Levililer 8 ve 9

Bu kitabın ilk yedi bölümünde açıklanan kurban öğretişini gözden geçirdikten sonra, şimdi kahinlik konusuna geçiyoruz. Bu iki konu birbirleri ile yakından bağlantılıdır. Günahkarın bir kurbana ihtiyacı vardır. İmanlının bir kahine ihtiyacı vardır. Kendisini lekesiz olarak Tanrıya sunmuş olan, göklerdeki en kutsal yere kahinlik hizmeti ile girmiş olan Mesih’te hem kurbana hem de kahine sahibiz. Başka bir kurbana ya da başka bir kahine ihtiyacımız yoktur. Rab İsa tanrısal açıdan yeterlidir. O, Kendi Kişiliğinin saygınlığını ve değerini sağladığı her hizmette ve yaptığı her işte gösterir. O’nu bir kurban olarak gördüğümüz zaman, kahinliğin her işlevinin O’nun tarafından mükemmel bir şekilde yerine getirildiğini biliriz. O’nu bir kurban olarak gördüğümüz zaman ise, O, halkını yerleşmiş bir ilişki içinde takdim eder. Ve bir kahin olarak halkını Kendi mükemmelliği ile muhafaza eder. Kahinlik, Tanrı ile zaten belirli bir ilişki içinde duran kişiler için tasarlanmıştır. Doğa ve uygulama açısından günahkarlar olarak biz hepimiz “çarmıhta akıttığı kanı aracılığı ile Tanrıya yakınlaştık.” Bize, Tanrı ile bir ilişki sağlandı. Biz O’nun önünde Kendisinin tamamladığı işin bir ürünü olarak duruyoruz. O, Kendisi için uygun olan bir şekilde günahlarımızı ortadan kaldırdı, öyle ki, biz O’nun adına övgü sunulması için ölüm ve dirilişin gücü aracılığı ile O’nun tamamlamış olduğu işin ya da canının semeresi olarak O’nun önünde olabilelim.

Ama, bize karşı olabilecek her şeyden tamamen kurtarılmış olmamıza, Sevgili’de mükemmel bir şekilde kabul edilmemize, Mesih’te tümü ile bütün ve göklerde oturuluyor olmamıza rağmen yine de bizler burada yeryüzünde kendi içimizde çaresiz ve zayıf yaratıklarız; her zaman yoldan çıkmaya eğilimliyiz, her an sarsılmaya hazırız ve çeşitli ayartmalara, denemelere ve tuzaklara maruz kalmaya açığız. Böyle olduğumuz için, “Yüce Baş kahinimizin” hiç durmadan aralıksız süren hizmetine ihtiyacımız var; O’nun göklerdeki en kutsal yerde bulunan varlığı, bizi lütuf aracılığı ile o yerin ve ilişkinin tam saygınlığı içinde korur. “O, bize aracılık etmek için sonsuza kadar yaşamaktadır.” (İbraniler 7:25) Eğer O, orada bizim için yaşıyor olmasa idi, biz burada aşağıda bir an bile duramaz idik. “Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız.” (Yuhanna 14:19) “Çünkü biz Tanrının düşmanları iken, Oğlu’nun ölümü sayesinde O’nunla barıştık ise, barışmış olarak Oğlu’nun yaşamı ile kurtulacağımız çok daha kesindir.” (Romalılar 5:10) Lütuf ekonomisinde “ölüm” ve “yaşam” birbirlerine ayrılmaz şekilde bağlıdırlar. Ama ölümün ardından gelen yaşam gözlemlenmelidir. Bu yaşam ölümden dirilmiş olan Mesih’in yaşamıdır ve elçinin bölümün son alıntısında işaret ettiği burada yeryüzündeki yaşamı değildir. Bu farklılığa okuyucumun dikkat etmesi çok önemlidir. Kutsanmış Rabbimiz İsa Mesih’in burada yeryüzünde iken yaşamı, hiç kuşkusuz belirtmeme gerek olmayacak kadar sınırsız bir değere sahiptir. Ama O, kurtuluş işini tamamlayıncaya kadar kahinlik hizmeti alanına girmedi. Zaten böyle yapamazdı da, çünkü “Rabbimizin Yahuda oymağından geldiği açıktır. Musa bu oymaktan söz ederken kahinlere dair bir şey söylemedi.” (İbraniler 7:14) “Her baş kahin sunular, kurbanlar sunmak için atanır. Bu nedenle, bizim baş kahinimizin sunacak bir şeyi olması gerekir. Eğer kendisi yeryüzünde olsa idi, kahin olamaz idi. Çünkü Kutsal Yasa uyarınca sunuları sunanlar var.” (İbraniler 8:3,4) “ama Mesih gelecek iyi şeylerin baş kahini olarak ortaya çıktı. İnsan eli ile yapılmamış, yani bu yaratılıştan olmayan, daha büyük daha yetkin çadırdan geçti. Tekeler ile danaların kanı ile değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanı ile kutsal yere ilk ve son kez girdi. Çünkü Mesih asıl kutsal yerin örneği olup insan eli ile yapılan kutsal yere değil, ama şimdi bizim için Tanrının önünde görünmek üzere asıl göğe girdi.” (İbraniler 9:11,12,24)

Mesih’in kahinlik hizmetinin yeri, yeryüzü değil, göklerdir. Ve Kendisini lekesiz olarak Tanrıya sunduğu zaman, o yere girdi. İsa asla yeryüzündeki tapınağa bir kahin olarak girmedi; pek çok kez tapınağa öğretiş vermek için girdi, ama asla kurban sunmak ya da buhur yakmak için girmedi. Yeryüzündeki kahinlik hizmetlerinin işlevlerini yerine getirmek için Tanrı asla Harun ve oğullarından başkasını bu hizmet için görevlendirmedi. “Eğer O yeryüzünde olsa idi, kahin olmaması gerekir idi.” Bu konu kahinlik öğretişi ile bağlantılı olarak çok büyük ilgi ve değere sahip bir konudur. Mesih’in kahinliğinin alanı gökyüzü ve tamamlanmış kurtuluşun yeri göklerdir. Tüm imanlıların Mesih’te kahin olmaları dışında (1.Petrus 2:5) yeryüzünde bir kahin gibi bir durum söz konusu değildir. Bir kişi Harun’un soyundan olduğunu gösteremediği sürece, o eski soya ait şecereden olmadığı sürece, kahinliğe özgü hizmeti yerine getirmeye hakkı yoktur. Elçilerin soyunun ardıllığı söz konusu edilse bile yukarıda işaret edilen durum haricinde kahinliklerinin olası bir değeri mevcut değil idi. İmanlı ev halkının en güçsüz üyesi bile, elçi Petrus’un kendisinin olduğu kadar bir kahindir Mesih’te. Petrus ruhsal bir kahindir, ruhsal bir tapınakta hizmet eder, ruhsal bir sunağın yanında ayakta durur ve ruhsal giysiler giyinmiştir. “O sizi diri taşlar olarak ruhsal bir tapınağın yapımında kullansın. Böylelikle, İsa Mesih aracılığı ile Tanrının beğenisini kazanan ruhsal kurbanlar sunmak üzere kutsal bir kahinler topluluğu olursunuz.” (1.Petrus 2:5) “Bu nedenle, İsa aracılığı ile Tanrıya sürekli övgü kurbanları, yani O’nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım. İyilik yapmayı, sizde olanı başkaları ile paylaşmayı unutmayın. Çünkü Tanrı bu tür kurbanlardan hoşlanır.” (İbraniler 13:15,16)

Eğer Harun evinin doğrudan soylarından biri Mesih ile birleşmiş olsa idi, o zaman kahinlik hizmetinin tamamıyla yeni bir karakter ve temeline girmiş olur idi. Ve biraz önce alıntı yapılan bölümler göz önüne alınacak olur ise, ruhsal kahinin sunma ayrıcalığına sahip olduğu ruhsal kurbanın iki önemli sınıfını sundukları anlaşılır. Tanrıya sunulan kurban övgüdür ve insana edilen yardım kurbandır. Kahinlik konumunun farkında olarak yaşayan imanlıdan iki kaynak sürekli olarak ileri akar – Tanrının tahtına yükselen bir şükran övgüsü kaynağı ve ihtiyaç içindeki bir dünyaya akan aktif bir yardımseverlik kaynağı. Ruhsal kahin, bir eli yukarı Tanrıya doğru kaldırılmış olarak şükran övgüsünün yoğunluğunu sunarak durur ve diğeri insan ihtiyacının her şekline içten bir yardımseverlik ile hizmet etmek için ardına kadar açık olarak durur. Bu konular daha ayrıntılı olarak kavranmış olsalar, ne kutsal bir yücelik ve ne ahlaki bir lütuf olur idi; imanlı karakterini nasıl olumlu etkilerler idi! Yürek yüceltmeye muktedir olan sınırsız Kaynağa her zaman kaldırılsın. Yürek ahlaki lütfun tüm taleplerine her zaman açık olarak korunsun. Bu iki şey birbirlerinden ayrılamazlar. Yüreğin Tanrı ile her zaman meşgul olması yücelmesi ve genişlemesi için gereklidir. Ama öte yandan, eğer biri Tanrı’dan uzak yürür ise, yürek kendini alçaltacak ve ilişki için hazır hale gelecektir. Tanrı ile paydaşlığın mahremiyeti – Mesih’te kahinler olarak saygınlığımızın alışılmış farkındalığı eski yaratığın aşağı çeken ve bencil eğilimlerinin tek etkili çözümüdür.

Genel olarak, hem öncelikli hem de ikincil görünümleri ile ilgili olarak kahinlik konusu hakkında,  bu kadar söyledikten sonra şimdi Levililer Kitabının sekizinci ve dokuzuncu bölümlerinin içeriğini incelemek üzere ilerleyeceğiz.

“Rab Musa’ya şöyle dedi, ‘Harun ile oğullarını, kahin giysilerini, mesh yağını, günah sunusu olarak sunulacak boğayı, iki koçu ve mayasız ekmek sepetini buluşma çadırının giriş bölümüne getir. Bütün topluluğu da oraya çağır.” Orada özel bir lütuf açıklaması mevcuttur. Tüm topluluk buluşma çadırının kapısında toplanmalı idi, öyle ki, kendilerini en çok ilgilendiren güvendikleri birine bakmak için ayrıcalığa sahip olabilsinler. Mısırdan Çıkış 28 ve 29. Bölümlerde bize yine aynı genel gerçek öğretilir; bu öğretiş kahinlik hizmetinin giysileri ve kurbanları ile ilgilidir. Ama Levililer Kitabında topluluk ciddi ve etkileyici adanma hizmetindeki her ana bakmak için izinlidir. Topluluğun en alçakgönüllü üyesi kendi yerine sahip idi. En alçağı kadar en yükseği de olmak üzere her birine kurbanı sunan baş kahine ve onun üzerindeki giysilere bakması için izin verilmiş idi. Her biri, kendine özgü bir ihtiyaca sahipti ve yine her biri İsrailin Tanrısı önünde duran baş kahinin çeşitli nitelikleri aracılığı ile topluluğun her üyesinin ihtiyacını tam olarak sağlayacağını biliyor idi. Bu nitelikler kahinlere özgü giysi ile tipik bir örnek teşkil ediyorlar idi. Giysinin her bölümü özel olarak tasarlanmış idi ve özel bir nitelik ortaya koymak için uyarlanmış idi. Topluluk bir bütün olarak bu özel nitelik ile elzem bir şekilde derinden ilgili idi. Mintan, kuşak, kaftan, efod, göğüslük, Urim ile Tummim, sarık, kutsal taç ve altın levha – tüm bunlar topluluğu temsil etmesi gereken kişinin çeşitli erdemlerini, özelliklerini ve işlevlerini belirtmekte idi ve tanrısal huzurda durmak için elzem olan niteliklere sahipler idi.

Böylelikle imanlı iman gözü ile göklerdeki Yüce Baş kahinini görebilir idi ve O’nu Harun’un giysilerinin gölgeleri içinde değil, Rab İsa’nın tanrısal gerçeklikleri içinde görebilir idi. Rab İsa Mesih kutsal Olan’dır, mesh edilmiş Olan’dır, başlık giymiş ve kuşak sarılmış Olan’dır. O, tüm bu dış giysilerin erdemlerine göre değil, Kişiliğinin tanrısal ve sonsuz lütuflarının, tamamladığı işinin değişmez etkinliğinin ve kutsal görevlerinin bozulamaz erdemlerine göre değerlendirilir. Bu, Musa’ya özgü ekonominin örneklerinin incelenmesinin özel değerine sahiptir. Aydınlatılmış göz tüm bunların içinde Mesih’i görür. Hem kurbanın kanı hem de baş kahinin giysisi O’na işaret ederler – her ikisi de O’nun ortaya çıkartılması için tanrı tarafından tasarlanmıştır. Eğer konu bir vicdan konusu olsa idi, kurbanın kanı bunu kutsal yerin adil talepleri ile uyumlu olarak karşılar idi. Lütuf, kutsallığın talebini karşılamıştır. Ve daha sonra, eğer imanlının burada aşağıdaki konumu ile bağlantılı olan bir ihtiyaç söz konusu olsa idi, o zaman imanlı buna baş kahinin hizmet giysileri aracılığı ile tamamen tanrısal bir yanıt alır idi.

Ve burada şunu söylememe izin verin; imanlının konumunu belirlemek için iki yol vardır – bu konumun söz ile temsil edildiği iki yol; söz zihinsel olarak görülen kahinliğin gerçek düşüncesine göre değerlendirilmelidir. İmanlı, Başı Mesih olan bir bedenin bir parçası olarak temsil edilir. Başı Mesih olan bu bedenden her konuda tam olan bir kişiyi oluşturduğu şeklinde söz edilir. Kiliseyi temsil eden Beden Mesih ile birlikte dirilir, Mesih ile birlikte yüceltilir ve Mesih ile birlikte göklerde oturtulur. O’nun ile birdir, O’nda tamdır, O’nda kabul edilir, O’nun yaşamına sahiptir ve Tanrının huzurunda O’nun erdemine sahiptir. Tüm suçlar silinmiştir. Hiç bir leke yoktur. Tanrının gözünde her şey doğru ve uygundur. (Bakınız 1.Korintliler 12:12,13; Efesliler 2:5-10; Koloseliler 2:6-15; 1.Yuhanna 4:17)

Ve sonra tekrar imanlı burada aşağıda bu dünyada ihtiyaç, yumuşak huyluluk ve bağımlılık konumunda düşünülür. İmanlı her zaman ayartmaya açıktır; yoldan sapmaya eğilimlidir, sendeler ve düşer. Böyle olduğu için sürekli olarak Baş Kahinin mükemmel sempatisine ve güçlü hizmetine ihtiyaç duyarak yaşar; Baş Kahin her zaman, Kişiliğinin ve işinin tam değeri ile Tanrının huzurundadır ve imanlıyı temsil eder ve tahtın önünde imanlının davasını korur.

Okuyucum şimdi imanlının bu her iki görünümü üzerinde düşünmelidir. Öyle ki, yalnızca Mesih ile birlikte göklerde nasıl yüce ve ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğunu görebilsin, ama aynı zamanda da burada aşağıda yeryüzünde de her ihtiyacı ve zayıflığı ile ilgili olarak tam bir sağlayışa sahip olduğundan haberdar olsun. Ayrıca bu ayırım bu şekilde daha da geliştirebilir. İmanlı, kiliseye ve krallığa ait olarak temsil edilir. Kilise olarak yeri, yuvası, payı ve sevgisinin konumu göklerdir. Krallık konusunda ise imanlı yeryüzündedir, deneme, sorumluluk ve çatışma alanındadır. Bu yüzden kahinlik kilisede olmalarına ve göklere ait bulunmalarına rağmen, imanlıların tanrısal sağlayışıdır ve imanlılar yine de her şeye rağmen krallıktadırlar ve yeryüzünde yürürler. Bu farklılık çok basit bir farklılıktır ve ne olduğu tam kavrandığı zaman, pek çok zihnin zorluk olarak karşı karşıya kaldığı Kutsal Yazıların bölümlerinin pek çoğunu açıklar. 1

Önümüzde açık olarak duran bölümlerin içeriklerine baktığımız zaman, ön plana çıkan üç şey dikkatimizi çekecektir, yani, sözün yetkisi, kanın değeri ve Kutsal Ruh’un gücü. Bunlar ağır ve önemli konulardır – söz ile anlatılamaz öneme sahip olan konulardır – her imanlı tarafından sorgusuz sualsiz yaşamsal ve temel olarak görülmesi gereken meselelerdir.

Ve ilk olarak, sözün yetkisi hakkında inceleme yapalım; kurbanların sınıflandırılmasında olduğu gibi kahinlerin atanmasında da hemen Tanrı sözünün yetkisi altına getirildiğimizi görmek çok ilginçtir. “Musa topluluğa, ‘şimdi Rabbin buyruğunu yerine getireceğim’ dedi”.(Levililer 8:5) Ve yine başka bir ayete bakalım: “Musa, ‘Rab şunları yapmanızı buyuruyor, o zaman Rabbin yüceliği size görünecektir’ dedi.” (Levililer 9:6) Bu sözlerin kulaklarınızdan içeri girmesine izin verin. Bu sözlerin üzerinde özenle ve dua ederek düşünün. Bu sözler, paha biçilmez sözlerdir. “Rab şunları yapmanızı buyuruyor.” Musa şöyle demedi: “Yerinede, kabul edilebilir ve uygun olan şu şeyleri yapın.” Ya da şu sözleri de söylemedi: “Bu şeyler atalarımız, ileri gelenler ya da doktorların düşüncesi tarafından düzenlenmedi.” Musa, bu tür yetki kaynaklarını tanımazdı. Musa için tek kutsal, yüce ve yetkili otorite bir tane idi ve bu da Yehova’nın sözü idi ve Musa topluluğun her üyesini o kutsanmış kaynak ile doğrudan temas haline getirecek idi. Bu sözler yüreğe güvence verdi ve tüm düşünceleri tek kıldı. Belirsiz sesli gelenek ya da kuşkulu davranışlara sahip insan için hiç bir yer yok idi. Her şey net, sonuç verici ve yetkili idi. Yehova konuşmuş idi ve ihtiyaç duyulan tek şey O’nun ne söylediğini işitmek ve söylediğine itaat etmek idi. Tanrı sözüne değer vermeyi, ona saygı göstermeyi ve itaat etmeyi öğrenmiş olan yürekte ne geleneğe ne de yarar ya da amaca erişmek için başvurulan çareye yer yok idi.

Ve Tanrı sözüne bu sıkı adanmışlığın sonucunun ne olması gerekiyor idi? Gerçekten de bereketli bir sonuç. “Rabbin yüceliği size görünecektir.” Söz, dikkate alınmadığı takdirde yücelik görünmeyecek idi. Bu iki şey birbirlerine çok yakın şekilde bağlantılı idi. Yehova’nın sözleri en ufak bir şekilde ihmal edildiği zaman, bu davranış tanrısal yüceliğin İsrail topluluğuna görünmesine engel olacak idi. Söz tarafından olmayan herhangi bir tören ya da kutlama girişimi ya da Tanrı sözünün buyurduğu şeyin atlanması halinde, Yehova yüceliğini göstermeyecek idi. Yehova, sözünün ihmal edilmesi ya da reddedilmesi halinde topluluğu Varlığının yüceliği aracılığı ile kutsamayacak idi. Yehova cahilliğe ve zayıflığa katlanabilir idi, ama ihmali ya da itaatsizliği kutsayamaz idi.

Ah! Bu yarar sağlamak için başvurulan çare ve gelenek gününde keşke tüm bunlar daha ciddi bir şekilde gözden geçirilebilse idi. Gayretli bir sevgi ve kişisel sorumluluğun derin anlamı ile okuyucuma bu konunun önemine kulak asması için yerinde bir öğüt verebilsem – nerede ise ciddi diyecek idim – Tanrının sözüne boyun eğmek gerekir. Okuyucum, her şeyi bu standardı göz önünde bulundurarak dene ve bununla bağdaşmayan her şeyi reddet; her şeyi bu denge içinde tart ve bu dengenin tamamına ait olmayan her şeyi bir kenara at; her şeyi bu kural aracılığı ile ölç ve bunun aksi olan her şeyi reddet. Eğer Tanrı sözüne ait olan yerin uygun anlamı ile tek bir canı bile uyandırmak için aracı olabilse idim, o zaman bu kitabımı boşuna yazmadığımı hissetmiş olur idim.

Sevgili okuyucu, bir an için okumaya ara ver ve yürekleri Araştıran’ın huzurunda kendine şu basit ama yerinde soruyu sor: “Tanrı sözünü varlığım ya da davranışım ile herhangi bir şekilde ihmal ediyor muyum?” Bunu Rabbin önünde ciddi ve kişisel bir mesele haline getir. Bunun en önemli an ve en ciddi öneme sahip bir konu olduğundan emin ol. Eğer herhangi bir şekilde böyle bir davranış ile bağlantın olduğunu ve buna dahil olduğunu bulur isen, o zaman hemen bu davranışını reddet ve sonsuza kadar reddet. Eski zamanların etkileyen giysilerine ve geleneğin sesine ve kendi çarenin direnilmesi zor ısrarına rağmen bu davranışı reddet. Eğer bağlantılı olduğun her konuda “bunlar Rabbin buyurduğu şeyler” diyemiyor isen, o zaman hiç tereddüt etmeden bu davranıştan kurtul, sonsuza kadar kurtul. Şu sözleri hatırla,”Rab sana, bu gün de yaptığı gibi, buyurdu” evet, bunları hatırla; Rabbin sözleri ile senin yollarının bağlantılı olmasına dikkat et ve asla birbirlerinden ayrılmalarına izin verme.

Böylece Harun ile oğulları Rabbin Musa aracılığı ile verdiği tüm buyrukları yerine getirdiler.” (Levililer 8:36) Ve Musa ve Harun buluşma çadırına girdiler. Dışarı çıkınca halkı kutsadılar. O zaman Rabbin yüceliği halka göründü. Rab bir ateş gönderdi. Ateş sunağın üzerindeki yakmalık sunuyu, yağları yakıp küle çevirdi. Bunu gören halkın tümü sevinç ile haykırarak yüz üstü yere kapandı. (Levililer 9:23,24) Burada bir “sekizinci” gün sahnesi görüyoruz – diriliş yüceliğinin bir sahnesini. Kurbanı sunan Harun sonra ellerini halka doğru uzattı, onları kutsadı ve aşağıya indi. Ve sonra Musa ve Harun tüm topluluk dışarıda bekler iken, tapınağa döndüler ve gözden kayboldular. Sonunda, Musa ve Harun Mesih2i hem Kral hem de Kahin olarak O’nun çifte özelliği ile temsil ederek ortaya çıktılar ve halkı kutsadılar; yücelik tüm görkemi ile göründü, ateş kurbanı yakıp tüketti ve tüm topluluk tüm yeryüzünün Rabbinin huzurunda tapınmak için yüz üstü yere kapandı.

Şimdi söylemem gereken şudur: tüm bunlar Harun’un ve oğullarının atanması sırasında oldu. Ve ayrıca yine tüm bunlar Yehova’nın sözüne sıkı bağlanmanın sonucu idi. Ama eğer konunun bu kısmından dönüş yapacak olur isem, okuyucuya şunu hatırlatmak isterim: tüm bu bölümlerin kapsadığı yalnızca “gelecek olan iyi şeylerin gölgesidir.” Bu konu, gerçekten de Musa’nın tüm ekonomisi ile ilgilidir; “Kutsal Yasa’da gelecek olan iyi şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır.” (İbraniler 10:1). Harun ve oğulları birlikte Mesih’i ve O’nun kahin evini temsil ederler. Harun tek başına Mesih’i O’nun kurbana ve aracılığa özgü işlevlerini temsil eder. Musa ve Harun birlikte Mesih’i Kral ve Kahin olarak temsil ederler. “Sekizinci” gün İsrail topluluğunun Mesih’i tahtının üzerinde Kraliyet Kahini olarak oturduğu ve Yehova’nın yüceliğinin tüm yeryüzünü suların denizi kapladıkları gibi örteceği zamanı gördüklerindeki diriliş görkeminin gününü temsil eder. Bu harika gerçekler, sözde, geniş bir şekilde açıklanırlar, göksel parlaklığın ışınlarını esin aracılığı ile yazılmış tüm sayfa boyunca ortaya koyarlar. Bu konu ile ilgili kuşkucu düşüncelere sahip olan okuyucu için doğrudan ayetler vererek bunu kanıtlayan sözlere işaret etmek isterim; Çölde Sayım 14:21; Yeşaya 9:6,7; Yeşaya 11; Yeşaya 25:6-12; Yeşaya 32:1,2; Yeşaya 35; Yeşaya 37:31,32; Yeşaya 40:1-5; Yeşaya 54; Yeşaya 59:16-21; Yeşaya 60-66; çeşitli yerlerde. Yermeya 23:5-8); Yeremya 30: 10-24; Yeremya 33:6-22; ezra 48:35; Daniel 7:13,14; Hoşea 14:4-9; Sefanya 3:14-20; Zekeriya 3:8-10; Zekeriya 6:12,13; Zekeriya 14.

Şimdi, bölümümüzde temsile dilen ikinci noktayı gözden geçirelim, yani, kanın etkinliğini. Bu nokta tam olarak açıklanır ve büyük bir önem arz ederek ortaya konur. Kurban öğretişi ya da kahinlik öğretişi üzerinde düşündüğümüz zaman, kan dökülmesinin aynı önemli yere sahip olduğunu görürüz. “Sonra günah sunusu olarak sunulacak boğayı getirdi. Harun ile oğulları ellerini boğanın başına koydular. Musa boğayı kesti. Sunağı pak kılmak için kanını parmağı ile sunağın boynuzlarına çepeçevre sürdü. Artan kanı sunağın dibine döktü. Böylece sunağı arındırıp kutsal kıldı.” (Levililer 8:14,15) “sonra yakmalık sunu olarak sunulacak koçu getirdi. Harun ile oğulları ellerini koçun başına koydular. Musa koçu kesti, kanını sunağın her yanına döktü.” (Levililer 8:18,19) “Sonra öteki koçu, atanma sunus olarak sunulacak koçu getirdi. Harun ile oğulları ellerini koçun başına koydular. Musa koçu kesti. Kanını Harun’un sağ kulak memesine, sağ elinin ve sağ ayağının baş parmaklarına sürdü. Sonra Harun’un oğullarını öne çıkardı. Onların da sağ kulak memelerine, sağ ellerinin ve sağ ayaklarının baş parmaklarına kan sürdü. Artan kanı sunağın her yanına döktü.” (Levililer 8:22-24)

Çeşitli kuralların anlamları ya da önemleri bu kitabın ilk bölümlerinde bir ölçüde geliştirilmiştir. Ama biraz önce alıntı yapılan bölümler yalnızca kahinlerin atanmalarında yer alan kanın önemli yerini göstermek için hizmet ederler. Kan sürülmüş bir kulak tanrısal iletişimlere açık olması için gereklidir; kan sürülmüş bir ele kutsal yerdeki hizmetlerin yerine getirilmesi için ihtiyaç duyulur ve kan sürülmüş bir ayak, Rabbin evinin avlularına girmek için gereklidir. Tüm bunların hepsi kendi biçimleri içinde mükemmeldirler. Kan dökülmesi, günah için sunulan tüm kurbanların büyük temelidir. Ve hizmet ile ilgili tüm kaplar ile bağlantı içindedir ve aynı şekilde kahinliğin tüm işlevleri ile de ilişkilidir. Levililere özgü hizmetin tamamı boyunca kanın değerini, etkinliğini, gücünü ve geniş uygulamasını gözlemleriz. “Hemen her şey kan ile temiz kılınır.” (İbraniler 9:22) Mesih, Kendi kanı ile göklere girmiştir; çarmıhta tamamlamış olduğu tüm işin değeri aracılığı ile göklerdeki görkemli tahtta oturur. Tahtın üzerinde oturuyor olması O’nun kefaret eden kanının değerini ve kabul edilebilirliğini kanıtlar. Mesih bizim için bizim adımıza görünmek için oradadır. Bereketli güvence! O sonsuza kadar yaşar. O asla değişmez ve biz O’ndayız ve O nasıl ise biz de öyleyiz. O, bizi Kendi sonsuz mükemmelliği aracılığı ile Babaya sunar ve Baba bizi temsil eden Oğlu’ndan nasıl zevk alıyor ise ve O’ndan nasıl hoşnut ise aynı şekilde bizden de zevk alır ve bizden de hoşnuttur. Bu özdeşleştirme, Harun’un ve oğullarının ellerini her bir kurbanın başına koymaları ile örnek olarak sunulur. Hepsi tanrının önünde aynı kurbanın aracılığı ile durdular. Ellerini her tür hayvan kurbanın – günah sunusu için boğa, yakmalık sunu için koç ve atanma sunusu için koç – başının üzerine koydular. Kan dökülmeden önce yalnızca Harun’un mesh edildiği doğrudur. Harun hizmet giysilerini giymişti ve kutsal yağ ile mesh edilmiş idi, oğulları her zaman ondan sonra giyindiler ve mesh edildiler. Bunun nedeni aşikardır. Harun, kendisinden söz edildiği zaman, Mesih’in eşsiz üstünlüğü ve saygınlığı temsil edilmiş olur. Ve bildiğimiz gibi, Mesih, kefaret eden işini yerine getirmeden önce Kendi tüm kişisel değeri içinde göründü ve Kutsal Ruh tarafından mesh edildi. Mesih her şeyde önceliğe sahiptir (Koloseliler 1). Harun ve oğulları arasındaki tam özdeşleşme, Mesih ve O’nun halkı arasındaki tam özdeşleşmenin örneğidir. “Kutsal kılan da kutsal kılınanlar da aynı Babadandır.” (İbraniler 2) Kişisel farklılık gizemli birliğin değerini güzelleştirir.

Bu farklılığın ama aynı zamanda yine de Başın ve üyelerin birliği ile ilgili gerçek, bizi doğal olarak üçüncü ve son noktaya yani Kutsal Ruhun gücüne yönlendirir. Harun’un  mesh edilişi ve onun ile oğullarının birlikte mesh edilişi arasında ne kadar zaman olduğunu merak edebiliriz. Kan dökülür, yağ sunağın üzerinde yakılır ve döş sallamalık sunu olarak Rabbin huzurunda sallanır. Başka bir deyiş ile kurban yetkin hale getirilir, hoş kokusu Tanrının önüne yükselir ve kurbanı sunan Kişi dirilişin gücü ile yükselir ve yücelerdeki yerini alır. Tüm bunlar Başın mesh edilmesi ve üyelerin mesh edilmesi arasındaki zamanda olur. Şimdi bu bölümlerden alıntılar ve karşılaştırmalar yapalım. Önce yalnızca Harun hakkında yazılanları okuyalım: “Harun’a mintanı giydirdi, beline kuşağı bağladı, üzerine kaftanı, onun üzerine de efodu giydirdi. Ustaca dokunmuş şeridi ile efodu bağladı. Üzerine göğüslüğü taktı, göğüslüğün içine Urim ile Tummim’i koydu. Başına sarığı sardı, ön kısmına kutsal tacı, altın levhayı koydu. Musa her şeyi Rabbin buyurduğu gibi yaptı. Sonra mesh yağını aldı. Tanrının konutunu ve içindeki her şeyi mesh ederek kutsal kıldı. Yağı yedi kez sunağın üzerine serpti; sunağı, sunağın bütün aletlerini, kazanı ve ayaklıklarını kutsal kılmak için başına yağ dökerek mesh etti.” (Levililer 8:7-12)

Burada yalnızca Harun’un temsil edildiğini görüyoruz. Mesh yağı Harun’un başına dökülür ve tapınağın tüm kaplarının içindeki mesh yağı ile doğrudan bağlantı halindedir. Tüm topluluk resmi giysileri içindeki mesh edilmiş baş kahine bakmak için izine sahip idi. Ve yalnızca bu kadarı da değil, her giysi giyilir iken, her eylem yerine getirilir iken ve her tören yapılır iken, bunların hepsinde Söz’ün yetkinliğinin temel olduğu hemen görülebilir idi. Belirsiz, keyfi ya da hayal gücüne dayalı hiç bir şey yok idi. Her şey tanrısal bir denge içinde idi. Topluluğun ihtiyacı tamamen karşılandı ve öyle bir şekilde karşılandı ki, şu sözler söylenebilir idi: “Bu, Yehova’nın yapılmasını buyurduğu şeydir.”

Şimdi kanın dökülmesinden önce Harun’un tek başına mesh edilişinde çarmıhta Kendisini sununcaya dek tamamen tek başına kalan Mesih’in örneğini görürüz. Mesih’in ve O’nun halkının arasında ölüm ve dirilişin temeli dışında hiç bir birlik olamaz idi. Bu çok önemli gerçeğe daha önceden de işaret edilmiştir ve kurban konusu ile bağlantılı olarak bir ölçüde gelişmiştir. Ama kahinlik meselesi ile bağlantılı olarak bunun farklı temsil edilişini görmek için güce ve ilgiye gerek vardır. Kan dökülmeden bağışlama olmaz – kurban tamam değil idi. Bu nedenle, aynı zamanda kan dökülmeden önce Harun ve Harun’un oğulları bir arada mesh edilemezler idi. Okuyucunun bu gerçeğe dikkat etmesi gerekir. Okuyucu bu gerçekten emin olsun çünkü bu gerçek okuyucunun ona dikkat etmesine değecek büyük bir değere sahiptir. Levililer ekonomisindeki herhangi bir koşulu hafife alarak geçmemek için uyanık olmalıyız. Her şeyin kendine özgü bir sesi ve anlamı vardır. Ve düzeni tasarlayan ve geliştiren yüreğe ve anlayışa düzenin ne anlama geldiğini açıklayabilir.

“Musa mesh yağını ve sunağın üzerindeki kanı alıp Harun ve oğullarının giysilerinin üzerine serpti. Böylece Harun’u, oğullarını ve giysilerini kutsal kılmış oldu.” (Levililer 8:30) Harun’un oğulları 12. Ayette neden Harun ile birlikte mesh edilmemişler idi? Bu sorunun yanıtı basittir, çünkü kan henüz dökülmemiş idi. “Kan” ve “yağ” bir araya getirilebildikleri zaman, Harun ve onun oğulları birlikte “mesh edilebilirler” ve “kutsal kılınabilirler idi; ama daha önce değil. “Onlar da gerçek ile kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum.” (Yuhanna 17:19) İşaret edilen bir koşulun üzerinde durmayan bir okuyucu ya da bu koşulun kendisi için bir şey ifade etmediğini söyleyen okuyucu, eski antlaşmadaki Kutsal Yazıların örneklerini doğru bir şekilde değerlendirmeyi henüz öğrenmemiş olan okuyucudur – “gelecek olan iyi şeylerin gölgesi.” Ve yine öte yandan bunun hiç bir şey ifade ettiğini kabul eden ve buna rağmen o şeyin ne olduğunu anlamayı ve araştırmayı reddeden kişi, kendi canına ciddi şekilde hasar vermektedir ve Tanrının değerli gerçeklerine az ilgi duyduğunu ortaya koymaktadır.

“Ve sonra Harun ile oğullarına ‘eti buluşma çadırının giriş bölümünde haşlayın’ dedi, ‘eti Harun ile oğulları yiyecek diye buyurmuş idim. Atanma sunularının bulunduğu sepetteki ekmek ile birlikte onu orada yiyin. Etten ve ekmekten artanı yakın. Atanma günleriniz doluncaya kadar, yedi gün boyunca buluşma çadırının giriş bölümünden ayrılmayın. Çünkü atanmanız yedi gün sürecek. Bu gün yapılan her şeyi günahlarınızı bağışlatmak için Rab buyurdu. Yedi gün boyunca gece gündüz buluşma çadırının giriş bölümünde bekleyecek, Rabbin buyruğunu yerine getireceksiniz. Öyle ki, ölmeyesiniz. Bana böyle buyruk verildi.’” (Levililer 8:31-35) Bu ayetler Mesih ile ilgili çok hassas bir örneği belirtirler ve O’nun halkı tamamlanmış kefaretin sonuçları sayesinde birlikte beslenirler. Harun ve oğulları dökülen kanın temeli üzerinde birlikte mesh edildikten sonra “yedi gün” boyunca tapınak bölgesi içinde kapalı olarak bizim görüşümüze sunulurlar. Bu durum, Mesih’in ve O’nun üyelerinin hali hazırdaki konumuna ilişkin tüm bu süreç boyunca Tanrı ile kapalı kalarak ve yüceliğin görünmesini bekleyerek geçirdiklerine dair çarpıcı bir örnektir. Kutsanmış konum! Kutsanmış pay! Kutsanmış umut! Mesih ile birleşmek, Tanrı ile kapalı kalmak, yücelik gününü beklemek ve bu yücelik için bekler iken, tanrısal lütfun zenginliklerinden Kutsal Ruhun gücü ile beslenmek, en değerli doğanın bereketleri ve en yüce düzenin ayrıcalıklarıdır. Ah! Keşke bu harikalığı daha derin bir duygu ile ondan zevk alacak bir yüreğe alabilecek kapasiteye sahip olsa idik! Yüreklerimiz hali hazırdaki bu dünyanın tüm kötülüklerinden uzak durabilsin, öyle ki, Tanrının tapınağındaki biz Mesih’teki kahinlerin uygun yiyeceği olan “atanma sunularının sepetinin” içinde olanlar ile beslenebilelim.

“Sekizinci gün Musa Harun ile oğullarını ve İsrail ileri gelenlerini çağırdı. Harun’a,’Kendin için günah sunusu olarak kusursuz bir erkek buzağı, yakmalık sunu olarak da kusursuz bir koç al, Rabbe sun’ dedi. ‘Sonra İsrail halkına de ki: ‘günah sunusu olarak bir teke, yakmalık sunu olarak da bir yaşında kusursuz bir buzağı ile bir kuzu alın. Rabbin huzurunda esenlik sunusu olarak kurban edilmek üzere bir sığır ve bir koç ile birlikte zeytinyağı ile yoğrulmuş tahıl sunusu getirin. Çünkü Rab bu gün size görünecektir.” (Levililer 9:1-4) Harun ve oğullarının tapınak bölgesinde kapalı kaldıkları süre olan yedi gün sona erdikten sonra şimdi tüm topluluk sunulur ve Yehova’nın yüceliği kendini açıklar. Bu durum tüm sahneye büyük bir bütünlük sağlar. Gelecek olan iyi şeylerin gölgesi burada tanrısal düzenleri içinde önümüzden geçmektedirler. “Sekizinci gün” , bu dünyanın üzerine doğmak üzere olan o parlak bin yıllık dönemin bir gölgesidir. İsrail topluluğu Gerçek Kahin’i kutsal yerinden çıkar iken görecektir; Kendisi şimdi orada insanların gözlerinden saklı olarak ve yanındaki kahinlerin refakatinde O’nun göz ile görülen yüceliğine katılan mutlu katılımcıların eşliğinde durmaktadır. Kısaca hiç bir örnek ya da gölge bundan daha tam olamaz idi. İlk planda, Harun ve oğulları su ile yıkanmış olarak – Mesih’in ve O’nun halkının bir örneği – Tanrının sonsuz buyruğuna göre birlikte kutsanmış olarak amaca uygun biçimde yer alırlar. (Levililer 8:6) Sonra, bu amacın yerine getirilmesi gereken şekil ve düzene sahibiz. Harun tek başına, giyinmiş ve mesh edilmiştir – kutsanmış ve dünyaya gönderilmiş ve Kutsal Ruh tarafından mesh edilmiş Mesih’in bir örneği. (7-12. Ayetler; Luka 3:21,22; Yuhanna 10:36 ve Yuhanna 12:24 ayetlerini karşılaştırınız.) Sonra, kurbanın konumuna ve sunumuna sahibiz; Harun ve oğullarının birlikte mesh edildikleri ve kutsandıkları konum ve sunum (14-29. Ayetler) çarmıhın bir örneğidir; şimdi Mesih’in kahin ev halkını oluşturan kişilere uygulanmıştır; bu kişiler O’nun ile birleşmişlerdir, O’nun ile mesh edilmişlerdir, O’nun ile saklıdırlar ve O’nun ile birlikte “sekizinci günü” beklemektedirler. Mesih bu günde Tanrının sonsuz amacına göre O’na ait olan o yüceliğin tüm parlaklığı ile bu kişiler ile birlikte görünecektir. (Yuhanna 14:19; Elçilerin İşleri 2:33; 19:1-7; Koloseliler 3:1-4) son olarak, İsrail’i tamamlanmış kefaretin sonuçlarının tam sevinci içinde göreceğiz. Onlar Rabbin önünde toplandılar. “Ve Harun günah, yakmalık ve esenlik sunularını sunduktan sonra ellerini halka doğru uzatarak onları kutsadı ve aşağı indi.” (Levililer 9:22)

Şimdi geriye yasal olarak yapılması gereken ne kaldığını soralım? Basit, yalnızca en üstteki taşın zafer sesleri ve övgü ilahileri ile ortaya konması gerekir. “Ve sonra Musa ile Harun buluşma çadırına girdiler. Dışarı çıkınca halkı kutsadılar. O zaman Rabbin yüceliği halka göründü. Rab bir ateş gönderdi. Ateş sunağın üzerindeki yakmalık sunuyu, yağları yakıp küle çevirdi. Bunu gören halkın tümü sevinç ile HAYKIRARAK YÜZ ÜSTÜ YERE KAPANDI.” (Levililer 9:23,24) Bu haykırış zafer çığlığı idi – tapınma nedeni ile yere kapanma idi. Her şey tamam idi, eksik yoktu. Kurban – giysileri içindeki mesh edilmiş kahin – kahin ailesi kahinlere özgü kutsamada Başları ile birleşti – Kral’ın ve Kahin’in görünmesi – kısaca hiç bir şey eksik değil idi ve bu yüzden tanrısal yücelik göründü ve tüm topluluk hayranlık içinde tapınarak yüz üstü yere kapandı. Her şey bir arada gerçekten görkemli bir sahne sergiliyor idi – gelecek olan güzel şeylerin harika güzellikteki bir göstergesi. Ve burada şunu hatırlayalım ki, o anda gölge olarak görünen her şey, zaman dolunca tam olarak gerçekleşecek idi. Yüce Baş Kahinimiz tamamlanmış kefaretin tam değeri ve gücü içinde göklere geçmiştir. Şimdi orada saklıdır ve O’nun ile birlikte O’nun kahin ailesinin tüm üyeleri de oradadır. Ama “yedi gün” dönemi sona erdiği zaman ve “sekizinci gün” ün ışınları yeryüzüne gönderildiğinde, o zaman İsrail’in geri kalanı – tövbe eden ve bekleyiş içinde olan halk – Kraliyet Kahin’in görünen varlığını bir zafer haykırışı ile selamlayacaktır. Ve bir anda O’nun ile birleşmiş olan tapınanlar topluluğu en yüce konuma geçmiş olarak görünecektir. Bunlar “gelecek olan iyi şeylerdir” – beklemeye kesinlikle değen şeyler – Tanrının verdiği değerli şeyler – O’nun bu şeyler aracılığı ile sonsuzluk boyunca yüceltileceği ve O’nun halkının sonsuzluk boyunca bereketleneceği şeyler.


1. Efesliler Mektubu ile Petrus’un ilk mektubu karşılaştırıldığı zaman, okuyucu,  imanlının göklerde oturduğunu gösteren ilk konumu ve burada yeryüzünde bir göçmen ve sıkıntı çeken biri olarak sahip olduğu konumu hakkında, yani, imanlının bu iki konumunun çifte görünümü ile ilgili olarak çok değerli bir kavrayışa sahip olur.