Mısır’dan Çıkış 17

“Rabbin buyruğu uyarınca bütün İsrail topluluğu Sin çölünden ayrıldı ve bir yerden öbürüne geçerek Refidim’de konakladı. Ancak orada içecek su yoktu. Musa’ya, ‘bize içecek su ver’ diye çıkıştılar. Musa, ‘Niçin bana çıkışıyorsunuz?’ dedi, ‘Neden Rabbi sınıyorsunuz?’”  (Mısırdan Çıkış 17:1-2) Kendi yüreklerimizdeki aşağılayıcı kötülük hakkında bir şey bilmediğimizi söyleyemeyiz. İsrail’in Rabbin gösterdiği tüm iyiliği, sadakati ve güçlü işleri nedeni ile bu durumda sessiz kalması ve güvenmesi gerekir idi. Çok kısa bir süre önce, çöldeki altı yüz bin kişiyi beslemek üzere Tanrının gökten ekmek indirdiğini görmüşler idi. Ve şimdi kendilerini susuzluktan öldürmek için çöle getirdiğini söyleyerek Musa’ya çıkışıyorlar idi ve hatta onu “taşlamaya hazırdılar.” İnsan yüreğinin umutsuz imansızlığını ve kötülüğünü aşacak herhangi başka bir şey yoktur. Bunu aşabilecek tek şey, Tanrının bol lütfudur. Koşulların ortaya çıkarttığı bu kötü doğanın büyüyen etkisi ancak Tanrının bu bol lütfu altında özgürlük bulabilir. Eğer İsrail Mısırdan çıkartıldıktan sonra doğrudan Kenan’a götürülse idi, insan yüreğinin nasıl olduğu konusunda böyle üzücü durumlar sergilenmeyecek idi ve bunun bir sonucu olarak bizlere bu gerçek ile ilgili örnekler kanıt olarak sunulamayacak idi. Ama İsrail halkının çölde kırk yıl dolaşması bizi kavrayışın ötesinde bir uyarı, öğüt ve eğitim ile verimli kıldı. Bir çok diğer şeyler ile birlikte tüm bunlardan öğrendiğimiz, insan yüreğinin Tanrıya güvensizlik konusundaki değişmeyen eğilimidir. Her Şeye Gücü Yeten Tanrının kolu, insanın kaynaklarından büyüktür, en küçük bir kuşku bulutu bile O’nun yüzünün muhteşem ışığını gizlemek için ne yazık ki yeterlidir. Bu yüzden, “kötü, imansız bir yürek”, “diri Tanrıdan ayrılmak” için kendisinin  hazır olduğunu her zaman gösterecektir.

Bu bölümde ve bundan sonraki bölümde imansızlık nedeni ile ortaya çıkan iki büyük soruya dikkat çekmek ilginç olacaktır. Bu sorular, içimizde, çevremizde her gün ortaya çıkan sorulardır; yani, “ne yiyeceğiz? ne içeceğiz?” Burada halkın bir üçüncü soru olan “Ne giyeceğiz?” sorusunu sormadıklarını görüyoruz. Buradaki sorular, çöl sorularıdır. “Ne!” “Nerede!” “Nasıl!” İman, üç sorunun hepsi için kısa ve anlaşılır bir yanıta sahiptir: TANRI! Eşsiz, mükemmel yanıt! Ah, hem yazar hem de okuyucu bu yanıtın gücünü ve doluluğunu keşke daha yakından bilebilse! Bir deneme konumuna yerleştirildiğimiz zaman, kesinlikle hatırlamamız gereken şey şudur: “Tanrı güvenilirdir. Gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için deneme ile birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır.” (1.Korintliler 10:13) Ne zaman bir denemeye girsek, deneme ile birlikte bir çıkış yolu da bulunduğu konusunda güven duyabiliriz ve ihtiyacımız olan tek şey, kırılmış bir irade ve bu çıkışı görecek tek bir gözdür.

“Musa, ‘bu halka ne yapayım?’ diye Rabbe feryat etti, ‘neredeyse beni taşlayacaklar.’ Rab Musa’ya,’ halkın önüne geç’ dedi, “birkaç İsrail ileri gelenini ve Nil’e vurduğun değneği de alıp yürü. Ben Horev dağında bir kayanın üzerinde, senin önünde duracağım. Kayaya vuracaksın, halk içsin diye su fışkıracak.’ Musa, İsrail ileri gelenlerinin önünde söyleneni yaptı.” (Mısırdan Çıkış 17:4-6) Böylece her şey en mükemmel lütuf aracılığı ile karşılandı. Her şikayet yeni bir durum ortaya çıkartır. Burada vurulan kayadan fışkıran taze bir suya sahibiz -  Mesih’in tamamlamış olduğu kurbanın ürünü olarak verilen Kutsal Ruh’un çok güzel bir örneği. Mısırdan Çıkış 16. Bölümde dünyaya yaşam vermek için gökten gelen bir Mesih’in örneğini gördük. Mısırdan Çıkış 17. Bölümde Mesih’in tamamladığı işin bir uzantısı olarak “dökülen” Kutsal Ruh örneğini görürüz. “Hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler; o kaya Mesih idi.” (1.Korintliler 10:4) ama Kaya’ya vurulmadan önce kim su içebilirdi? İsrail o kayaya sadece bakmak ile kalsa idi, bakarken susuzluktan ölürdü. Ama Tanrının değneği ile kayaya vurulmadan önce kayadan su fışkırmayacak idi. Bunu anlamak kolaydır. Rab İsa Mesih, Tanrının sevgi ve merhamet öğütlerinin tümünün merkezi ve temeli idi. O’nun aracılığı ile tüm bereketler insana akacak idi. Lütuf sularının Tanrının Kuzusundan fışkırması planlanmış idi. Ama bunun için Kuzunun boğazlanması gerekiyor idi. Çarmıhtaki işin tamamlanmış bir iş olması gerekiyor idi; çağların Kayasına Yehovanın eli vurduğu zaman, sonsuz sevgi kapıları sonuna kadar açıldı ve mahvolmakta olan günahkarlar Kutsal Ruh’un tanıklığı aracılığı ile “bol bol, kana kana ve karşılıksız içmeye çağrıldılar.” “Kutsal Ruh’un armağanı, Oğul’un çarmıhta tamamladığı işin sonucudur. Mesih, göklerdeki tahtın sağındaki yerini alana kadar, “Tanrının vaadi yerine gelemezdi.” Mükemmel Tanrı doğruluğu ve kutsallığının tüm talepleri karşılanmalı, yasa tamamlanmalı ve onurlandırılmalı, Tanrının günaha karşı olan gazabı yatıştırılmalı, ölümün gücü yenilmeli ve zaferi yok edilmeli idi. Rab İsa tüm bunları yerine getirdi ve sonra, “yükseğe çıktı ve tutsakları peşine taktı, insanlara armağanlar verdi. Şimdi bu ‘çıktı’ sözcüğü, Mesih önce aşağılara, yeryüzüne ‘indi’ demek değildir de nedir? İnen de O’dur. Her şeyi doldurmak üzere bütün göklerin üzerine çıkan da O’dur.” (Efesliler 4:8—10)

Kilisenin esenliği, bereketi ve yüceliği sonsuza kadar bu gerçek temelin üstündedir. Kayaya vurulmadan önce su fışkırmadı ve insan hiç bir şey yapamadı. Hangi insan eli böyle sert bir kayadan su çıkartabilirdi? Ve bu nedenle, şu soruyu sorabiliriz: Tanrısal sevginin fışkıran sularını açmak için hangi insan doğruluğu yeterli olabilirdi? Bu soru, insanın yetersizliğini gerçek bir şekilde ortaya koyar. İnsan, işleri, ya da sözleri veya duyguları ile Kutsal Ruh’un hizmeti için bir temele sahip değildir. Ne olur ise olsun, ne ister ise yapsın, bunu başarması imkansızdır. Ama Tanrıya şükürler olsun ki, bu başarıldı; Mesih işi başardı; gerçek Kayaya vurulmuştur ve susuz canların içmesi için su fışkırmıştır. Mesih, “Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir pınar olacak” der. (Yuhanna 4:14) Bir başka ayet daha okuyalım: “Bayramın son ve en önemli günü İsa ayağa kalktı ve yüksek ses ile şöyle dedi: ‘Bir kimse susamış ise bana gelsin ve içsin. Kutsal Yazıda dendiği gibi ‘bana iman edenin içinden diri su ırmakları akacaktır’. Bunu kendisine iman edenlerin alacağı Ruh ile ilgili olarak söylüyor idi. Ruh henüz verilmemiş idi, çünkü İsa henüz yüceltilmemiş idi.” (Yuhanna 7:37-39; aynı zamanda Elçilerin İşleri 19:2 ayeti ile karşılaştırın.)

Böylece man’da Mesih’i gördüğümüz gibi, buradaki su fışkırtan kaya örneğinde Kutsal Ruh’u görüyoruz. “”Bana su ver, içeyim” diyenin kim olduğunu bilse idin, sen O’ndan dilerdin, O da sana yaşam suyunu verirdi” – örnek; Kutsal Ruh.

O zaman vurulan kaya aracılığı ile ruhsal zihne aktarılan öğretiş bu olmalıdır. Ama bu önemli örneğin sunulduğu yerin adı insanın imansızlığının kalıcı bir anıtıdır. “Oraya Massa (deneme) ve Meriva (çıkışma) adı verildi. Çünkü İsrailliler orada Musa’ya çıkışmış ve ‘acaba Rab aramızda mı, değil mi?’ diye Rabbi denemişlerdi. (Mısırdan Çıkış 17:7) Yehova’nın varlığının pek çok kez tekrar edilen güvence ve kanıtlardan sonra böyle bir araştıran tutum insan yüreğinin imansızlığının ne kadar derin olduğunu kanıtlar. Aslında bu tutum, Rabbi denemektir. Yahudiler de Mesih’in varlığı aralarında olduğu günde aynı şeyi yaptılar; O’ndan gökten bir belirti vermesini istediler ve O’nu denediler. İman, asla bu şekilde hareket etmez; inanır ve bir belirti aracılığı ile değil, O’nun Kendisini bilmenin aracılığı ile tanrısal varlığın tadını çıkartır. Rab, imansızlığımızı yenmemize yardım et ve bize güvenen bir ruh ihsan et.

Bölümümüz aracılığı ile üzerinde durulan diğer bir düşünce bizi özel olarak ilgilendiren bir konudadır. “Sonra Amalekliler gelip, Refidim’de İsrail’e savaş açtılar. Musa, Yeşu’ya, ‘Adam seç, git Amalekliler ile savaş’ dedi. Yarın ben elimde Tanrının değneği ile tepenin üzerinde duracağım.” (Mısırdan Çıkış 17: 8-9) Kutsal Ruh’un armağanı çatışmaya yönlendirir. Işık azarlar ve karanlık ile çatışır. Her yer karanlık olduğu zaman, mücadele yoktur, ama en küçük bir mücadele ışığın varlığını talep eder. “Çünkü benlik Ruh’a, Ruh da benliğe aykırı olanı arzular. Bunlar birbirine karşıttır; sonuç olarak istediğinizi yapamıyorsunuz.” (Galatyalılar 5:17) Bölümde incelenen konular bunlardır. Vurulan bir kaya vardır ve kayadan su fışkırır ve hemen ardından Amaleklilerin İsrail’e savaş açtığını okuruz.

Bu durum İsrail’in dışarıdan bir düşman ile ilk kez çatışmaya girdiğini ortaya koyar. Bu noktaya kadar, Mısırdan Çıkış 14. Bölümde okuduğumuz gibi, her zaman Rab İsrail için savaşmış idi. “Rab sizin için savaşacak, siz sakin olun yeter.” Ama şimdi kullanılan ifadede, “git adamlar seç” sözcükleri yer alır. Tanrının daha önceden savaşmış olduğu gibi şimdi de İsrail için savaşması doğrudur. Burada, verilen örnek hakkında farklılık dikkatimizi çeker. Mesih’in bizim “için” ve Kutsal Ruh’un “içimizde” yaptığı savaşlar arasında yoğun bir farklılık olduğunu biliriz. Tanrıya şükürler olsun ki, Mesih’in savaşları zafer kazanılarak çoktan bitmiştir ve görkemli ve sonsuza kadar kalıcı bir esenlik garanti edilmiştir. Ama bunun aksine Kutsal Ruh’un içimizde yaptığı savaşlar halen devam etmektedirler.

Firavun ve Amalekliler iki farklı gücü ya da etkiyi temsil ederler. Firavun, İsrail’in Mısırdan kurtarılması ile ilgili engeli temsil eder; Amalekliler ise İsrail’in çölde Tanrı ile yürüyüşüne engeli temsil ederler. Firavun, İsrail’in Tanrıya hizmet etmesine engel olmak için iki şey kullandı; firavun bu yüzden Tanrının halkına karşı olan “hali hazırdaki kötü dünyayı” kullanır. Öte yandan, Amalekliler önümüze benliğin örneği olarak dikilirler. “Timna, Esav’ın oğlu Elifaz’ın cariyesi idi; Elifaz’a Amalek’i doğurdu. Bunlar Esav’ın karısı Ada’nın torunlarıdır.” (Yaratılış 36:12) İsrail, “bulut ve denizde” vaftiz olduktan sonra, İsrail’e karşı gelen ilk kişiler Amalekliler oldu. Bu gerçekler, onun karakterinin farklılığına uyum sağlamak için hizmet ederler ve tüm bunlara ek olarak, Saul’un Amalek’i yok etmeyi başaramamasının bir sonucu olarak İsrail krallığından alındığını biliriz. (1.Samuel 15) Ve ayrıca Haman’ın Kutsal Yazılarda sözü edilen son Amalekli olduğundan haberdarız. Haman, İsrail’in tohumuna karşı giriştiği kötü planlarının bir sonucu olarak asılarak öldürüldü. (Bakınız Ester) Hiç bir Amalekli Rabbin topluluğundan içeri giremezdi. Ve sonunda incelemekte olduğumuz bu bölümde, Rab Amalek ile sürekli bir savaş beyan eder.

Tüm bu koşullar Amalek’in benlik ile ilgili bir örnek olduğuna dair kesin kanıt olduğunu haklı olarak düşündürebilir. Amalek’in İsrail ile olan çatışması ve kayadan fışkıran su arasındaki bağlantı çok dikkat çekici ve eğiticidir ve imanlının ne tür bir çatışma olduğunu bildiğimiz kötü doğası ile olan çatışması, yeni doğaya sahip olması sonucu ortaya çıkan bir çatışmadır ve imanlının içinde Kutsal Ruh konut kurmuştur. İsrail’in çatışması, kurtuluşun tam günü içinde durdukları ve “o ruhsal yiyecek man’ı ve ruhsal Kaya’dan içtikleri” zaman başladı. Amalek ile karşılaşıncaya kadar yapacakları hiç bir şey yoktu. Firavun ile başa çıkamadılar. Mısırın gücüne üstün gelemediler ve zincirleri kıramadılar. Denizi ortadan ikiye ayıramadılar ve firavunun ordularının denizin dalgaları altında kalmasını sağlayamadılar. Gökyüzünden aşağı ekmek indirmediler ya da sert kayadan su çıkartamadılar. Tüm bu şeylerin hepsini ne yaptılar ne de yapabildiler. Ama buna rağmen şimdi Amalek ile savaşa çıkmaya çağrıldılar. Daha önceki çatışmaların hepsi Yehova ve düşman arasında idi. Yapmaları gereken tek şey “sakin ve yerlerinde durmak” ve Yehova’nın uzanmış kolunun kudretli zaferlerine gözlerini dikerek bakmak ve zaferin ürünlerinin tadını çıkartmak idi. Rab onlar “için” savaşmış idi; ama şimdi Rab onların “içinde” ya da onların “aracılığı” ile savaşacak idi.

Aynı şey Tanrının Kilisesi için de geçerlidir. Kilisenin sonsuz esenlik ve bereketlerinin zaferleri kilise “için” Mesih tarafından kurulan temel üzerinde yer alırlar. Mesih çarmıhta yalnız idi ve mezarda yalnız idi. Kilisenin bir yana çekilmesi gerekiyor idi, çünkü aksi takdirde nasıl orada olabilir idi? Kilise nasıl şeytanın hakkından gelebilir, Tanrının gazabına dayanabilir ya da ölümün dikenini yok edebilir idi? İmkansız! Bu tür tutumlar kilisenin uzanabileceklerinin çok ötesindedirler, ama onları kurtarmak için gelen Mesih’in uzanabileceğinin ötesinde asla olamazlar ve Mesih yalnızca Mesih onların tüm günahlarının ağır yükünü omuzlarında taşıyabilecek ve bu yükü sonsuza dek kaldırabilecek güçte idi; bunu sonsuza kadar geçerli olan Kurban olarak gerçekleştirdi, öyle ki, Baba Tanrıdan çıkan Tanrı Kutsal Ruh Oğul Tanrının mükemmel kefareti sayesinde kilisedeki Baş yerini ve kilisenin her üyesinin bireysel yerini üstlenebilsin.

Şimdi Mesih’in ölümünün ve dirilişinin bir sonucu olarak Kutsal Ruh içimizde konut kurduğu zaman, çatışmamız başlar. Mesih bizim “için” savaşmıştır; Kutsal Ruh “içimizde” savaşır. Zaferin bu ilk zengin ganimetinden keyif almamız ile ilgili gerçek, bizi düşman ile doğrudan bir çatışma içine sokar. Ama teselli şudur: bizler çatışma alanına girmeden çok önce dahi zaten zafere sahibizdir. İmanlı, savaşa, şarkılar söyleyerek yaklaşır: “Rabbimiz İsa Mesih aracılığı ile bizi zafere ulaştıran Tanrıya şükürler olsun!” (1.Korintliler 15:57) Bu yüzden belirsiz bir şekilde ya da havayı dövercesine yumruklayanlar gibi savaşmayız, bedenimize hakim olup onun boyun eğmesini sağlarız. (1.Korintliler 9:26,27) “Bizi seven Mesih aracılığı ile galiplerden de üstünüz.” (Romalılar 8:37) İçinde durduğumuz lütuf benliğin üzerimizde egemenlik sürmesine izin vermez. (Bakınız Romalılar 6.bölüm) Eğer “günahın gücü” yasa ise, lütuf yasanın gücünün üstünde bir güçtür. İlki üzerimizde günahın gücüne neden olur; ikincisi yani sonraki ise bize günah üzerinde güç sağlar.

“Musa, Yeşu’ya, ‘adam seç, git Amalekliler ile savaş’ dedi, ‘yarın ben elimde Tanrının değneği ile tepenin üzerinde duracağım. Yeşu, Musanın buyurduğu gibi gidip Amalekliler ile savaştı. Bu arada Musa, Harun ve Hur tepenin üzerine çıktılar. Musa elini kaldırdıkça, İsrailliler, indirdikçe Amalekliler kazanıyorlardı. Ne var ki, Musa’nın elleri yoruldu. Bir taş getirip altına koydular. Musa üzerine oturdu. Bir yanda Harun öbür yanda Hur Musa’nın ellerini yukarıda tuttular. Güneş batıncaya dek Musa’nın elleri yukarıda kaldı. Böylece Yeşu Amalek ordusunu yenip kılıçtan geçirdi.” (Mısırdan Çıkış 17: 9-13)

Burada iki farklı şeyi, yani, çatışma ve aracı duasını görüyoruz. Mesih, bizim “için” yücelerdedir, Kutsal Ruh ise, “içimizdeki” güçlü çatışmaya devam eder. Her ikisi de birlikte giderler. Mesih’in bizim adımıza yaptığı aracılığa iman ile kötü doğamıza karşı üstün geliriz.

İmanlının benlik ile yaptığı çatışma ile ilgili gerçeği görmezlikten gelmek isteyen bazı kişiler vardır. Bu kişiler yeniden doğuşa tam bir değişim ya da eski doğanın yenilenmesi düşüncesi ile bakarlar. Bu ilkeye göre düşünüldüğü zaman, imanlının mücadele edecek hiç bir şeye sahip olmadığı gibi bir izlenim ortaya çıkar. Eğer doğam yenilendi ise, çatışmam gereken ne var? Hiç bir şey. Eski doğam yeni yapıldığına göre içimde bir şey kalmadı ve bu yüzden içerden bir karşılık olmadığı sürece dışarıdan hiç bir şeyin üzerimde etkisi olamaz. Dünya, benliği tamamen değişmiş olan kişiyi etkileyemez ve şeytanın harekete geçmesi için hiç bir zemin ya da araç yoktur. Bu tür bir teoriye sahip olan ve bu teoriye inanan kişilere söylenebilecek olan, Amalek’in Tanrı halkının tarihinde yer aldığı konumu unutmuşa benzer görünmeleridir. İsrail, firavunun orduları gittiği zaman, çatışmanın son bulduğu gibi bir düşünceye sahip olmuş olsa idi, Amalekliler savaşmak için üzerlerine geldikleri zaman, çok üzücü bir konumda kalırlardı. Ama gerçek şudur ki, İsraillilerin savaşı daha yeni başlıyor idi. Aynı şey imanlı için de geçerli idi, çünkü “Bu olaylar başkasına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için de yazıya geçirildi.” (1.Korintliler 10:11) Ama “bu şeylerde”, eski doğası yenilenmiş olan biri için bir figür, bir öğüt ya da bir örnek olamaz idi. Tanrının Krallığında bulunan kişiler için Tanrının sağlamış olduğu bu lütufkar sağlayışlardan herhangi birine gerçekten de çok az ihtiyaç duyulacak idi.

Bize Söz’de ayrıntılı bir şekilde şu öğretilir; imanlı, benliğin, eski yaratığın ve dünyasal zihnin örneği olarak gösterilen Amalek ile çatışır. (Romalılar 6:6; Romalılar 8:7; Galatyalılar 5:17) Şimdi, eğer imanlı kötü doğasının eylemlerini algıladığı zaman, bir imanlı olduğundan kuşku duymaya başlayabilir ve bu yüzden çok mutsuz hale gelebilir, ama aynı zamanda kendisini düşmana karşı sahip olduğu üstün konumdan da yoksun bırakabilir. Benlik imanlıda mevcuttur ve bölümün sonuna kadar onda mevcut olacaktır. Kutsal Ruh, Yeni Antlaşma’nın çeşitli kısımlarından kolaylık ile görebileceğimiz gibi, benliğin varlığının tamamen farkındadır. Romalılar 6. Bölümde şunu okuruz: “Bu nedenle, günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin.” Eğer imanlıda benlik var olmamış olsa idi, Söz’de böyle bir ayetin yer almayacağı mutlak idi. Eğer benlik içimizde gerçekten konut kurmamış bulunsa idi, bize, ‘günahın egemenlik sürmesine izin vermeyin’ şeklinde bir ifadeden söz edilmez idi. Konut kurma ve egemenlik sürme arasında büyük bir fark mevcuttur. Bir imanlıda benlik konut kurar, ama bir imansızda egemenlik sürer.

Ama yine de, benlik içimizde konut kurmuş olmasına rağmen, Tanrıya şükürler olsun ki, benliğin üzerinde ona sahip olan üstün bir ilkenin gücü işler. “günah size egemen olmayacaktır, çünkü siz yasa altında değilsiniz, lütuf altındasınız.” Çarmıhta akan kan aracılığı ile günahı ortadan kaldıran lütuf, bize zafer garanti eder ve onun içerde konut kurmuş ilkesi üzerinde üstün gelen güç sağlar.

Bizler, günah karşısında öldük ve bu yüzden günahın üzerimizde yetki talebi yoktur; olamaz. “Ölmüş olan, günahtan aklanmıştır.” “Artık günaha kölelik etmeyelim diye günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih ile birlikte çarmıha gerildiğini biliriz.” (Romalılar 6:6) Ve Yeşu, Amalek ve ordusunu yendi ve kılıçtan geçirerek mağlup etti. Zafer tam idi ve Yehova’nın sancağı üzerinde “Yehova-Nissi” (Rab sancağımdır) yazılı idi ve İsrail ordusunun elinde tatlı bir şekilde zafer ile dalgalanıyor idi. Zaferin garantisinin bağışlanma garantisi kadar tam olması gerekir; her ikisinin de temeli, İsa’nın öldüğü ve tekrar dirildiğine dair büyük gerçektir. İmanlının temiz ve huzurlu bir vicdana sahip olması ve içinde konut kurmuş olan günaha boyun eğdirerek bu gerçeğin gücünden zevk alması gerekir. Mesih’in ölümü, günahlarımız ile ilgili olarak Tanrının tüm adil taleplerine yanıt verdi. Mesih’in dirilişi, daha sonraki çatışmanın tüm detayları için güç kaynağı haline gelir. Mesih bizim “için” öldü ve şimdi O, “içimizde” yaşar. O’nun ölümü bize esenlik sağlar ve dirilişi bize güç verir.

Tepenin üzerinde duran Musa ile tahtta oturan Mesih arasındaki zıtlık üzerinde düşünmek eğitici yarar sağlar. Bizim yüce Aracımızın elleri asla aşağı sarkmaz. O’nun aracılığı sonsuza kadar sürer. “O, bize aracılık etmek için sonsuza kadar yaşamaktadır.” (İbraniler 7.bölüm) O’nun aracılığı asla son bulmaz ve her şeyden üstündür. Tanrısal doğruluğun gücü ile göklerdeki yerini aldıktan sonra Başkahinimiz olarak bize aracılık eder ve tamamladığı işin sonsuz mükemmelliği ile aracılığı yetkindir. O’nun elleri asla aşağı düşmez ve birinin O’nun ellerini kaldırmasına ihtiyacı asla yoktur. Mükemmel Avukatlığının temeli, mükemmel Kurban olmasıdır. Bizi Kendi mükemmelliğine bürünmüş olarak Tanrının önünde temsil eder, öyle ki, her zaman kim olduğumuzu hatırlayalım ve kendi doğruluğumuza güvenmeye kalkışmayalım; yine de yalnızca Kutsal Ruh O’nun Tanrının önünde bizim için ne olduğuna ve bizim O’nda ne olduğumuza tanıklık edebilir. “Biz benlikte değil, Ruh’tayız.” (Romalılar 8) Koşullarımız ile ilgili gerçeğe göre biz “bedendeyiz”; ama konumumuz ile ilgili gerçeğe göre “benlikte” değiliz. Ayrıca, içimizdeki benlik, biz her ne kadar onun önünde ölü isek de, benlikte olmadığımız kesindir, çünkü biz Mesih ile birlikte dirildik.

Bu bölümde üzerinde duracağımız son nokta Musa tepede iken yanında Tanrının değneğine sahip olduğudur – bu değnek kayaya vuran aynı değnektir. Bu değnek, Tanrının gücünün ifadesi ya da sembolüdür. Tanrının gücü hem kefarette hem de aracılıkta görülür. Kefaret işi tamamlandığı zaman Mesih, göklerdeki tahtta bulunan yerini aldı ve Kutsal Ruh’un kilisedeki yerini alması için O’nu aşağıya gönderdi, öyle ki, Mesih’in işi ve Kutsal Ruh’un işi arasında ayrılması imkansız bir bağlantı olsun. Her ikisinde de Tanrı gücünün uygulaması mevcuttur.