ruhsal zihnin işi ve zevki hem birini hem de diğerini kavrayacak ve aynı zamanda her sununun kendine özgü değişik düzenini bir hiç haline getirmek isteyen zihnin aynı özelliği Mesih’in her birindeki garip görünüşünü de bir kenara koyacaktır. Yakmalık sunu ve günah sunusu arasındaki herhangi bir farklılığın varlığına kafa tutacak ve günah sunusu ve suç sunusu arasında ve tahıl sunusu ve esenlik sunusunun arasındaki tüm ya da herhangi farklılıkları ortaya koyacaktır. Bu yüzden Levililer Kitabının ilk yedi bölümünün hepsi boş bir tekrardan ibarettir ve birbirini izleyen her bölüm aynı konu hakkındadır. Bunun gibi korkunç bir durum nasıl ortada bırakılabilir idi? Hangi imanlı zihni kutsal sayfaya sunulacak olan böyle bir hakaretin acısını çekebilir idi? Bir Alman rasyonalist ya da teolog böyle boş ve iğrenç fikirler ortaya atabilir, ama “tüm Kutsal Yazıların bir Tanrı esini” olduğunu tanrısal bir şekilde öğrenmiş olan kişiler spesifik düzenleri içindeki çeşitli örnekleri gözden geçirmeye yönlendirileceklerdir. Kutsal Ruhun Tanrı halkı için bir hazine gibi toplamış olduğu çeşitli biçimlerdeki mücevher kutuları sayıca çoktur; “Mesih’in araştırılamaz zenginlikleri”. Can sıkıcı tekrarlar mevcut değildir, fazlalık yoktur. Hepsi zengindir, tanrısaldır ve göksel çeşitliliğe sahiptir. Ve bizim tüm ihtiyacımız olan güzellikleri anlamak ve her örneğin eşsiz dokunuşlarını kavramak için büyük karşıt örnek ile kişisel olarak tanışmaktır. Yürek doğrudan her örnekte Mesih’e sahip olduğumuz gerçeğine tutunur; Yürek ruhsal bir ilgi duyarak en anlık ayrıntıların üzerinde bile asılı kalabilir. Ve her şeyde anlam ve güzellik görür – her şeyde Mesih’i bulur. Doğa aleminde olduğu gibi, teleskop ve mikroskop Tanrının sözünün yaptığı gibi göze, kendi özel harikalarını sunar. Bu konuya bir bütün olarak baksak ya da her cümleyi titizlik ile araştırsak, sonuç aynı olacaktır; yüreğin tapınmasını ve şükranını aydınlığa çıkaran özelliği buluruz.

İmanlı okuyucum, Rab İsa’nın adı yüreklerimiz için her zaman daha da değerli hale gelsin! O zaman O’ndan söz eden her şeye değer veririz – O’nu ortaya çıkartan her şey – O’nun harika üstünlüğü ve eşsiz kıyas kabul etmez güzelliği her şey ile taze bir anlayışa sahiptir.


NOT: — Levililer 6. Bölümün kalanı, Levililer 7. Bölümün tamamı ile birlikte daha önce referans olarak söz edilmiş olan çeşitli sunuların yasası ile meşguldür. Ama yine de her şeye rağmen günah sunusunun yasasında ve yalnızca kitabımızın bu kısmından ayrıldığımız zaman sunulacak olan bazı düşünceler yer almaktadır.

Mesih’in kişisel kutsallığının diğer sunular içinde en çarpıcı bir şekilde sunulduğu sunu, günah sunusudur. “Harun ile oğullarına de ki, ‘günah sunusu yasası şudur: günah sunusu yakmalık sununun kesildiği yerde, Rabbin huzurunda kesilecek. Çok kutsaldır. Hayvanı sunan kahin onu kutsal bir yerde, buluşma çadırının giriş bölümünde yiyecek. Sununun etine her dokunan kutsal sayılacak. Kanı birinin giysisine sıçrar ise, giysi kutsal bir yerde yıkanmalı. İçinde etin haşlandığı çömlek kırılmalı. Ancak tunç bir kapta haşlanmış ise, kap iyice ovulup sunu ile durulanmalı. Kahinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Çok kutsaldır.” (Levililer 6:25-29) Bu nedenle, aynı zamanda tahıl sunusundan konuşurken de, “günah sunusu ve suç sunusu” kadar çok kutsaldır denir.” Bu, çok dikkat çekici ve çarpıcı bir noktadır. Kutsal Ruh, Mesih’in yakmalık sunudaki kişisel kutsallığını böyle bir kıskançlık ile ya da gayret ile korumaya gerek duymadı. Ama her durumda, can, bu kutsallığı gözden kaybetmediği sürece, Kutsanmış Olan’ın günah sunusunda aldığı yer üzerinde düşünür iken, bize tekrar tekrar “çok kutsaldır” sözleri ile hatırlatma yapılır. Golgota’nın büyük ve korkunç hüznünün orta yerinde parlayan Mesih’in Kişiliğinin tanrısal ve elzem kutsallığına bakmak gerçekten de eğitici ve tazeleyicidir. Aynı düşünce “suç sunusunun yasasında” da gözlemlenir. (Bakınız Levililer 7:1,6) Rab İsa, yalnızca lanetlenmiş ağacın üzerinde “günah yapıldığı zaman”, “Tanrının Kutsal Olan’ı” olarak tam bir şekilde göründü. Çarmıhta özdeşleştiği kötülük ve karanlık, yalnızca O’nun en kutsal olduğunu en net ve en belirgin şekilde açıklamak için hizmet etti. O, günah üstlenen olmasına rağmen, günahsız idi. Tanrının gazabına katlanmasına rağmen, O Baba’nın zevki ya da keyif aldığı ve hoşnut olduğu biricik Oğlu idi. Evet, çarmıhta tanrının yüzünün ışığından yoksun kaldı, ama Baba’nın kucağında konut kurdu. Değerli gizem! Kim bu kudretli derinliklerin gizemini kavrayabilir? Tüm bunların “günah sunusu yasasında” titiz bir şekilde ortaya konulduğunu görmek ne kadar harikadır?

Okuyucum aynı zamanda, “kahinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir” ifadesinin anlamını kavramak için çaba sarf etmelidir. Günah sunusunun ya da suç sunusunun yenilmesine ilişkin törensel eylem, tam bir özdeşleşmenin ifadesi idi. Ama günah sunusunu yemek – bir başka kişinin günahını kendi günahı yapmak, kahinler arasındaki tüm erkeklerde ifade edildiği gibi, kahinlere özgü enerjinin daha yüksek bir derecesini gerektiriyor idi. “Rab Harun ile konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘ Bana sunulan kutsal sunuların bağış kısımlarını sana veriyorum. Bunları sonsuza dek pay olarak sana ve oğullarına veriyorum. Sunakta tümü ile yakılmayan, bana sunulan en kutsal sunulardan şunlar senin olacak: Tahıl, suç ve günah sunuları. En kutsal sunular senin ve oğullarının olacak. Bunları en kutsal sunu olarak yiyeceksin. Her erkek onlardan yiyebilir. Onları kutsal sayacaksın. Ayrıca şunlar da senin olacak. İsraillilerin sunduğu sallamalık sunuların bağış kısımlarını sonsuza dek pay olarak sana, oğullarına ve kızlarına veriyorum. Ailende dinsel olarak temiz olan herkes onları yiyebilir.” (Çölde sayım 18:8-11)

Günah ya da suç sunusunu yemek için kahine özgü enerjinin daha büyük bir ölçüsü talep edilir; sallamalık sunuların bağış kısımlarını pay olarak yemek için fazla enerjiye ihtiyaç yoktu. Harun’un “kızları” bundan yiyebilirler idi; yalnızca “oğullar” en kutsal sunuları yiyebilirler idi. Genelde “erkek” sözcüğü tanrısal düşünce ile uyumlu olan bir şey ifade eder: insani gelişme ile uyumlu olarak “dişi.” İlki, tam enerjiden söz eder iken, diğeri onun eksikliğinden söz eder. Bir başkasının günahını ya da suçunu kendimizin günahı ve suçu yapmamızı mümkün kılacak yeterli kahinlere özgü enerjiye aramızda ne kadar az sayıda kişi sahiptir! Kutsanmış Rab İsa bunu mükemmel bir şekilde yaptı. O, halkının günahlarının Kendi günahı yaptı ve onların yargısını çarmıhta taşıdı. Bizi Kendisi ile tam bir şekilde özdeşleştirdi, öyle ki, bizler tam ve kutsanmış bir kesinlik ile günah ve suç konusunun tanrısal bir şekilde çözümlenmiş olduğunu bilebilelim. Eğer Mesih’in özdeşleşmesi mükemmel idi ise, o zaman çözüm de aynı şekilde mükemmel idi. Ve bu özdeşleşmenin mükemmel olduğunu Golgota’daki eylem sahnesi beyan eder. Her şey yerine getirilmiş ve tamamlanmıştır. Günah, suçlar, Tanrının talepleri ve insanın talepleri – hepsi sonsuza kadar çözümlenmiştir. Ve şimdi, mükemmel esenlik lütuf aracılığı ile Tanrının sözünü gerçek olarak kabul eden herkesin payıdır. Tanrı konuyu mümkün olduğu kadar basit hale getirmiştir ve buna iman eden can mutlu kılınmıştır. İmanlının esenliği ve mutluluğu tamamen Mesih’in kurbanının mükemmelliği üzerine dayanır. Konu, imanlının bunu kabul etme tarzı, bu konu hakkındaki düşünceleri ya da buna saygı gösterecek olan duyguları değildir. Konu, çok basit olarak, kurbanın değeri hakkında iman aracılığı ile Tanrının tanıklığına değer verme meselesidir. Rabbe, sağladığı esenlik yolunun böyle basit ve mükemmel olması nedeni ile şükürler ve övgüler olsun! Sıkıntı çeken bir çok can, Kutsal ruh aracılığı ile anlayış almaya yönlendirilsin.

Burada, çok zengin esinler ile dolu bir bölüm hakkındaki düşüncelerimize son vereceğiz. Bu esinin parlaması konusunda çok fazla çabamız olamadı. Tükenmez bir madenin yalnızca yüzeydeki kısmına az da olsa nüfuz edebildik. Ama her şeye rağmen yine de okuyucu büyük Kurban’ın pek çok çeşitli görünümü hakkında ilk kez sunuların görünümüne yönlendirilmiş oldu. Ve eğer okuyucu, bu konuların canlı derinlikleri hakkında daha fazla şey öğrenmek için kendisini büyük Öğretmen’in ayaklarının dibine atmaya yönlendiriliyor ise, o zaman bu nedenle çok büyük bir şükran duyduğumuz bir sonuca ulaştığımız hissetmekten başka bir şey elimden gelmiyor.


1.  “Rabbe karşı” ifadesinde önemli bir ilke mevcuttur. Konu, bir kişinin komşusuna karşı işlemiş olduğu hata söz konusu olmasına rağmen, Rab yine de bu hatayı Kendisine karşı işlenmiş olan bir suç olarak görür. Her şeyin Rab ile ilgili olarak görülmesi gerekir. Mesele, işlenen hatadan kimin etkilenebileceği değildir, Yehova’nın ilk sırayı alması gerekir. Böylece, Davut’un vicdanı Uriya’ya karşı işlediği suç ile ilgili olarak ikna oku tarafından delinmiştir. Davut şu açıklamayı yapar: “Rabbe karşı suç işledim.” (2.Samuel 12:13) Bu ilkenin canı yakılmış olan kişinin talebi ile hiç bir şekilde bağdaşması mümkün değildir.

2. Matta 5:23,24 ile Matta 18:21,22 ayetlerini kıyasladığımız zaman, iki kardeş arasındaki sorunların ve acıların nasıl çözümlenmeleri gerektiği ile ilgili güzel bir ilke öğrenebiliriz. Kardeşine zarar veren sunaktan geri döndürülür, öyle ki, önce zarar verdiği kişi ile arasındaki konuları halletsin. Çünkü “kardeşimin bana karşı şikayeti” olduğu sürece Baba ile paydaşlık söz konusu olamaz. Ama daha sonra, zarar görmüş kişinin kendisine zarar veren kişiye karşı nasıl davranması gerektiğinin öğretildiğine dikkat edin. “Kardeşim bana karşı günah işler ise, onu bağışlamalıyım. Yedi kez mi? İsa,’yedi kez değil’ dedi. ‘Yetmiş kere yedi kez derim sana.’ Kardeşlerin arasındaki tüm sorunların çözüm bulması ile ilgili tanrısal tavır budur.”Birbirinize hoş görülü davranın. Birinizin ötekinden bir şikayeti var ise, Rabbin sizi bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın.” (Koloseliler 3:13)