Bu ek, genellikle İslam’a özgü kitap ya da tartışmalarda karşımıza çıkan, Hristiyanlığa ve özellikle Yeni Antlaşma’ya karşı yöneltilen üç en popüler Müslüman suçlaması hakkında kısa bir incelemedir. Tartışmanın yapıldığı üç alan şunlardır: Yeni Antlaşma’nın metninin tahrif edilmesi, Müjdelerin tarihi açıdan güvenilmezlikleri, ve Yeni Antlaşma’nın mesajı hakkındaki put­perest etkinin kanıtı.

İlk suçlamaya daha önce (Bölüm 10’da) karşılık vermiş olduğumuz için bu aşamada bu suçlamayı yanıtlamayacağız. Ama yine de, Hristiyanlığı eleştiren Müslüman yazar Ahmed Deedat’tan alıntılar yaparak bu tür suçlamaların ardında yatan anlayış eksikliğini tartışacağız.

Metnin Tahrif Edilmesi Hakkındaki Suçlama

Deedat, Is the Bible God’s Word?[1] (Kutsal Kitap Tanrı’nın Sözü müdür?) adlı kitapçığında King James Çevirisini geliştirmeye çalışan pek çok İngilizce çevirinin varlığı gerçeğini vurgulayarak Kutsal Kitap’ın metninin tahrif edildiğini gösterme girişiminde bulunur! 2 Deedat sonra muhtemelen elli bin hatanın bulunduğunu söylediği Kutsal Kitap’tan, kendi inancına göre “en büyük dört hata” olduğunu düşündüğü hataların listesini yapar! Deedat’ın işaret ettiği ilk hata şudur: Kutsal Kitap’ın Revised Standard Çevirisi ve King James Çevirisi arasında yaptığı kıyaslama sonucu Yeşaya 7:14 ayetindeki “bakire” sözcüğünün “bir genç kadın” ifadesine çevrildiği gerçeğidir. İkinci hata, Yuhanna 3:16 ayetinde bulunan “tevlit edilen oğul” ifadesinin “biricik oğul”a değiştirilmiş olmasındadır. Ancak, Deedat şu gerçeğe dikkat etmez: yukarıda sözü edilen ifadelerin her ikisinde de orijinal İbranice ve Grekçe ifadeler tüm el yazması belgelerimizde aynı kalmışlardır ve yalnızca İngilizce ifadeler, çevirmenlerin kararlarına göre değiştirilmişlerdir. Bu nedenle, Kutsal Kitap’ın orijinal dillerinin metninde (herhangi hiçbir hata yoktur) yalnızca Tanrı’nın esinledikleri yer alır, ama insanlar Kutsal Kitap’ın metnini farklı dillere çevirmiş oldukları için metin bazı bağımsız olmayan hatalar içerebilir.

Varsayılan son iki hata, 1. Yuhanna 5:7 ayetinin atlanması, ve Kutsal Kitap’ın daha sonraki çevirilerinde yer alan Markos müjdesinin daha kısa olan sonu ile ilgilidir. 3 Metin eleştirisi biliminden biraz da olsa anlayan birinin dahi bu suçlamaların geçersizliğinin farkında olacağı aşikârdır. 4 Hristiyanlar Kutsal Kitap’a ait her el yazması belgenin hatasız olarak kopyalandığını iddia etmezler. Aslında, Hristiyan bilginlerin çoğu, Üçlü Birlik ile ilgili bu ayetin (1. Yu­han­na 5:7), Tanrı’nın esinlediği orijinal metinde bulunmadığına inanırlar, çünkü bu ayet on beşinci yüzyıldan önceki herhangi bir el yazması belgede pek ortaya çıkmaz. Bu ayet, büyük olasılıkla bir yazıcının sayfa kenarına yazdığı yorum idi. 5 Bu ayetin, Kutsal Kitap’ın pek çok modern çevirisinde atlanmış olması, Üçlü Birlik ile ilgili Hristiyan öğretişini hiçbir şekilde etkilemez, çünkü bir ve tek Tanrı’da üç kişinin var olduğunu açıkça öğreten pek çok başka ayet mevcuttur (bakınız Bölüm 12).

Deedat’ın, Kutsal Kitap’a karşı kanıtlanamamış suçlamalarından bir başka örnek verelim: “Hristiyanlar’ın kabul ettiği dört binin üzerindeki farklı el yazması belge arasından Kilise babaları yalnızca kendi ön yargılarına uyan dört tanesini seçtiler ve onları Matta, Markos, Luka ve Yuhanna Müjdeleri olarak adlandırdılar.” 6

Deedat’ın, bu binlerce el yazmasının binlerce farklı kitap ya da müjdenin değil, Yeni Antlaşma’daki yalnızca yirmi yedi kitabın kopyası olduklarını anlamıyor gibi görünmesi çok şaşırtıcıdır! 7

Ayrıca, pek çok Müslüman, Kutsal Kitap’ı metninin tahrif edilmiş olması ile suçlarken, Kuran’ın kendisinin pek çok metin değişikliğine uğrayarak sıkıntı çektiği gerçeğinden hiç üzülmeden neşeli bir şekilde habersiz kalırlar (bakınız Bölüm 9). 8 Eğer bir kitabın tanrısal doğruluğu orijinal belgelerin tüm insan yapımı kopyaları arasında aynı fikirde olmayan bir işbirliği üzerinde bina edilmiş olsaydı, o zaman hiç kuşkusuz Kuran’ın kendisi denemeden başarısızlıkla çıkardı! Pek çok Müslüman’ın düşüncesinin karşıtı olarak, Kuran’ın orijinal kopyasına ya da orijinal resmi el yazması nüshalarına da sahip değiliz. Gilchrist bu konu ile ilgili olarak şunu belirtir: “Kuran’ın en eski metni hala Hicret’ten sonraki ikinci yüzyıldan kalan ve günümüze kadar gelen tarihi taşır ve ilk al-mail Arapça yazısı ile parşömen kağıt üzerinde toplanmıştır. Diğer ilk Kuran’lar, Küfi yazısı ile yazılmışlardır ve aynı tarihi taşırlar.” 9

Bu çevre ve koşullar içinde Sir Norman Anderson’un şu yorumu da kabul edilebilir: “Bu nedenle, bugün Hafs’ın Kufan metni Müslüman dünyasının hemen hemen her yerinde kabul edilen bir metin olmasına rağmen, Muhammed’in, başka okumalar olmaksızın gerçekte ne söylediği hakkında ipsissima verba [tam sözler] Müslümanlar tarafından ileriye sürülen ortak iddia tarihin gerçeklerine ilişkin bilgisizlikten kaynaklanır.” 10

Pek çok Müslüman bilginin unuttuğu şey, kendi Kutsal Yazıları ile olan bu benzerliktir. Guillaume bu konuda şunu ifade eder:

Gerçek şudur: Kuran’ın metni ile ilgili tarih Kutsal Kitap’ınkine çok benzer (vurgulama bize aittir). Her iki kitap da dikkat çekecek şekilde iyi bir biçimde korunmuşlardır. Her biri, kendi temel yapısı ve içeriği içinde orada orijinal halinde bulunanın çok doğru bir kaydıdır. Ama hiçbir kitap tamamen hatasız ya da kusursuz bir metin ile korunmamıştır. Her iki kitap da ilk nüshalardaki çeşitli okumalardan bazı yerlerde olumsuz etkilenmişlerdir, ama hiçbiri herhangi bir şekilde tahrif edilmemişlerdir. İçten olan Hristiyanlar ve Müslümanlar bu gerçekleri dürüst bir tutum ile kabul ederler.

Guillaume, sözlerine şunları ekler:

Günümüzdeki Kutsal Kitap ve Kuran arasındaki tek farklılık, Hristiyan Kilisesinin gerçeğe olan ilgisi nedeni ile çeşitli okumaları özenle korumuş olmasıdır… oysa Osman zamanındaki Müslümanlar, Kuran’ın farklı okumaları ile ilgili tüm kanıtları mümkün olduğu kadar yok etmek için onu uygun varsaydılar, bunun nedeni bir metni Müslümanlar’ın tamamı için belirli bir ölçüye uydurmak idi… Bu gerçeklerin, aynı zamanda bugünkü Kuran’ın hala tamam olmadığına ilişkin bilgi verilen Hadis’teki daha ayrıntılı kanıtların geçmişine karşı gözden geçirilmeleri gerekir. 11

Tarihi Açıdan Güvenilmez Olduğu Suçlaması

Müslümanlar tarafından sık sık öne sürülen bir başka suçlama, sözde daha yüksek bir eleştiri içeren bir meselenin yeniden tartışılmasıdır. Öyle görünüyor ki, Müslüman yazarlar hiçbir zaman bu bilginlerin varsayımlarını, yöntemlerini ve kanıtlarını geçerli olarak kabul etme zahmetine girmezler, ama onları mutlu ve hoşnut eden tek şey, vardıkları kuşkucu sonuçları beyan etmektir.

Bu yaklaşım ile ilgili tipik bir örnek, Muhammad Ata ur-Rahim’in Jesus, A Prophet of Islam (Bir İslam Peygamberi Hz. İsa) adlı eseridir. Yazar, şunları ifade eder:

Artık giderek daha fazla sayıda insan, bildikleri Hristiyan­lığın İsa’nın orijinal öğretişi ile çok az ilgisinin olduğunun farkında. Tarihçilerin son iki yüzyıl sırasındaki araştırmaları Hristiyan “gizemlerine” iman edilmesi konusuna çok az yer bırakmışlardır. Ama bina edilmiş Kilisenin Mesih’inin tarihin İsa’sı ile hemen hemen hiçbir ilişkisi olmadığı konusundaki kanıtlanmış gerçek tek başına, Hristiyanların Gerçeğe ulaşmalarına yardımcı olmaz. 12

Muhammad Ata ur-Rahim, David Strauss’un eserlerine işaret etmeyi sürdürür. David Strauss, “Müjdelerin yalnızca dördüncüsünün değil, ama aynı zamanda ilk üç Müjdenin de tarihi güvenilirliğini neredeyse yok etmiştir.” 13 İsa hakkındaki Kutsal Kitap tanıklığının böylesine hızlı bir şekilde azledilmesinin ardından, iki anlama çekilebilecek bir şekilde “İsa Hakkında Tarihi Bir Öykü” başlığını taşıyan bölümde, Rahim, “Barnabas İncili’nin” tarihi geçerliliğini (herhangi bir kanıt göstermeksizin) ileri sürer, bazı orta çağ Müslüman şairlerinin yazılarını temel alarak bize Mesih’in bir portresini verir ve İsa’nın devrimci bir Musevi tarikatının (milattan biraz önce ve sonra Filistin’de yaşamış bir tarikat) önderi olduğu sonucuna varır! 14

Rahim, yine benzer bir davranış ile Hristiyanlığın en temel gerçeği olan çarmıha gerilmeyi bertaraf eder. Rahim bu konu ile ilgili olarak şunları yazar: “ ‘Tutuklama’, ‘kurul önüne çıkarılma’ ve ‘çarmıha gerilme’ o kadar çok zıtlık ve yanlış ifadeler ile çevrilidir ki, bu zıtlıkları ve yanlış ifadeleri çözmek ve bunlar aracılığı ile gerçekte neler olup bittiğine ulaşabilmek çok zordur.” 15 Yazar, İncil’deki, İsa’nın ölümü ile ilgili olayları çevreleyen öyküleri kabul etmek yerine, durum ile ilgili tipik İslam anlayışını öne sürer ve Yahuda’nın yanlışlıkla tutuklandığını ve İsa’nın yerine Yahuda’nın çarmıha gerildiğini söyler. 16 Rahim’in ileri sürdüğü öneriler içinde en çok şaşırtıcı olanı, Pilatus’un rolü ile ilgilidir. Rahim bu konuda şunu öne sürer: “Sonunda, başka önemli bir gerçek ortaya çıkar. Kıpti Kilisesinin Kutsallarının takvimlerinde, hem Mısır’da hem de Etiyopya’da Pilatus ve karısı ‘kutsallar’ olarak görünürler. Bu durum ancak şöyle mümkün olabilirdi: Pilatus, askerlerinin yanlış birini tutukladıklarını çok iyi bilerek İsa’nın yerine Yahuda’yı yargıladı ve İsa’nın kaçmasına izin verdi.” 17

Bu tür gerçekten uzak öykülerin güvenilir bir tarihi kanıtın bir parçası olmadan, bize tarihi bir İsa’nın gerçek resmini vereceklerinin nasıl iddia edilebileceği merak uyandıran bir konudur. Temelsiz Müslüman spekülasyonlarının ya da Kuran’ın kesin iddialarının lehine hareket edip İncil’in güvenilirliğini neyi temel alarak reddetmemiz gerekir? Önyargısız okuyucu için İsa’nın çarmıha gerilmesi ile ilgili bu en elzem nokta hakkında Kutsal Kitap’ın değil, Kuran’ın hatalı görüşe sahip olduğu aşikâr olmalıdır.

İncil’in tarihi güvenilirliğine karşı yapılan suçlamalara eksiksiz karşılık vermek bu bölümün içinde yer alan konuların dışındadır. Müjdeleri ve Yeni Antlaşma’nın diğer bölümlerini savunmak için arkeolojik keşifler, Hristiyan olmayan ve Kutsal Kitap dışındaki tarihi kayıtlar ve Yeni Antlaşma kitaplarının çoğunluğunun kompozisyonunun taşıdığı ilk tarih gibi olgulardan söz edilebilir.

Bir örnek olarak, klasik Romalı tarihçi A. N. Sherwin-White’ın Elçilerin İşleri kitabının tarihi güvenilirliği (Hemen hemen tüm Kutsal Kitap bilginleri tarafından Elçilerin İşleri yazarının, Luka’nın Müjdesini yazan kişi ile aynı olduğu kabul edilir) ile ilgili olarak vardığı sonucu alıntı olarak kullanalım: “Elçilerin İşleri adlı Yeni Antlaşma kitabının tarihi açıdan gördüğü onay kesindir… Bu kitabın temel tarihi doğruluğunu reddetmek için ayrıntılı konular dahil olmak üzere yapılacak herhangi bir girişimin artık saçma görülmesi gerekir. Romalı tarihçiler bu kitabın doğruluğundan uzun zamandan beri emindirler.” 18 Ama yine de, yazar, önyargılı ve eleştiren varsayımlardan dolayı şunu itiraf eder: “Greko-Romen tarihçilerin duydukları güven büyürken, Müjde öykülerinin yirminci yüzyıl öykülerinin incelemesinin sonuçları şaşırtıcıdır: daha az vaat edici malzemeden başlayan bu öyküler hüzün verici bir dönüş yaşamışlardır.” 19 Ama biz, müjdeci bir Yeni Antlaşma bilgini olan Craig Blomberg’in görüşü ile aynı fikirdeyiz: “Böylesine bir hüznün yerine dört müjdenin tarihi güvenilirliklerinin hararetli bir onayının geçmesi gerekir ve bu konuda bazı yerlerde teşvik edici bazı belirtilerin meydana çıkmaya başladığı gerçeği mevcuttur.” 20

Putperestliğin Etkisi İle Yapılan Suçlama

Bu noktada kısaca değineceğimiz son suçlama, kilise tarihinin yanlış bilgilendirilen ve yanlış yönlendirilen bir Müslüman “versiyonu” ile karıştırılmış, geçersiz ve olumsuz eleştiri yapan bilimin konuyu yeniden tartışmasıdır. 21 Bu iddialara göre Elçi Pavlus ve daha sonraki bazı kilise babaları, Mesih’in orijinal mesajını kendi dönemlerindeki putperestlik ile karıştırarak İsa’nın öğretişlerindeki saflığın çoğunu tahrif ettiler. Örneğin, What is Christianity: Being a Critical Examination of Fundamental Doctrines of the Christian Faith, (Hristiyanlık Nedir: Hristiyan İmanının Temel Öğretişlerinin Eleştirisel Bir İncelemesi) adlı kitabında Yusuf Saleem Chisti bu tür öğretişleri Mesih’in tanrılığı ve Üçlü Birlik öğretişini kilise babalarının putperest düzenlemeleri olarak nitelendirir. 22

Chisti aynı zamanda Hristiyanlık ile ilgili gizemli dinlerin derin etkisini aşağıdaki şu sözleri ile sergileme girişiminde bulunur:

Kefaret ile ilgili Hristiyan öğretişi, özellikle Mithraizm gibi gizemli dinlerin etkisi aracılığı ile büyük ölçüde renk kazanmıştır. Mithraizm kendine ait bir Tanrı oğluna ve bakire Anne’ye sahipti. Eski İran’da hakikat ve gerçek tanrısına inanan bu dinin mensupları insanlığın günahlarının cezasını çektikten sonra çarmıha gerilen ve dirilen ve sonra yedinci göğe yükseltilen Tanrı oğluna inanırlardı.

Eğer Mithraizmin öğretişlerini Hristiyanlığın öğretişlerini yan yana getirerek incelerseniz, aralarındaki bu göz ile görülen yakın ilgi karşısında şaşkınlığa uğrayacağınız kesindir. Benzerlik öylesine büyüktür ki, pek çok eleştirmen Hristiyanlığın, Mithaizmin bir sureti ya da ikinci baskısı olduğu sonucuna varmaya zorlanırlar. 23

Yazar bu benzerliklerin bazılarını şu noktaları belirterek sıralamaya devam eder: Aynı zamanda Mithra’nın Tanrı’nın oğlu ve kurtarıcı olduğu düşünülür, bir bakireden doğduğuna, on iki öğrencisi olduğuna, çarmıha gerildiğine, üçüncü gün mezardan dirildiğine, insanlığın günahlarına kefaret etmek için öldüğüne ve sonunda göklerdeki babasının yanına döndüğüne inanılır. 24

Bu durumu kısa bir karşılık aracılığı ile yanıtlayacak olursak, tüm Yeni Antlaşma verisinin içtenlikle okunması halinde, Pavlus’un yeni bir din öğretmediğini açıkça gösterdiğine işaret etmemiz gerekir. Pavlus, İsa ile aynı şekilde Hristiyanlığın Yahudiliğin yerine getirilişi olduğunu öğretti (Romalılar 10:4, 9-11; Koloseliler 2:16-17; Matta 5:18; Luka 16:16-17). Her ikisi de insanların günahkâr olduklarını (Markos 3:38; Romalılar 3:23) ve İsa’nın günah için kefaret sağlayan kanını dökerek öldüğünü (Matta 26:28; Markos 10:45; Efesliler 1:7; Romalılar 5:8) öğrettiler. İsa’nın ölmesi ve gömülmesi, dirilmesi aracılığı ile kurtuluş tamamlandı (Luka 24:46-47; Yuhanna 20:25-29; Romalılar 10:9). Ancak insan kendisini kurtaramaz, ama Tanrı’nın lütfuna ve rehberliğine muhtaçtır (Matta 19:25-26; Yuhanna 4:44; Efesliler 2:8-9), Mesih’e iman etme ve teslim olma aracılığı ile sonsuz yaşama kavuşulur (Markos 1:15; Yuhanna 6:47; Romalılar 10:9-11). İman etme ve teslim olmanın sonucu kişinin yaşamı değişir ve adanır (Luka 14:25-35; Yuhanna 15: 1-11; 2. Korintliler 5:17). En son olarak, hatırlamamız gereken şudur: Pavlus’un müjde mesajı ilk elçiler tarafından hem kontrol edildi hem de onaylandı (Galatyalılar 1-2), Pavlus’un mesajının İsa’nın mesajına karşıt olmadığı resmi olarak kabul edildi ve gösterildi. 25

Daha önce bölüm 12’de de işaret etmiş olduğumuz gibi Üçlü Birlik –ne ifadenin kendisi ne de kendine özgü düzenlemesi– Kutsal Kitap’ta yer almaz, ama her şeye rağmen, Kutsal Kitap’taki tüm terimler ile uyum içinde olan sadık bir ifadedir. Aynı zamanda, bu öğretişin tarihi ve teolojik gelişimini eksiksiz olarak anlamak, İznik Konseyi’nin, putperestlik tehlikesi nedeni ile Üçlü Birliğin inançlara sadık öğretişini düzenlediğini gösteren yeterli örneği oluşturur. 26

Mithraizmin Hristiyanlık üzerindeki etkisinin özel suçlamalarına karşılık olarak, Chisti’nin bu din hakkındaki tanımlamalarının temeli yoktur (yazarın bu tür sözde benzerlikler ile ilgili hiçbir referans vermeyişi ilginçtir). The Gospel and the Greeks (Müjde ve Grekler) adlı kitabın yazarı olan Ronald Nash, Mithrazimi aşağıdaki ifadeler ile tanımlar:

Mithrazimin, kendisine benzeyen gizemli rakipleri gibi temel bir miti vardı. Mithra bir kayadan oluştuğu zaman doğduğu varsayıldı; üzerinde bir bıçak ve el feneri taşır ve Frikyalı başlığı takardı. Önce güneş ile ve sonra bir ilkel boğa ile savaştı, bu savaş yaratılışın ilk eylemi olarak öğretilir. Mithra boğayı öldürdü ve boğa sonra insan ırkı için yaşamın temeli haline geldi. 27

Nash şöyle devam eder:

İlk Hristiyanlığın Mithraizme bağlı olduğuna dair ileri sürülen iddialar, pek çok neden gösterilerek reddedilmişlerdir. Mithraizm, tanrısının ölümüne ve dirilişine ilişkin bir kavrama sahip değildi ve yeniden doğma ile ilgili –en azından ilk dönemleri esnasında– herhangi bir kavram için yeri yoktu…

Tarikatın ilk aşamaları sırasında yeniden doğma fikri, tarikatın temel görünüşüne yabancı kalırdı... Bunun da ötesinde Mithraizm, temelde askeri bir tarikattı. Bu nedenle, ilk Hristiyanlar gibi askerlik ile ilgisi olmayan kişilere hitap ettiği gibi varsayımlar konusunda kuşku duyulması gerekir. Belki de ilk Hristiyanlığın Mithraiz­me bağlı olduğuna karşı gelen en önemli kanıt, zamanlamanın tamamen yanlış olduğu gerçeğidir. Mithraizmin olgunlaşması, Yeni Antlaşma kitapları tamamlandıktan sonra ortaya çıktı, bu nedenle ilk yüzyıl Hristiyanlığının gelişimini etkilemesi imkansızdır. 28

Aslında Hristiyanlığın çeşitli gizemli dinlere ya da Gnostik akımlara bağlı olduğu hakkında ileri sürülen tüm iddialar Kutsal Kitap’ın ve klasik çalışmaların sürdürüldüğü alanlardaki bilginler tarafından reddedilmişlerdir. 29 Bu tür bir reddedilmenin nedenleri temelde Hristiyanlığın tarihi karakterine ve Yeni Antlaşma’nın belgelerinin ilk tarihlerine bağlıdır; bunlar bir yandan mitolojik gelişmeler için yeterli zamana izin vermezler, öte yandan gizemli dinleri destekleme konusunda herhangi erken bir tarihi delilden tamamen yoksundurlar. İngiliz bilgin Sir Norman Anderson bu konuda şu açıklamayı yapar:

Hristiyanlar ve gizemler arasındaki temel farklılık, birinin tarihi temeli ve diğerlerinin mitolojik karakteridir. Gizemlerin tanrılıkları, “düşlerde yaratılan bir geçmişin bulanık figürlerinden” başka bir şey değillerdi. Oysa Mesih, on iki elçinin beyan ettiği gibi yaşadı ve ilk Yeni Antlaşma belgeleri yazılmadan yalnızca birkaç yıl önce öldü. Elçi Pavlus, Korintliler’e ilk mektubunu yazdığı zaman bile, dirilişe tanık olan beş yüz tanığın çoğunluğu hala hayattaydı. 30

Kuran ile ilgili olarak belirtmek istediğimiz şudur: Saygı gören İslam bilginlerinin bulguları temel alınarak Kuran’ın içeriğinin büyük bir bölümü ya Yahudi ya da Hristiyan işlerine (genellikle Yahudi ya da Hristiyan Apokriflerinden (Eski Antlaşma’ya bağlı olup İbranice metinleri bulunmadığı için herkes tarafından Kutsal Kitap’ın metinlerine dahil edilmeyen ve yalnızca bazı kiliselerce kutsal kabul edilen bir takım kitaplar) ya da putperest kaynaklardan alınmış kaynaklara dahil edilebilir.

Arthur Jeffrey, teknik ve bilimsel olarak yazdığı The Foreign Vocabulary of the Qur’an (Kuran’ın Yabancı Sözcük Hazinesi)) adlı kitabında ustalık ile şu düşünceyi kanıtlar: “Kuran’ın sözcük hazinesinin yalnızca daha büyük bir kısmı değil, ama aynı zamanda kültürel sözcük hazinesinin çoğunluğu da Arapça olmayan orijine sahiptir.” 31 Sözcük hazinelerinin bazılarının kaynakları Habeş, Pers, Grek, Süryani, İbrani ve Kıpti dillerini içerirler. 32

W. St. Clair-Tisdall, The Sources of Islam (İslam’ın Kaynakları) adlı klasik eserinde aynı zamanda Kuran’daki belirli öykülerin Yahudi Talmud’u üzerinden Eski Antlaşma’ya doğrudan bağımlı olduklarını da ortaya koyar. Yahudi apokrifasının etkisi, Kuran’da­ki Kayin ve Habil, İbrahim ve putlar ve Saba Kraliçesi gibi öykülerde görülebilir. 33 Hristiyan apokrifasının doğrudan etkisi yedi uyuyanların öyküsünde ve İsa’nın çocukluğunda yaptığı mucizelerde görülebilir. Kuran’daki Zerdüştlük öğretişlerinin varlığı ile ilgili Cennetteki hurilere (bakireler) ve sırat (cehennem ve cennet arasındaki köprü) tanımlarını örnek olarak sunabiliriz. 34 Bunlara ek olarak, Kabe’yi ziyaret etmek gibi önemli Müslüman uygulamaları ve hac seremonisinin pek çok ayrıntısı ile birlikte Safa ve Marva tepelerini ziyaretleri de sayabiliriz. Aynı zamanda Şeytan’ı sembolize eden bir taş sütuna atılan taşlar da putperest Arabistan’a ait İslam öncesi uygulamalardı. 35

Yukarıda belirtilen kanıtlara rağmen, Müslüman yazarların Kuran’ın, insanın orijinine ilişkin konulara hitap etmek konusunda oldukça isteksiz olmaları ilginçtir, ama bu yazarlar insanın tanrısal orijini hakkındaki kendi tartışma kabul etmeyen iddialarını tekrar etmek ile yetinmişlerdir. Aslında, Müslüman yazarlar ile ilgili yaptığımız araştırmada çözümler şöyle dursun, karşımıza bu tür sorunların Kuran’da kabul edildiklerini gösteren hiçbir bilgi dahi çıkmadı.

Sonuç olarak, bu kitapta ortaya konan kanıtlar üzerinde okuyucuların kendilerinin düşüneceklerini içtenlik ile umuyoruz; kendi özel ilgi alanlarını daha ayrıntılı olarak izlemelerini ve tarihi GERÇEKLER üzerine bina edilmiş olan Yeni Antlaşma’nın doğruluğu ve güvenilirliği ile ilgili olarak kendilerinin karar vermelerini bekliyoruz.


1. Ahmet Deedat, Is the Bible God’s Word?, 6. baskı, Aralık, 1987.

2. Aynı kitapta, 7-11.

3. Aynı kitapta, 12-21. Aynı zamanda Deedat’ın, Kutsal Kitap’ın doğruluğuna karşı olan suçlamalarını desteklemek için Yehova Şahitleri’nden alıntılar yapmaya çok meraklı olduğunu da belirtmemiz gerekir!

4. Yeni Antlaşma’nın metninin eleştirilmesi konusu ile ilgili iki harika ve standart yaklaşım için okuyucuyu Bruce Metzger’in The Text of the New Testament: Its Transmission, Corruption and Restoration adlı eserine başvurması için teşvik ederiz. (New York: Oxford University Press, 1968, 2. baskı); Kurt ve Barbara Aland, The Text of the New Testament, gözden geçirilmiş baskı (Grand Rapids: Eerdmans, 1989).

5. Bakınız N. L. Geisler ve Nix, 483-84

6. Bakınız Deedat, 24

7. Deedat’ın suçlamalarına verilen tam bir karşılık için bakınız John Gilchrist, The Textual History of the Qur’an and the Bible (Villach, Avustırya: Light of Life, 1988, yeniden baskı).

8. Bakınız aynı kitapta, 27

9. Bakınız Gilchrist, 27.

10. Anderson, 47.

11. Aynı kitapta, 20-21.

12. Ata ur-Rahim, 13.

13. Aynı kitapta, 14.

14. Aynı kitapta, 17-38.

15. Aynı kitapta, 35.

16. Aynı kitapta, 36. Müslüman savunucuların en ünlüsü olan Deedat, İsa’nın çarmıha gerilmesindeki geleneksel İslam inkârından ayrılır ve bunun yerine İsa’nın çarmıhta öldüğü gerçeğini inkâr etmek için İsa’nın çarmıhta bayıldığı ile ilgili teoriyi seçer. Deedat’ın, bu teori nedeniyle Güney Afrikalı Müslümanlarca eleştirilmesi dikkat çekicidir! Bakınız John Gilchrist, The Crucifiion of Christ: A Fact, not Fiction (Villach, Avusturya: Light of Life).

17. Aynı kitapta, 37.

18. A. N. Sherwin-White, Roman Society and Roman Law in the New Testament (Oxford: Clarendon Press, 1963), 189.

19. Aynı kitapta, 187.

20. Craig Blomberg, The Historical Reliability of the Gospels (Downers Grove: InterVarsity, 1987), 254. Blomberg’in kitabı bu alana giriş yapan harika bir sunumdur. Bu konular ile ilgili daha ayrıntılı ve daha fazla teknik inceleme için bakınız R. T. France ve David Wen-ham, Gospel Perspectives (Sheffield: JSOT Press, 1980-86, 6 cilt). Aynı zamanda Yeni Antlaşma’nın tarihi güvenilirliği hakkında kısa ama klasik bir inceleme yazmış olan F. F. Bruce’un kitabının adı The New Testament Documents: Are They Reliable? Tarihi İsa hakkındaki bir inceleme ile ilgili bir başka önemli bilimsel tartışma, I. Howard Marshall’ın I Believe in the Historical Jesus (Grand Rapids: Eerdmans, 1977) ve The Origins of New Testament Christology (Downers Grove: InterVarsity, 1986). Yeni Antlaşma kitaplarının düzenlenmesi ile ilgili ilk tarihler ve onların genel güvenilirlikleri hakkında okuyucu şu eserlere başvurabilir: John A. T. Robinson’un Redating the New Testament (1976) ve Can We Trust the New Testament (Grand Rapids: Eerdmans, 1977). Robinson’un tutucu sonuçları, yazarın kendisinin Yeni Antlaşma hakkında büyük eleştiri yapan bir bilgin olduğu göz önüne alındığı zaman, oldukça büyük bir önem kazanırlar! Son olarak, Müjde bilimi hakkında en son ve yenilenmiş konuların üzerinde gözlem yapmak isteyen biri, şu esere danışabilir: Dictionary of Jesus and the Gospels, editör Joel Gren, Scot McKnight ve Howard Marshall, (Downers Grove: InterVarsity, 1992).

21. Bakınız Yusseff, 1985).

22. Yousuf Saleem Chisti, What is Christianity: Being A Critical Examination of Fundamental doctrines of the Christian Faith (Karaçi, Pakistan: World Federation of Islamic Missions, 1970).

23. Aynı kitapta, 87.

24. Aynı kitapta, 87-88.

25. Bakınız Habermas, 67-72. Pavlus’un, İsa’nın orijinal mesajını tahrif ettiği suçlamasına verilecek daha ayrıntılı bir karşılık için okuyucu, Gresham Machen’in klasik eseri olan The Origin of Paul’s Religion (Pavlus’un inancının orijini) adlı kitaba (Grand Rapids: Eerdmans, 1925), F. F. Bruce’un, Paul and Jesus (Grand Rapids: Baker, 1974) ve aynı zamanda Herman Ridderbos’un yine aynı Paul and Jesus adlı eserlerine (Grand Rapids: Baker, 1957) başvurabilir.

26. Bu öğretişin tarihi ile ilgili kısa bir inceleme için bakınız E. Calvin Beisner, God in Three Persons (Wheaton: Tyndale House). Bu alanda yazılmış klasiklerden iki tanesi şunlardır: G. L. Prestige, God in Patristic Thought (London: S.P.C.K., 1952) ve J. N. D. Kelly, Early Christian Doctrines (Londra: Adam and Charles Black, 1958).

27. Ronald Nash, The Gospel and the Greeks (Dallas: Word, 1992), 144.

28. Aynı kitapta, 147.

29. Aynı kitapta, 119.

30. Sir Norman Anderson, Christianity and World Religions (Downers Grove: InterVarsity, 1984). 52-53.

31. Arthur Jeffrey, The Foreign Vocabulary of the Qur’an (Lahore, Pakistan: El-Biruni, 1977), 2.

32. Aynı kitapta, 12-32.

33. Tidall, The Sources of Islam. sf. 11-30 ve 39-45

34. Aynı kitapta, 46-59, 74-91

35. Bkz. Daşti, 55, 93-94, 164.