Çölde Sayım 12

Şimdi yaklaşmakta olduğumuz kitabımızın bu kısa bölümü iki farklı görünüm içinde incelenebilir; ilk anda bu görünüm özel ya da farklıdır ve ikinci olarak ahlaki ya da pratiktir.

“Etiyopyalı kadın” ile Musa’nın birliğinde o yüce ve harika gizemin yani kilisenin Başı olan Mesih ile birliğinin bir örneğini görürüz. Bu aynı konu Mısırdan Çıkış kitabını incelerken de önümüze gelmiş idi ama biz şimdi burada özel bir ışık altında Harun ve Meryem’in kıskançlığına neden olan şeyi görüyoruz. Lütfun egemen eylemleri doğal ilişkinin ve benliğe özgü ayrıcalığın temeli üzerinde duranların karşıtlığını ortaya koymaktadırlar. Yeni Antlaşma’nın öğretişinden bildiğimiz şudur: diğer uluslara gösterilen lütfun derecesi Yahudilerin en güçlü ve en dehşetli şekilde nefret duymalarının nedeni oldu. Yahudiler bu lütfu reddedip sahip olmadılar, bu lütfa iman etmediler; hayır, bu lütfu işitmek dahi istemediler. Romalılar kitabının on birinci bölümünde bu konu ile ilgili çok dikkat çekici bir örnek vardır: elçi bu örnekte diğer uluslara işaret ederek şu sözleri söyler: “bir zamanlar Tanrının sözlerini dinlemeyen sizler şimdi İsraillilerin söz dinlemezliğinin sonucu merhamete kavuştunuz. Bunun gibi İsrailliler de sizin kavuştuğunuz merhamet ile merhamete erişmek için şimdi söz dinlemez oldular.” Romalılar 11:30,31.

Bu düşünce, Musa’nın tarihinden örnek olarak sunmuş olduğumuz düşünce ile tam olarak aynıdır. Musa öncelikle kendisini kendi et ve kanından olan kardeşleri İsraillilere tanıttı, ama onlar imansızlık ederek onu reddettiler. O’nu kendilerinden uzaklaştırdılar ve onunla olmak istemediler. Tanrının egemen karakterinde bu durum yabancıya merhamet etme haline dönüştü. Çünkü bu konu, Musa’nın İsrail tarafından reddedildiği dönemde oldu; Musa diğer uluslardan olan bir gelin ile mistik ve tipik bir beraberlik oluşturdu. Önümüzde bulunan bölümde Miryam ve Harun bu beraberliğe karşı çıktılar ve onların bu karşı çıkması Tanrının yargısının gelmesine neden oldu. Miryam cüzam hastalığına yakalandı –çok kötü ve kirli bir hastalık – kendisine karşı konuşmuş olduğu kişinin yaptığı aracılık Miryam’a ihtiyaç duyduğu merhameti sağladı.

Buradaki örnek eksiksizdir ve çok çarpıcıdır. Yahudiler diğer uluslara gösterilen merhametin görkemli gerçeğine inanmadılar. Ve bu yüzden üzerlerine gazap gelmesine neden oldular. Ama nasıl diğer uluslar merhamet temeline getirildiler ise, Yahudiler de aynı şekilde yavaş yavaş bu merhamet temeline getirileceklerdir. Bu durum vaatler ve ulusal ayrıcalık temelinde durmanın peşinde olan Yahudiler için alçaltıcı bir durumdur. Ama bu Tanrının akıl almaz bilgeliğinin görünümlerinden biridir. Ve bu düşünce esin ile yazılmış olan şu harika sözleri söyleyen elçinin ifadesinde de görülür: “Ah, Tanrının zenginliği ne büyük, bilgeliği be bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! Rabbin düşüncesini kim bilebildi ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi? Kim Tanrıya bir şey verdi ki, karşılığını O’ndan isteyebilsin? Her şeyin kaynağı O’dur; her şey O’nun için ve O’nun aracılığı ile var oldu. O’na sonsuza dek yücelik olsun. Amin.” Romalılar 11:33-36.

Böylece bölümümüz hakkındaki tipik konuya değinmiş olduk. Şimdi aynı konunun ahlaki ve pratikteki durumuna bakalım. “Musa, Kuşlu (Etiyopyalı) bir kadın ile evlenmiş idi. Bundan dolayı Miryam ve Harun onu yerdiler. ‘Rab yalnız Musa aracılığı ile mi konuştu?’ dediler. ‘Bizim aracılığımızla da konuşmadı mı?’ Rab bu yakınmaları duydu. Musa yeryüzünde yaşayan herkesten daha alçakgönüllü idi. Rab ansızın Musa, Harun ve Miryam’a, ‘Üçünüz buluşma çadırına gelin’ dedi. Üçü de gittiler. Rab bulut sütununun içinde indi. Çadırın kapısında durup Harun ve Miryam’ı çağırdı. İkisi ilerlerken Rab onlara seslendi: sözlerime kulak verin. Eğer aranızda bir peygamber var ise, ben Rab görümde kendimi ona tanıtır, onunla düşte konuşurum. Ama kulum Musa öyle değildir. O bütün evimde sadıktır. Onunla bilmeceler ile değil, açıkça ve yüz yüze konuşurum. O Rabbin suretini görüyor. Öyle ise kulum Musa’yı yermekten korkmadınız mı? Rab onlara öfkelenip oradan gitti. Bulut çadırın üzerinden ayrıldığı zaman, Miryam deri hastalığına yakalanmış ve kar gibi bembeyaz olmuş idi. Harun Miryam’a baktı ve deri hastalığına yakalandığını gördü.” Çölde Sayım 12:1-10.

Rabbin hizmetkarına karşı söz söylemek söyleyen kişiye çok pahalıya mal olur. Tanrının böyle durumlarda er ya da geç konu ile ilgileneceğinden emin olarak huzurlu olabiliriz. Miryam ile ilgili olayda tanrısal yargı çok ani ve ağır bir şekilde geldi. Miryam’ın tutumu çok üzücü bir hata idi; evet, Tanrının hazırladığı ve yükselttiği ve tanrısal bir görev verdiği birine karşı konuşmak tam bir başkaldırı sayılır idi. Ayrıca Tanrının öğütlerine göre hareket eden Musa’ya karşı şikayette bulunmuşlar idi ve hatta Mesih’in ve kilisenin birliği ile ilgili olarak Tanrının sonsuz zihninde saklı olan o görkemli sırrın bir örneğini saymamışlar idi.

Ama her durumda Tanrının hizmetkarlarının en zayıf ve en alçakgönüllü olanlarına karşı konuşmak ölümcül bir hatadır. Eğer hizmetkar yanlış yaptı ise, eğer hatalı ise ve herhangi bir konuda başarısızlığa uğradı ise Rabbin kendisi onunla ilgilenecektir. Ama diğer hizmetkarlar bu konuyu nasıl ele aldıklarına dair uyanık olsunlar, aksi takdirde Miryam gibi kendi kendilerine zarar vermiş olacaklardır.

Bazen insanların Mesih’in hizmetkarları ile ilgili söyledikleri ve yazdıkları konusunda ileri gittiklerini işitmek çok korkunçtur. Evet, bu duruma fırsat veren yine insanlardır ama itiraf etmemiz gerekir ki, İsa’nın sevgili hizmetkarları konusunda konuşmanın Mesih’e karşı işlenen çok korkunç bir günah olduğunu anlarız ve elbette ki şu sözlerdeki ağırlık ve ciddiyeti hissetmemiz gerekir, “Öyleyse kulumu yermekten korkmadınız mı?”

Tanrı bu acı kötülüğe karşı uyanık durmamız için bize lütuf versin. Tanrıyı çok gücendiren ve hatta O’nun yüreği için paha biçilmez değer taşıyan kişileri yermemek için dikkatli olalım. Doğru bir şekilde baktığımız takdirde Tanrı halkında kendisinde iyi bir şey bulamayacağımız tek bir kişi bile yoktur. Gelin “yalnızca” iyi olan ile meşgul olalım ve iyi olan üzerinde duralım ve iyi olanı mümkün olan her şekilde güçlendirmeyi ve geliştirmeyi arzu edelim. Ve öte yandan eğer kardeşimizdeki ve diğer hizmetkardaki iyi olanı keşfedecek gücümüz yok ise, eğer gözlerimiz yalnızca bozuk olan kusurluyu görüyor ise ve eğer küllerin arasındaki canlı kıvılcımı bulmayı başaramadı isek, eğer değerli olan değersiz gibi görünüyor ise; eğer yalnızca doğal olanı gördü isek o zaman neden sevecen ve özenli bir el ile kardeşimizin çevresine bir sessizlik perdesi çekmeyelim ya da neden onun lütuf tahtının önündeki konumundan söz etmeyelim?

Bu nedenle Rabbin halkına karşı kötü konuşan bir topluluk içinde bulunduğumuz zaman eğer konuşmanın akışını değiştirme konusunda başarılı olamıyor isek o zaman kalkıp o yerden gidelim; böylece Mesih’in nefret ettiği bir şeye karşı tanıklık etmek zorunda kalmamış oluruz. Hiç bir zaman böyle bir toplulukta oturup dedikodu yapan kişileri dinlemeyelim. Dedikoducu biri şeytanın işini yapar ve üç farklı grup üzerinde etki yaratır: yani, Tanrı, kendisini dinleyen ve onun kötü sözlerine maruz kalan kişi.

Önümüzdeki olayda Musa’nın davranışının şeklinde kusursuz güzellikte bir değer mevcuttur. Musa gerçekten yalnızca Eldat ve Medat meselesinde değil ama aynı zamanda Miryam ve Harun meselesinde de alçakgönüllü bir insan olduğunu kanıtladı. Kendi saygınlığını ve sorumluluğunu paylaşmaya çağrılmış olan Eldat ve Medat’ı kıskanmak yerine onların yaptıkları hizmetten sevinç duydu ve Rabbin tüm halkının aynı kutsal ayrıcalığı tadabilmesi için dua etti. Ve Harun ve Miryam meselesine gelince erkek kardeşine ve kız kardeşine karşı güceniklik duyguları beslemek yerine onlar için aracılık etmeye hemen hazır oldu. “Harun Musa’ya, ’Ey efendim, lütfen akılsızca işlediğimiz günahtan ötürü bizi cezalandırma’ dedi, ‘Miryam etinin yarısı yenmiş olarak ana rahminden çıkan bir bebeğe benzemesin.’ Musa, Rabbe, ‘Ey Tanrı, lütfen Miryam’ı iyileştir!’ diye yakardı.” Çölde Sayım 12:11-13.

Musa burada Efendisinin ruhu ile soluk alır ve kendisine karşı acı konuşmuş olan kişiler için dua eder. Bu tutum bir zaferi gösteriyor idi – alçakgönüllü bir insanın zaferi – lütfun zaferi. Tanrının konumundaki doğru konumunu bilen bir insan tüm kötü sözlerin üzerine yükselebilecek güce sahiptir. Kötü bir söz söylemediği gibi kötü bir davranış ile de karşılık vermez ve acı sözlerden sıkıntı duymaz. Bunları bağışlayacak güce sahiptir. Kırılgan, gücenmeye hazır ya da kendisi ile ilgili değildir. Tanrıdan başka hiç kimsenin onu alçaltamayacağını bilir ve bu nedenle eğer biri kendisine karşı konuşur ise alçakgönüllülük ile başını eğip devam edebilir ve kendisini ve davasını adil bir şekilde yargılayacak Olanın ellerine teslim edebilir ve adil Olanın herkesi işlerine göre ödüllendireceği kesindir.

Gerçek saygınlık budur. Bunu biraz daha iyi anlayabilir isek o zaman biri bizim ya da işimiz hakkında dedikodu yapmayı uygun görür ise hemen hiddetlenmeye hazır olmayız. Ve böylece yüreklerimizi hararetli bir dua ile bu kişiler için tanrıya yükseltme gücü buluruz ve bu nedenle hem onların hem de kendi canlarımızın üzerine bereket çekmiş oluruz.

Bölümümüzün son birkaç satırı değindiğimiz görüşü onaylamaktadır: “Rab, ‘Babası onun yüzüne tükürse idi, yedi gün utanç içinde kalmayacak mıydı?’ diye karşılık verdi, ‘onu yedi gün ordugahtan uzaklaştırın, sonra geri getirilsin. Böylece Miryam yedi gün ordugahtan uzaklaştırıldı ve o geri getirilene dek halk yola çıkmadı. Bundan sonra halk Haserot’tan ayrılarak Paran Çölü’nde konakladı.” Çölde Sayım 12: 14-16. Miryam’ın ordugahtan uzaklaştırılmasını İsrail ulusunun hali hazırdaki bir örneği olarak görebiliriz; diğer uluslardan olanlara merhamet gösterilebilmesi için İsrail bir süre için bir kenara ayrıldı. Ama “yedi günlük” süre zamanını tamamladığında İsrail, Mesih’in aracılığı tarafından tekrar egemen lütuf temeline getirilecek.