Neşide 1

Sevginin Güvencesi

Neşide 1:2 — 2:7

Gelin (2-7)

1:2 Beni dudakları ile öptükçe öpsün!

Ezgi, gelinin söylediği bir şarkı ile başlar. Gelinin ilk sözleri, Güvey’in sevgisinin taahhüdü için yüreğinde duyduğu büyük özlemi ifade ederler. Bu sözler, Güvey’e yabancı olan birinin söylediği sözler değildir, gelin, Güvey’in sevgisine kayıtsız değildir. Güvey’i çekici bulan bir gelinin konuşmasını yansıtırlar; gelin, güveyin kişisel sevgisinin güvencesini hissetmeyi özler ama yine de hissedemez.

Bu ilk neşidenin sonunda gelin, yüreğinin duyduğu bu özlemi elde etmek ister, çünkü çok büyük bir haz ile şu sözleri söyleyebilmektedir: “Sol eli başımın altında, sağ eli sarsın beni.” Başlangıçta ifade edilen özlem sonunda fark edilir. Ezginin devamı boyunca gelinin öğrenmesi gereken başka dersler olacaktır. Ancak gelin, güveyin sevgisinin güvencesine ve tadına kavuşmuştur. O zaman bu konu, ilk neşidenin ana konusu olmaktadır – gelinin yüreğinde Güvey’in sevgisini onaylamak için yürüyen sevgi yolu.

Mesih’in sevgisinin güvencesinden yoksun olmak, gerçek Hıristiyan deneyiminden çok uzaktır, ama yine de Tanrı ile olan öykümüzün başlangıcında canlarımız her zaman Mesih’in sevgisi konusunda güvenceye sahip olamaz. Ve Mesih’in sevgisinin güvencesine sahip olunduğunda, her zaman bunun tadına varılamaz. Ve işte bu yüzden gelinin söyledikleri, pek çok Tanrı çocuğunun özlemini ifade eder. Ama Mesih’in sevgisinin tadına varmak, tüm gerçek adanmışlığın sırrıdır. Elçi Pavlus’un adanmış yaşamına baktığımız zaman, işkence zulümlerini, karşı karşıya kaldığı tehlikeleri ve katlandığı zorlukları gördüğümüzde, böyle harika bir yaşamdaki gizli sırrın ne olduğunu sorarız. Ve Pavlus’un şu yanıtı verdiğini duyarız: “Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu’na imanla sürdürüyorum.” İşte burada Pavlus’un yaşamının gizli kaynağı görülür; bu gizli kaynak, Mesih’in bireysel sevgisinin güvencesinde ve lezzetinde muhafaza edilen bir yürektir. Canlarımızın Mesih’in sevgisinden emin olmasının gerekmesi çok büyük bir önem taşır. Bu dünyada başka sevgiler de mevcuttur, ama yalnızca O’nun sevgisi yüreği tatmin edebilir. “Beni O öpsün.” Yüreğin tatmin olması için O’nun sevgisinin bilinçli bir şekilde bilinmesi gerekir ve öpücüğün önemi buradadır: “Beni O öpsün.” Ama daha sonra O’nun sevgisinin bireysel ve kişisel bir sevgi olarak bilinmesi gerekir. “Beni O öpsün.”

1:2 Çünkü aşkın şaraptan daha tatlı.
1:3 Ne güzel kokuyor sürdüğün esans;
Dökülmüş esans sanki adın:
Kızlar bu yüzden seviyor seni.

Gelin, Güvey’e hitap eder, gelin, bize O’nun sevgisine duyduğu güvencenin arzusunun sırrını açıklar. Gelin, O’nun sevgisinin değerini ve O’nun adının harikalığını öğrenmiştir. O’nun sevgisinin derinliğini öğrendiği zaman, yüreği öylesine derin bir mutluluk ile dolar ki, “O’nun aşkını şaraptan daha değerli” bulur. O’nun sevgisi şaraptan daha mutlu eder ve O’nun adı dökülmüş bir esansı andırır. O’nun sevgisinin güvencesine özlem yaratan, Mesih’in sonsuz değerinin can tarafından keşfedilmesidir.

O’nun sevgisi tüm yersel sevinçlerden daha üstündür; şarap, bu yersel sevinçlerden biri için gösterilen bir semboldür. Ve O’nun adı, açıklandığı zaman, dökülmüş olan bir esans gibidir. Yuhanna 12. bölümdeki Beytanya öyküsünde dökülen bir esansın neden olduğu mutlu sonucu okuruz. Kaymaktaşından olan kap içinde çok değerli saf hint sümbülü yağı bulunuyordu, kap içinde iken kokusu duyulmayan bu esans, İsa’nın ayaklarına sürüldüğünde, bütün ev yağın güzel kokusu ile doldu. Peygamberler, kahinler ve krallar, Mesih’in gelişini ve sahip olduğu adları önceden bildirmişlerdi. Ama onların döneminde İsa’nın adının güzel kokusu bir kaymaktaşından kap içinde gizlenmişti. Ama her şeye rağmen Mesih beden aldığı ve lütuf ve gerçek ile aramızda bulunduğu zaman, adının güzel kokusu her yeri doldurdu; sonra İsa’nın adı yumuşak huyluluğun, saflığın, sabrın, tahammülün, kutsallığın ve sevginin mükemmel ifadesi olarak açıklanmış oldu. Diğer adlar zulüm ve kötülük nedeni ile insanların burunlarına kötü kokular olarak gelebilirler, ancak O’nun adı, her tür lütuf ile çok güzel kokar. Bu adın güzel kokusu yeryüzünde O’nun çevresinde toplanmış olan küçük topluluğu doldurdu; aynı güzel koku cennet avlularını doldurur; tüm yeryüzünde harika bir şekilde kokacaktır; yeni gökyüzünü ve yeni yeryüzünü dolduracaktır. Ama yalnızca kızlar-yürekleri saf olanlar – O’nun adına değer veren ve sevgisini takdir edenlerdir. “Kızlar bu yüzden seviyor seni.” Kızlar, O’nun sevgisinden dolayı O’nu severler. “Seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi.”

1:4 Al götür beni, haydi koşalım!
Kral beni odasına götürsün
Senin ile coşup seviniriz,
Aşkını şaraptan çok överiz.
Ne kadar haklılar seni sevmekte.

Sevgisinin değerliliği ve adının harikalığı O’nun sevgisi için yalnızca güvence özlemi yaratmak ile kalmaz, aynı zamanda O’nun varlığına arzu duyulmasını sağlar. Gelin, diğer kızlar ile birlikte şu arzuyu şöyle ifade eder: “Al götür beni, haydi koşalım.” Gelin sevilmeyi ve sevgilisinin ardından gitmeyi sever. Ve böylelikle Güvey, gelini Varlığının gizli yerine – Kral’ın odalarına - doğru çeker. Gelin, Kral’ın sofrasında (12) tapınan biri olacaktır ve ancak bir süre sonra uygun bir zamanda Kral’ın ziyafet evinde sınırsız bir haz ile dinlenecektir (Neşide 2:4); ama önce Kral’ın odalarında öğrencilik yapmayı öğrenmesi gerekir. Bu gizli yerde gelin kendini unutur ve Güvey ile sevinir ve O’nun sevgisini hatırlar. Orada Kral saf bir sevgi ile sevilir – O’nu haklı olarak severler. Böylelikle Mesih, canlarımız için çok çekici hale gelir; bizi arkasından koşturur; bizi yüce huzuruna çıkartır, öyle ki, O’nunla baş başa kalarak kendimizi unutabilelim ve yalnızca O’nda ve O’nun sevgisinde sevinebilelim.

1:5 Esmerim ben, ama güzelim,
Ey Yeruşalim kızları,
Kedar’ın çadırları gibi,
Süleyman’ın çadır bezleri gibi kara

Güvey’in huzurunda, gelinin yapacağı tek şey, O’nunla ve O’nun sevgisi ile sevinmektir; ama Kral’ın odasında bulunmasının bir sonucu olarak kendisinin sahip olduğu gerçek değerin bilincine varır, öyle ki, diğer kişilerin önündeki gerçek konumun farkına varabilir. Mesih’in huzurunda kim olduğumuzu keşfettiğimiz zaman, konuşurken gelinin dilini kullanabilir ve şöyle diyebiliriz: “Esmerim ben” – Kedar’ın çadırları gibi karayım. Ama Kral olan Güvey’in huzurunda kim olduğumuzu öğrendiğimiz zaman, aynı zamanda O’nun lütfunun bize neyi sağladığını da öğreniriz ve böylelikle esmer olduğumuzu bilir ama yine de buna rağmen şu sözleri ekleyebiliriz; Süleyman’ın güzel perdeleri gibi “güzelim”. Bu derslerin hepsi, Tanrı’nın tüm halkının öğrenmesi gereken derslerdir. Tanrı’nın huzurunda duran Eyüp’ün şu sözleri söylemesi gerekmişti, “Ben değersiz biriyim.” Kutsal yerdeki mezmur yazarı ise, “Tanrım, senin huzurunda bir hayvandan farkım yok” demek zorunda kalmıştı. Yüceliğin önünde duran Yeşaya ise, “ Ben murdar bir kişiyim” der. Ve gelin ise, Kral’ın odasında bulunmasının bir sonucu olarak, “Ben karayım” der. Kral’ın gizli odasında bulunan şu üç önemli gerçeği öğreninceye kadar canlar huzura kavuşamaz ve Mesih’in sevgisinin güvencesi ve sevinci eksik kalır. (1) Mesih’in ve O’nun sevgisinin sonsuz değeri: (2) hepimizin doğasında bulunan mutlak kötülük; ve (3) ve O’nun üzerimize koyduğu lütfunun güzelliği.

1:6 Bakmayın esmer olduğuma,
Güneş kararttı beni.
Çünkü kızdılar bana erkek kardeşlerim.
Bağlara bakmakla görevlendirdiler,
Ama kendi bağıma bakmadım.

Gelin, Kral’ın güzelliğini ve O’nun önündeki kendi karalığını gördüğü zaman, ilgiyi ve dikkati kendisine çekmek konusunda hiç bir arzu duymaz. Kendisinden söz ettiği zamanlar bile bunun nedeni, dikkati kendi üzerinde toplamak değildir. “Bana bakmayın, çünkü ben esmerim” der. Bu dünyanın denemelerinin şiddeti, en yakınları tarafından zulüm görmesi, diğer kişilerin işlerine bakmak zorunda olması ve kendisi ile ilgili konuları ihmal etmesi şeklindeki bu olayların hepsi onda derin izler bıraktı. Ve aynı şekilde Mesih’in mükemmelliğinin ışığında kendi karalığımızın farkına vardığımız zaman, hiç kimse için bir model teşkil edemeyeceğimizi anlarız. Ateşli denemeler altındaki başarısızlıklarımızı düşündüğümüz zaman, dünyaya ait insanların düşmanlıkları karşısında kalplerimizin ne kadar çok kırıldığını görürüz. Dünya bağlarına tutsak edildiğimiz ve kendi bağlarımızı ihmal ettiğimiz zamanlarda, bizler de gelin ile birlikte şu sözleri söylemek zorunda kalmaz mıyız? “Bana bakmayacak mısınız?” Ama her şeye rağmen sözlerimiz ve davranışlarımız yine de yararsız yüreklerimizin, “Bana bakın” diyen sözlerini göstermez mi? İlgiyi kendi üzerimize çekme çabamız, bizlerin Kral’ın odasında ne kadar kısa süre kalmış olduğumuzu ortaya koyar.

1:7 Ey sevgilim, söyle bana,
Sürünü nerede otlatıyorsun?
Öğleyin nerede yatırıyorsun?
Neden arkadaşlarının sürülerinin yanında
Yüzünü örten bir kadın durumuna düşeyim?

Yeruşalim kızlarına konuşmakta olan gelin şimdi sevgilisi olan Güvey’e yönelir. Esmer olduğu için Sevgilisinin onu sevdiğine dair yüreğinde kuşkular uyanır, ama kendisinin Kral’a duyduğu sevgisi konusunda hiç bir kuşkusu yoktur. “Canımın sevmesi gereken ya da hatta “sevmeyi arzu ettiğim” gibi bir ifade konuşmasında yer almaz, sevgilisine, “canımın sevdiği” şeklindeki sözler ile hitap eder. Ve onu sevdiği için onun yediği yerde yeme ve onun dinlendiği yerde dinlenmek ister. Sevgilisini o kadar çekici bulmaktadır ki, içinden etrafına bakınmak bile gelmez. Ama ne yazık ki, her birimizin sık sık itiraf ettiği gibi, yemeğimizi ve huzurumuzu yersel değerlerde aramak için bizler “etrafımıza bakınırız.” Ve sonra da neden bu kadar az ilerlediğimizi merak ederiz. Ve eğer bu yoksul dünyanın başaklarının kabukları ile beslenir isek, ruhsal açıdan neden gelişmiyoruz diye meraklanmamamız gerekir. Bu dünyanın felsefesi, bilimi ve edebiyatı, sevgilisi Mesih olan canlara çekici gelmez ve onları doyurmaz. Eğer O’na gerçekten “Sevgilim” diyebiliyor isek, o zaman göksel yiyeceği ve tanrısal huzuru arzu edeceğimiz kesindir. Yersel sağlayışlara karşı en büyük panzehir ruhsal yiyeceğe duyulan hararetli arzudur.

Güvey (8-11)

1:8 Ey güzeller güzeli,
Bilmiyor isen,
Sürünün izine çık,
Cobanların çadırının yanında
Oğlaklarını otlat.

Güvey’in konuştuğunu ilk kez burada işitiriz. Geline, “güzeller güzeli” olarak hitap eder. Gelinin görünüşü kara olabilir, diğer insanlar ondan nefret etmiş ve hatta ona zulmetmiş olabilirler, ama gelin, Güvey’in gözünde “kadınlar arasındaki en güzel kadındır.” Mesih’in, kendi halkına verdiği değeri hiçbir şey değiştiremez. Ne kutsalların yaptıkları hatalar, ne dünyanın hakaretleri… O’nun halkına verdiği değeri hiç bir şey değiştiremez. Halkını her zaman tamamladığı işin sağladığı değerin ışığında görür. Ve onlara lütfunun zenginliğine göre davranır. Eğer canlarımızın ihtiyaç duyduğu yiyeceği ve huzuru bulacak bir yer arıyor isek, sürünün yürüdüğü yolda ilerlememiz gerekir. Bu dünyada Mesih’e ait bir sürü ve bu sürünün çobanları vardır. Ve çobanların Çobanı olan Mesih, sürüsünü yeşil, verimli otlaklarda güder. Eğer beslenmek istiyor isek, o zaman biz de sürünün ayak izlerinden gidelim. Ancak gelin hakkında söylenen başka sözler de vardır. Sürünün izine çıkması ve oğlaklarını çobanların çadırlarının yanında otlatması söylenir ve başkalarını besler iken kendisi de beslenecektir. Bu ifadeler ile kast edilen şudur: Yuhanna müjdesinin son öyküsünde Rabbin, düşmüş bir öğrencisini yeniledikten sonra söylediği şu dokunaklı sözleri okuyalım: “Ardımdan gel” ve “Kuzularımı otlat”. Kuzuları otlatmak için Mesih’i izlememiz gerekir. Ve eğer Mesih’i izliyor isek, kuzuları otlatmaktan haz duyarız. Huzur elde etmemizin ve canlarımızı beslememizin sırrını O’nu izlemek ve O’nun kuzularını beslemek ile elde ederiz.

1:9 Firavunun arabalarına koşulu kısrağa benzetiyorum seni, aşkım benim!
1:10 Yanakların süslerile,
Boynun gerdanlıklar ile ne güzel!
1:11 Sana gümüş düğmeler ile altın düğmeler yapacağız.

Güvey, gelinin sorularını yanıtladıktan sonra, gelini hakkında yüreğinde beslediği düşüncelerini ifade etmek için özgür olur. Gelinini firavunun arabalarına koşulu kısrağa benzetir; aşkının yanakları süsler ile boynu gerdanlıklar ile süslüdür ve gelini çok güzel görünmektedir. Gelininin güzel olmasının nedeni, Güvey’in gelininin üzerine koymuş olduğu süslerdir. İ Rab aynı sözleri Hezekiel’in ağzından da söylemiştir:”Seni takılar ile süsledim. Bileklerine bilezikler, boynuna gerdanlık taktım.” (Hezekiel 16: 11) Mesih, kendisine ait olanlara beslediği sevgi düşüncelerini açıklamaktan keyif duymaz mı? Daha da fazlasını arzu eder – Tanrı’nın kendisini sevenler için hazırlamış olduklarını hiç bir göz görmemiş, hiç bir kulak duymamış, hiç bir insan yüreği kavramamıştır. Ve bu nedenle, Güvey yalnızca gelin için o anda duyduğu arzuyu açıklamak ile kalmaz, ama aynı zamanda gelin için amaçlanmış olan tüm yüceliğin sırrını gelinin elde etmesine de izin verir. “Sana gümüş düğmeler ile altın süsler yapacağız” ifadesi, hiç kuşkusuz gelinin başına takılacak olan taca işaret etmektedir. Mesih, halkını daha şimdiden güzel olarak görür – çünkü O nasıl ise biz de bu dünyada öyleyiz; Ve Kuzu’nun düğünü gerçekleştiği zaman, kutsallar gelecekteki yücelikleri içinde görüleceklerdir. Kutsallar O’nun gözünde daha şimdiden güzeldirler. Ama taç giyme günü yine de yaklaşmaktadır.

Gelin (12-14)

1:12 Kral divanda iken,
Hint sümbülümün güzel kokusu yayıldı.
1:13 Memelerim arasında yatan
Mür dolu bir kesedir benim sevgilim.
1:14 Eyn-gedi bağlarında
Bir demet kına çiçeğidir benim sevgilim.

Güvey’in gelin için olan ateşli düşünceleri gelinin O’na hemen karşılık vermesini sağlar. Kral, divanında oturur iken, yüreğinin tapınışı tatlı bir koku yayar. Divanında oturan Kral bize halkının ortasında oturan Mesih’in çok güzel bir örneğini sunar. Beline doladığı bir havlu ile günahtan kirlenmiş ayakları yıkayarak alçakgönüllü bir hizmet yapan Mesih değil; Orduların Rabbinin Komutanı olarak Kendisine ait olan imanlıları kötülüğün güçleri ile savaşa yönlendiren Mesih değil; üzgün bir yüreği tanrısal şefkati ile teselli ederken göz yaşları döken Mesih değil, ama Kendi halkının ortasında bulunmaktan sevinç ve zevk duyan huzurlu Mesih. Üzüntüye neden olan Beytanya değil, şenlik içindeki Beytanya. Sevgi dolu yüreklerin “O’na yemek hazırladığı” mutlu anlara sahne olan Beytanya. Bu sıkıntılı dünyada O’nun için yemek hazırlayan biri yoktu. Bir kez, Levi’nin evinde Mesih’in yoksul günahkarları bereketleyebilmesi için bir yemek düzenlendi ve yine bir kez Beytanya’daki bir evde Mesih’in kutsallar ile birlikte yemek yemesi için sofra kuruldu. Sonunda tüm dünyanın yiyeceğini Sağlayan için bir ziyafet hazırlandı. Ve Kral orada masaya oturdu ve yine orada gelinin hint sümbülü yağının kokusu her yere saçıldı. Bir öğrenci olarak orada O’nun ayaklarının dibinde oturmak ve sözlerini dinlemek bereket sağladı. Ama Meryem’in hint sümbülü orada etrafa koku saçmadı. Üzüntü gününde O’nun ayaklarının dibine uzanmak ve O’nun döktüğü göz yaşları ile teselli bulmak bereket sağladı, ama Meryem’in ümitsizliğe kapılmış yüreğinden koku saçan bir hint sümbülü yağı çıkmasına neden olmadı. Ama Kral Kendisine ait olanların ortasındaki masasına oturduğu zaman, - gidecekleri yolda artık onlara destek olmadığı, üzüntülerinde onları teselli etmediği ve zayıflıkları ile uğraşmadığı ya da hatalarını düzeltmediği zaman – işte o zaman kaymaktaşından yapılmış kabı ortaya getirmek ve değerli hint sümbülü yağını Kral’ın üzerine dökmek için uygun olan o an gerçekten gelmişti ve ev yağın güzel kokusu ile doldu. Halkını Kendisine tapınmaya çağıran, masasında oturan Kral’ın varlığıdır. Kral’ın huzurunda tapınabilecek tek yürek üzüntü, kaygı ve meşguliyetlerden özgür kılınmış yürektir.

O’nun ayaklarının dibinde oturup öğrenmek iyidir, ama öğrenmek ve tapınmak farklı şeylerdir. O’nun sempati dolu göz yaşları ile teselli edilmek çok hoştur, ama teselli edilmek ile tapınmak farklıdır. Öğrenirken bilgisizliğimin farkındayımdır, ama teselli edilirken üzüntümü düşünürüm. Ama Mesih için bir ziyafet düzenlendiği zaman – Kral masasında otururken – bilgi ya da teselliye ayrılacak zaman yoktur. Kral’ın masasında üzüntülerimizi, bilgisizliğimizi ve günlük dertlerimizi arkamızda bırakırız; O’nun sofrasında zihinleri ve yürekleri yönlendiren yalnızca O’dur. Ve yürek Mesih ile dolduğu zaman, tapınırız. – “Hint sümbülü yağımız, kokusunu etrafa saçar.”

Tapınma, Mesih ile dolu bir yüreğin taşmasıdır. Mesih, yüreği doldurduğu zaman gelinin ifadesini kullanarak şu sözleri söyleyebiliriz: “Mür dolu bir kesedir sevgilim benim için.” Mür, burada, Mesih’e işaret eder.” Ama gözümüzün önündeki bir nesne olarak Mesih’e değil, ama iman aracılığı ile yürekte konut kurmuş olan Mesih’e işaret eder. Mürün çekiciliği bir çiçeğin güzelliği gibi bir çekicilik değildir. Mür, tatlı kokusu nedeni ile değerli olan bir reçinedir. Bir kese içinde sarılıdır. Görülmez, ama güzel kokusu duyulur. Gelin için sevgilisi de aynı böyle idi ve iman aracılığı ile yüreğinde konut kurmuş Mesih imanlı için aynı şeyi ifade eder. Ve gelin mür kesesinin tüm gece boyunca göğüslerinin arasında duracağını söyler. Bu dünyanın gecesinin tüm koyu karanlığı boyunca, sonsuz günün şafağı sökünceye kadar imanlı, Mesih’i sevgisinin içinde kuşatır.

Ama ayrıca, gelin Güvey’i Eyn-Gedi bağlarındaki bir demet kına çiçeğine de benzetir. Sevgilisini kendi sevgisi içinde gizli tutmak istediği gibi, O’ndan aynı zamanda kendinden geçmiş bir şekilde vecit halinde de zevk almak ister. Aynı şekilde biz de Mesih’in yalnızca iman aracılığı ile yüreklerimizde konut kurmasına değil, ama aynı zamanda canlarımızın çekici Objesi olarak da varlığına ihtiyaç duyarız. Peçesiz bir yüz ile O’na bakarak yücelik üzerine yücelik ile O’nun benzeyişine dönüştürülmeye ihtiyaç duyarız.

Ziyafette hint sümbülü yağının kokusunun ortaya çıkması için Mesih’e ihtiyacımız vardır; uzun karanlık geceler boyunca Mesih’e mür kesemiz olarak gereksinme duyarız. Ve O’na Eyn-gedi bağlarındaki bir demet kına çiçeği olarak Yüceliğine saygı ile ihtiyaç hissederiz.

Güvey (15)

1:15 Ah, ne güzelsin aşkım, ah ne güzel!
Gözlerin tıpkı birer güvercin.

Gelinin hint sümbülü yağı Güveyine duyduğu aşkı ifade ederek hoş kokusunu saçar. Şimdi ise Güvey geline duyduğu aşkı ifade eder. Gelin, “Ben esmerim” demişti. Ancak güvey gelinin bu sözlerine şöyle karşılık verir: “Ah, ne güzelsin aşkım.” Halkını Kendi amacının ışığında ve tamamladığı İşinin temelinde gören Mesih, halkının her bir kişisi için, “Ne güzelsin” diyebilir. İşte bu nedenle Elçi Yuhanna şöyle yazar: “Mesih nasılsa, biz de bu dünyada öyleyiz.” Kral sözlerine ayrıca şu ifadeyi de ekler: “Gözlerin tıpkı birer güvercin.” Bir güvercin eşinden ayrıldığı zaman, ağlar, yas tutar ve zayıf düşer. Hezekiel hastalandığı zaman, “Bir güvercin gibi ağlayıp yas tuttum” der. Güvercinin gözü sevdiği eşinden başka hiç bir kişiyi görmez – ve bu kişi Mesih’tir; güvercine benzettiği gelinine Güvey, “gözlerin tıpkı birer güvercin” der.

Gelin (16-2:1)

1:16 Ne yakışıklısın sevgilim, ah ne çekici!
Yeşilliktir yatağımız.
1:17 Sedir ağaçlarıdır evimizin kirişleri
Tavanımızın tahtaları ardıçlar.

Güvey şöyle demişti, “Ah, ne güzelsin aşkım”; ve gelin hemen O’nun bu sözlerine karşılık verir, “Ne yakışıklısın sevgilim, ah, ne çekici!” Gelinin güzelliği bunun tamamlayıcısıdır. Mesih yakışıklı mıdır? O zaman O’nun halkı da yakışıklı ve hoştur. Rabbin görkemi bizim üzerimizdedir (Mezmur 90:16). Ancak gelin yalnızca “Ne kadar yakışıklısın” demekle kalmaz, aynı zamanda “ne kadar çekicisin” ifadesini de sözlerine ekler. Pek çok kişi için yakışıklı oldukları söylenebilir, ama çekici oldukları söylenemez ve aynı şekilde yakışıklı olmayan bazı kişiler çekicidirler. Mesih’in görünüşü yalnızca yakışıklı değildir, ama aynı zamanda düşünceleri meşgul edecek kadar çekicidir de. Mezmur yazarı için Mesih’in ne kadar çekici olduğunu şu sözlerinden anlıyoruz: “Yüreğim heyecan ile kaynıyor”; ve şunu da ekler, “Sen insan oğullarından daha yakışıklısın.” Bu nedenle şu şarkıyı söyleyebiliriz,

“Senin hakkındaki her düşünce,
değişmeyen sürekli bir zevk verir.”

Ama bundan fazlası da söz konusudur. Kral yalnızca “yakışıklı” ve “çekici” değildir. Ama aynı zamanda O’nun huzurunda huzur, güvenlik ve koruma da vardır. “Yeşilliktir yatağımız.” Burada yatak ile kast edilen, Kral ve gelinin Kral’ın masasında arkalarına dayanarak uzandıkları bir divandır ve birlikte dinlendikleri düşüncesini verir. Mesih, Kendisine ait olanların ortasındaki yerini aldığı zaman bu kurak dünyada yeşil bir alan var olur. O’nun varlığında huzur vardır. O’nun varlığı “bizim” yatağımızdır, huzur karşılıklıdır. “Ben O’nunla, O benimle birliktedir. O’nun varlığında aynı zamanda güvence ve korunmaya da sahip oluruz. “Sedir ağaçlarıdır evimizin kirişleri, tavanımızın tahtaları ardıçlar.” “Kirişler” binayı taşırlar ve onu güvenli kılarlar, tavan tahtaları çatıyı destekler ve onu sığınılacak bir yer haline getirirler. Kral’ın huzurunda güvende olur ve korunuruz. Kral, sofrasında oturduğu zaman, Beytanya’daki ortam nasıl bir ortamdı? Yeryüzünün ileri gelen yetkilileri aralarında, Kral’ın ölmesi gerektiğini konuşurlar iken, Yahuda İskariyot otuz parça gümüş için O’na ihanet etmeye hazırlanıyordu. Dışarıda hakim olan fırtına idi, içerde ise fırtınaya karşı sığınak ve güvence mevcuttu. Meryem’in hatasını bulmaya çalışan birine Rabbin Meryem’i koruyan bir yanıt verdiğini hatırlayalım: “Onu rahat bırakın, o gereken ne ise onu yaptı.” Düşmanın gücü, Kral’ın, “Onu rahat bırakın” dediği birine erişemez.

Göksel sevgi içimde konut kurmuş iken,
Hiç bir değişiklik yüreğimi korkutamaz;
Ve bu güvence sağlamdır,
Çünkü burada hiç bir şey değişmez.
Fırtına beni etkilemeden kükreyebilir.
Yüreğim aşağılara çekilebilir,
Ama Tanrı her tarafımı kuşatır,
Beni kim korkutabilir?

2:1 Ben Şaron çiğdemiyim,
Vadilerin zambağıyım.

Kral, geline, “Sen güzelsin” dedi ve eğer Kral böyle dedi ise, gelin haklı olarak “güzel olduğunu” söyleyebilir. “Ben Şaron çiğdemiyim.” Gelinin Kral’ın gözündeki yerini belirleyen lütfu iman ifade eder. bir çiğdem ya da gül kadar güzel kokulu ya da bir vadi zambağı kadar güzel. Kalabalık bir kentte, dünyanın hayran olması için var olan bir vadi zambağı değil, Kral’ın zevk alması için bir kenarda saklı ve korunan bir vadi zambağı. Lütfu aracılığı ile bize kendisinden önce vermiş olduğu yeri kabul etmek küstahça bir davranış değildir. Aksine, Mesih, “sen güzelsin” dediği zaman, bizim “ben değersizim” dememiz küstahça bir davranış olur. Kaybolan oğul uzak ülkelerde yaşarken bu şekilde konuşabildi, ama Babası onu kucakladığı ve öpücüklere boğduğu zaman her şey değişti. Ve sofrasında oturan Kral’ın huzurunda gelinin bu sözlerini kendimize uyarlayabiliriz; bunu kendimizi yüceltmek için değil, ama üzerimize güzelliğini ve görkemini koyan kişi’nin lütfunu övmek için yapabiliriz.

Güvey (2)

2:2 Dikenlerin arasında zambak nasıl ise,
Kızların arasında öyledir aşkım.

Bu sözler Kral tarafından söylenir. Kral, gelinin söylediklerini onaylar. Gelin bir zambaktır; ama zambağın büyüdüğü yer olan vadide zambağın güzel görüntüsünü ortaya çıkartmak için hizmet eden dikenler mevcuttur. Bu dünyanın karanlık vadisinde üzerlerinde Mesih’in güzelliği bulunmayan dikenler vardır, O’nu yaralayan ve yakılması gereken dikenler. Ama aynı zamanda aynı yerde dikenlerin arasında, Mesih’in zevk aldığı halkı da — yeryüzünün üstünleri — bulunmaktadır. Bu kişiler Mesih’in kutsal kıldığı imanlılardır ve Mesih onların üzerine Kendi görkemini ve güzelliğini yerleştirmiştir. İmanlıların üstünlükleri bulundukları kasvetli ortamlarda daha çok belirgin olur. Mesih, zambağına sahip olmak için dikenli vadiye inmek zorunda kaldı, evet, gelinini kazanmak için dikenlere katlanması gerekti. “Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunu ile sonsuza dek yetkinliğe erdirmiştir.” (İbraniler 10:14)

Gelin (3-7)

2:3 Orman ağaçları arasında bir elma ağacına benzer,
Delikanlıların arasında sevgilim;
Onun gölgesinde oturmaktan zevk alırım,
Tadı damağımda kalır meyvesinin.

Gelin hemen karşılık verir. Eğer Kral gelini kadınların tüm kızlarından üstün görüyor ise, gelin de aynı şekilde O’nu tüm delikanlıların arasında huzur, gölge ve meyve bulabildiği tek sevgilisi olarak görür. Böylelikle O’nu yoğun gölgesi ve sulu meyvesi olan bir elma ağacına benzetir. Ormanda bulunan pek çok ağaç insan gözüne bir meyve ağacından daha heybetli görünebilir, aynı insanların diğer insanlara, aşağılanan ve küçük görülen İsa’ya daha çok değer verdikleri gibi.

Ormandaki diğer ağaçlar gölge sağlayabilirler, ama meyve vermezler. Bazıları ise meyve verirler ama gölge sağlamazlar. Ama yalnızca bu tek ağaç her ihtiyacı karşılar. Mesih, gerçek elma ağacıdır. Mesih yaşam ağacıdır. O yeryüzünde iken, Kendisine insan gözü ile bakıldığı zaman, kurak yerdeki bir kök gibi büyüdü. Bakılacak biçimden, güzellikten yoksun idi, ama imanlı gözü ile bakıldığı zaman, bu aşağılanan Kişi, insan oğulları arasında, bu kurak ve yorucu dünyada sığınak, tazeleme ve huzur sağlayabilen tek Kişi idi. Eğer imanın delici gözleri ile bakacak olur isek, Yeni Yeruşalim’e bakabilir ve caddenin ortasındaki ve yaşam nehrinin yakınındaki, yerel toprağında büyüyen yaşam ağacını görebiliriz; ve orada sonsuz huzuru ve hiç bitmeyen tazelenmeyi gerçekten bulacağız. Gelin gibi biz de aynı sözleri tekrarlayabiliriz: “Onun gölgesinde oturmaktan zevk alırım, tadı damağımda kalır meyvesinin.”

2:4 Ziyafet evine götürdü beni,
Üzerimdeki sancağı aşktı.

Gelin, Güvey’in varlığında çektiği sıkıntılardan dinlendi, günün sıcağından korundu ve yemek için tatlı meyve buldu. Şimdi gelinin deneyimi derinleşir. Tüm ihtiyaçları karşılanmış olarak Kral tarafından tedarik edilmiş olan tam sevince yönlendirilir. Kral’ın sevincinin bütünlüğünün ve O’nun sevgisinin sayesinde girdiği vecit halinin tadına bakmak için ziyafet evine götürülür. Artık söz konusu olan “onun gölgesi” ya da “meyvesi” değildir; kendisidir.

Böylelikle canlarımız şu deneyimleri elde eder; Mesih’in gölgesinin altında otururuz ve O’nun varlığında sıkıntılarımızda rahatlık buluruz, yüklerimizden ve günün yakıcı sıcaklığından kurtuluruz ve canlarımız yenilenir ve tazelenir. Ama, tüm bunların çok büyük bereketler olmalarına rağmen, yine de bizi rahatlatmaları bir ölçüde olur ve rahatlık getiren bu bereketlerin de ötesinde onlardan daha zengin daha derin deneyimler de mevcuttur – hiçbir rahatlık düşüncesinin ulaşamayacağı deneyimler; bunlar yalnızca O’nun dolululuğunun sağladığı sonsuz sevinçler olabilir.

Ziyafet evine ve aşk sancağına karşılık veren deneyimler. Bizi yersel değerlerden özgür kılan Mesih Kendisinin göksel değerlerine yönlendirecektir. Bize sevinç doluluğu verecek ve sonsuza kadar zevkler tattıracaktır. Ve orada bize üzerimizdeki sevinç sancağını bulduracaktır. Sancak, bize fetheden kişiden ve onun zaferinden söz eder. Mesih’in sevgisi galip gelmiştir. Ve Mesih’in halkı için kazanmış olduğu zafer ne kadar da büyüktür! Tahtlarını halklarının dökülen kanları üzerine kuran bu dünyanın zavallı krallarının zaferinden ne kadar farklıdır! Kudretli Fatih zaferini Kendi değerli kanını dökerek kazanır. Kendisi Kurban olarak bu zaferi elde eder. Ve zaferini kazanmış olarak sancağını açar ve O’nun sancağı sevgidir! O’nu istekli Kurban yapan sevgidir. Dikenli vadiye inerken O’na destek olan sevgidir. O’nu çarmıhta tutan sevgidir. Tanrı’nın Mesih’ini hiç bir insan çivisi çarmıhta tutamazdı; hiç bir suyun söndüremeyeceği, hiç bir selin boğamayacağı sevgi O’nu çarmıhta tuttu. Tanrısal sevgi, sonsuz, tükenmeyen, her şeye gücü yeten sevgi kudretli zaferi kazandı ve O’nun zaferini ilan eden sancak üzerinde O’nun sevgisi yazılıdır.

2:5 Güçlendirin beni üzüm pestili ile,
Canlandırın elma ile.
Çünkü aşk hastasıyım ben.

Ziyafet evindeki aşırı sevinç hali Gelin’in dayanabileceğinden fazladır. Bu tür ruhsal deneyimler zayıf toprak kaplar için fazla derindir. Aynı şey üçüncü göğe götürülen elçi için de geçerli değil miydi? Orada dil ile anlatılamaz, insanın söylemesi yasak olan sözler işitti. Bu tür deneyimler Hıristiyan yaşamında çok sık gerçekleşmeyebilir, ama Rab bazı durumlarda halkına öylesine üstün bir sevgi ihsan eder ki, ölmek üzere olan bir kutsalın şu sözlerini bizler de haykırmak durumunda kalabiliriz: “Rab, elini çek; yeter, kulun toprak bir kap sadece ve daha fazlasına dayanamaz.” Son dönemlere ait püritenlerden biri yaşamış olduğu bu tür bir deneyimi şu sözleri ile ifade eder:

“Talep ettiğim sevgi
Canda harikalar yaratır:
Çünkü ben bütün olduğum zaman beni hasta eder,
Hasta olduğum zaman beni bütün kılar.”

 

2:6 Sol eli başımın altında,
Sağ eli sarsın beni.

Gelinin destekleyici güç çağrısında bulunan yanıt budur. Sevgi sancağı gelinin üzerindedir ve sevgi kolları onu kucaklar. Gelin, neşidenin başında ifade ettiği yürek özlemini elde etmiştir. Güvey’in sevgisinin güvencesine ve sevincine ulaşmıştır. İmanlı, Mesih’in sevgisi aracılığı ile yenilenmiş doğasını tatmin edecek her özlemine kavuştuğu zaman ne kadar mutludur.

2:7 Dişi ceylanlar, yabanıl dişi geyikler üstüne
Ant içiriyorum size, ey Yeruşalim kızları!
Aşkımı ayıltmayasınız, uyandırmayasınız diye.
Gönlü hoş olana dek.

Neşide Yeruşalim kızlarına, sevginin huzurunu rahatsız etmemeleri için bir çağrıda bulunulması ile sona erer. En küçük bir hareket bile ormandaki dişi ceylanları ve yabanıl dişi geyikleri rahatsız edecektir. Gelin, üstündeki sevgi sancağı ve kendisini saran sevgi kolları ile aşkından aldığı keyife müdahale edebilecek en ufak bir rahatsızlığa dahi karşıdır. Kendisinin ve Kurtarıcısının arasındaki mahremiyetin bozulmasını ya da kesintiye uğramasını istemez.