İslam, İsa’nın, yalnızca insani bir varlık ve Tanrı’nın bir peygamberi olduğunu ve peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olan Muhammed’in onun yerine geçtiğini ileri sürer. Hristiyan­lık ise, İsa’nın, beden alan Tanrı olduğu konusunda ısrar eder. Tektanrıcılığın bu iki şekli arasında ortak başka noktalar olabilse bile, bu ortak noktalar sözü edilen çatışmayı uyumlu hale getiremezler. Her iki inanç da kendi sistemlerinin özünde yer alır ve her biri diğeri ile taban tabana zıt bir karşıtlık sergilerler. Muhammed’in iddiası ile ilgili kanıt üzerinde zaten daha önce durmuş olduğumuz için, şimdi yapılacak olan, Mesih’in Tanrı’nın biricik Oğlu olduğuna ilişkin Hristiyan iddiasını incelemektir. Hristiyan iddiaları ile ilgili kanıt İsa’nın çarmıhtaki ölü­mü ve üç gün sonraki dirilişini merkez aldığı ve Müslümanlar bu her iki iddiayı da reddettikleri için, bu iddialar bu bölümün odak noktası olarak inceleneceklerdir.

Müslümanlar’ın Yanlış Anladıkları

Hristiyan tektanrıcılığına göre Tanrı, özünde bir’dir (aynı İslam tektanrıcılığında olduğu gibi), ama üç kişilikten oluşan bir’dir. Bu kişiliklerden biri Tanrı’nın Oğlu olan Mesih’tir, Mesih, aynı insan oğulları gibi Babası ile aynı doğaya sahiptir, ama farklı bir kişidir. Müslümanlar’ın, Hristiyan tektanrıcılığı ile ilgili olarak yanlış anladıkları nokta, Ajijola gibi şu iddiayı ileri sürdükleri zaman ortaya çıkar: “İsa, Tanrı’nın yalnızca bir peygamberi ya da elçisi olduğunu ileri sürdü. Aynı zamanda Müjdeler de İsa’ya bir Peygamberin ve Elçinin konumundan daha yüksek bir konum atfetmezler.”1. Ünlü Müslüman yorumcu Abdalati şu beyanda bulunur: “Hepsi Kuran’daki İsa hakkındaki bölümler. İsa’nın hiçbir zaman bir Tanrı ya da Tanrı’nın Oğlu olduğunu ileri sürmediği gerçeğini vurgularlar ve onun yalnızca kendisinden önce gelen diğerleri gibi Rab’bin bir kulu ve elçisi olduğunu bildirirler.”2. Mufassir, bu düşüncelere şu eklemede bulunur: “Kutsal Kitap’a özgü ‘Tanrı’nın Oğlu’ ifadesi, hiçbir zaman İsa’nın kendi ağzından çıkmış sözler olamaz.”3.

Hristiyanlığın özünde Mesih’in ölümü ve dirilişi yer alır. Müslümanlar, İsa’nın çarmıhta öldüğünü ve üç gün sonra tekrar ölümden dirildiğini inkâr ederler. Öte yandan, Hristiyanlar bu ifadenin yalnızca Hristiyanlığın temel gerçeği olduğunu ileri sürmek ile kalmazlar, aynı zamanda Mesih’in beden alan Tanrı Oğlu olduğuna ilişkin iddiasının temel kanıtı olduğuna da inanırlar. Bu nedenle, Müslümanlar’ın Mesih’in ölümü hakkındaki yanlış anlamalarına hitap etmek gerekir. Mesih’in ölümünün önemi ile ilgili konu daha sonra (Bölüm 13) tartışılacağı için burada yalnızca Mesih’in ölümünün gerçekliği üzerinde duracağız.

İslam düşüncesine aykırı olarak, İsa’nın çarmıhta öldüğüne ve üçüncü gün tekrar dirildiğine dair kesin tarihi ve gerçek kanıtlar mevcuttur. Mesih’in ölümü ile ilgili kanıt bu yüzden neredeyse tarihte yer alan olayların içinde yer alan en büyük olaydır.

Pek çok kuşkucu ve Müslümanlar İsa’nın çarmıhta ölmediğine inanırlar. Bazı kişiler, onun bir uyuşturucu içtiğini ve bu nedenle komaya benzer bir duruma girdiğini ve daha sonra mezarda yeniden kendine geldiğini söylerler. Ama, Kutsal Kitap sürekli olarak Mesih’in çarmıhta öldüğünü belirtir (Romalılar 5:8; 1. Korintliler 15:3; 1. Selanikliler 4:14). Tüm iddialara rağmen İsa çarmıhta asla bayılmadı, kendinden geçmedi ya da uyuşturucu bir sıvı içerek koma benzeri bir durum yaşamadı. Aslında işin gerçeği, çarmıha gerilmeden önce, kurbanlara verilen, acının uyuşmasına yardımcı olsun diye geleneksel olarak sunulan sıvıyı içmeyi reddetti (Matta 27:34) ve daha sonra susuzluğunu gidermek amacı ile yalnızca kendisine verilen “sirkeyi” içti (Matta 27:48).

Müslüman inancının aksine Mesih’in gerçekten çarmıhta öldüğüne ilişkin kanıt Hristiyanlıkta karşı konulamaz temel bir delildir.4. Aşağıda belirtilenler üzerinde düşünmenizi öneriyoruz.

Her şeyden önce, Eski Antlaşma’da Mesih’in öleceği önceden bildirildi (Yeşaya 53:5-10; Mezmur 22:16; Daniel 9:26; Zekeriya 12:10). Ve İsa Mesih hakkında önceden bildirilen Eski Antlaşma peygamberliklerinin hepsini yerine getirdi (Matta 4:14; 5:17-18; Yuhanna 4:25-26; 5:39).

İkinci olarak, İsa, hizmeti sırasında, öleceğini, pek çok kez beyan etti (Yuhanna 2:19-21; 10:10-11; Matta 12:40; Markos 8:31). Bu konuda Matta 17:22-23 ayetleri tipik bir özellik sergilerler: “İn­sanoğlu, insanların eline teslim edilecek ve öldürülecek, ama üçüncü gün diriltilecek.”

Üçüncü olarak üzerinde duracağımız nokta, İsa’nın dirilişine ilişkin hem Eski Antlaşma’daki (Mezmur 16:10; Yeşaya 26:19; Daniel 12:2), hem de Yeni Antlaşma’daki ayetler (Yuhanna 2:19-21; Matta 12:40; 17:22-23) O’nun öleceği gerçeği üzerine bina edilmişlerdir. Yalnızca ölmüş olan bir beden diriltilebilir.

Dördüncü nokta, İsa’nın aldığı yaraların doğası ve derecesi nedeni ile, onun ölmüş olması gerektiğini belirtir. İsa, çarmıha gerilmeden önceki gece hiç uyumamıştı. Pek çok kez dövülmüş ve kırbaçlanmıştı. Ve çarmıha gerilmeye götürülürken yolda, taşıdığı çarmıhın ağırlığına dayanamayarak yere yıkıldı. Gerileceği çarmıhta taşıyacağı acılar bir yana, daha yoldayken bile acıları öylesine büyüktü ki, tamamen tükenmişti ve gördüğü zulüm ve haksızlık yüzünden canından yaşam çekiliyordu.

Beşinci olarak, çarmıha gerilmenin doğası, çarmıha gerilecek olan kişinin öleceğini kesinlikle garanti eder. İsa’yı çarmıha gerdiklerinde sabah saat dokuzdu (Markos 15:25). Yaralı elleri ve ayakları ile dikenlerden delinen başı kanıyordu. Altı saatten daha fazla bir zaman boyunca bu acıya katlanmak çok fazla miktarda kan kaybetmesine neden olacak bir durumdu. Buna ek olarak, çarmıha gerilmiş olan biri nefes almak için kendisi sürekli yukarı doğru çekmek zorundaydı, bu hareket büyük bir ıstıraba neden olurdu. Bütün gün boyunca böyle bir hareket yapmak, önceden sağlığı yerinde olan birinin ölmesine neden olacak kadar şiddetli acıya yol açardı.

Altıncı nokta, İsa’nın böğrünün kargı ile delinmiş olması, ve böğründen “kan ve su” gelmesi (Yuhanna 19:34), onun, böğrü delinmeden önce fiziksel olarak ölmüş olduğunun kanıtıdır. Böğründen kan ve su gelmiş olan birinin, zaten daha önceden ölmüş olduğu, tıbbi açıdan kesin bir kanıttır.

Yedinci nokta, İsa “Baba, Ruhumu ellerine bırakıyorum” (Luka 23:46) dediği anda ölmek üzere olduğunu beyan etti. Ve “bunu söyledikten sonra son nefesini verdi” (ayet 46). Yuhanna bu sözleri, “Ruhunu teslim etti” (Yuhanna 19:30) olarak tercüme eder. Olayı seyretmek için toplanan halk, onun ölmeden önceki sözlerini işitti (Luka 23:47-49).

Sekizinci nokta, çarmıha gerilenlere ve onların ölümlerine alışkın olan Romalı askerlerin, İsa’nın öldüğünü ilan etmeleridir. Çarmıha gerilen kurbanın ölümünü hızlandırmak için onun ayaklarını kırmak (öyle ki, kişi, nefes almak amacı ile kendisini ayaklarını kullanarak yukarı doğru kaldıramasın) her zaman yapılan bir uygulamaydı, ama onlar İsa’nın ayaklarını bile kırmadılar (Yu. 19:33).

Dokuzuncu nokta, Pilatus, İsa’nın bedenini, gömmesi için Yusuf’a vermeden önce emin olmak için İsa’nın ölüp ölmediğini iki kez kontrol etti. “Yüzbaşıyı çağırıp, ‘Öleli çok oldu mu?’ diye sordu. Yüzbaşıdan durumu öğrenince Yusuf’a, cesedi alması için izin verdi” (Markos 15:44-45).

Onuncu nokta, İsa, otuz litre kadar karışık mür ve sarı sabır özü baharatı ile keten bezlere sarıldı ve üç gün için kapısı mühürlenmiş bir mezara yerleştirildi (Yuhanna 19:39-40; Matta 27:60). Öldüğü kesindi, ama eğer o zamana kadar ölmemiş olsaydı, yiyecek ve su ihtiyacı karşılanmadığı ve tıbbi tedavi görmediği için zaten ölmüş olacaktı.

On birinci nokta, Mesih’in ölümünün koşullarını ve doğasını incelemiş olan tıp yetkilileri onun çarmıhta gerçekten ölmüş olduğu sonucuna vardılar.5. Journal of the American Medical Association (Mart 21, 1986) dergisindeki bir yazıda varılan sonuç şöyle belirtilir:

Tarihi ve tıbbi kanıtların çokluğu, İsa’nın böğründeki yara açılmadan önce ölmüş olduğunu açıkça belirtir ve sağ kaburgasından giren kargının büyük olasılıkla yalnızca sağ akciğerini değil, aynı zamanda kalbinin dış zarı olan perikardını ve kalbini de bir baştan öbür başa deldiğini ve böylece ölümünü garantilediğini ifade eden geleneksel görüşü de destekler. Bu nedenle, İsa’nın çarmıhta ölmediğine dair varsayımlar üzerinde temellenen yorumlar, modern tıp bilgisine karşıt bir görüş arz ederler.6.

On ikinci nokta, ilk ve ikinci yüzyıllara ait Hristiyan olmayan tarihçiler ve yazarlar Mesih’in ölümünü kaydettiler. Mesih’in dönemindeki Yahudi tarihçi Josephus, İsa’nın çarmıhta öldüğüne inandı. Josephus şöyle yazdı: “Aramızdaki önderlerin önerisi üzerine Pilatus onu çarmıhta ölmeye mahkum etti.”7. Aynı şekilde Romalı tarihçi, Cornelius Tacitus, kayıtlarına şu sözleri yazdı: “İsa olarak adlandırılan bilge bir adam… Pilatus O’nu yargıladı ve ölüme mahkum etti.” Cornelius Tacitus, aynı zamanda kayıtlarına şunları da ekledi: “İsa’nın öğrencileri O’nun çarmıha gerilmesinden üç gün sonra kendilerine göründüğünü ve diri olduğunu beyan ettiler.”8. Julius Africanus’a göre (M.S. 221), ve birinci yüzyıl tarihçisi Thallus (M.S. 52), “Mesih’in çarmıha gerildiği süre içinde ükenin üzerine inen karanlık tartışıldığı zaman”, Thallus bu olaydan bir güneş tutulması olarak söz etti.9. İkinci yüzyıl döneminde yaşayan Grek yazar Lucian, Mesih’ten “Yeni inancı ile dünyada bir çığır açtığı için Filistin’de çarmıha gerilen kişi” olarak söz eder. Ve O’nu, “çarmıha gerilen sofist”– yalan sözler ile başkalarını ikna etmeye çalışan kişi) olarak adlandırır.10. Britanya Müzesinde korunan “Mara Bar-Serapion mektubu” (M.S. 73), yönelttiği şu soru ile Mesih’in ölümüne değinir: “Bilge krallarını öldürmekle Yahudiler’in eline ne geçti?”11. Aslında Yahudi Talmud’u bile şöyle yazar: “Fısıh Bayramı akşamı (Nasıralı) Yeşu’yu astılar.12. Son olarak, Chronicles adlı eserinde Mesih’in ölümünden ve dirilişinden söz eden Romalı yazar Phlegon’un sözlerine kulak verelim: “İsa, hayattayken kendine yardımı yoktu, ama ölümden dirildikten ve üstlendiği cezanın izlerini sergiledikten sonra, ellerinin çiviler tarafından nasıl delindiğini gösterdi.”13. Phlegon, “Yönetimi sırasında İsa’nın çarmıha gerildiği ve büyük yer sarsıntılarının meydana geldiği Tiberius Sezar’ın zamanındaki güneş tutulmasından” dahi söz etti.14.

On üçüncü nokta, Mesih’in zamanından sonraki ilk Hristiyan yazarlar, O’nun çarmıha gerilerek öldüğünü onayladılar. Elçi Yu­hanna’nın bir öğrencisi olan Polycarp, Mesih’in ölümünü kabul ettiğini sürekli olarak şu ifadeleri ile kabul etti: “Günahlarımız uğruna ölüm acısını dahi tadan Rabbimiz İsa Mesih!”15. Ignatius (M.S. 30–107), Polycarp’ın bir arkadaşıydı. Igna­tius, Mesih’in çek­tiği ıstırabı ve ölümünü şu sözleri ile açıkça onayladı: “Ve O gerçekten acı çekti ve öldü ve tekrar dirildi.” Bu sözlerine eklemede bulunur: “Aksi takdirde, bu inanç uğruna acı çekmiş olan elçilerinin hepsi boş yere ölmüş olacaklardı. Ama (gerçektir) çekilen bu acıların hiçbiri boş yere çekilmedi, çünkü Rab tanrısızlar tarafından gerçekten çarmıha gerildi.”16. Yahudi Justin Martyr, Dialogue With Trypho adlı eserinde kendi zamanında yaşayan Yahudiler’in “İsa’­nın çarmıha gerdiğimiz Celileli bir hilekâr olduğuna” inandıklarını belirtir.17.

Eski Antlaşma’dan ilk kilise babalarına kadar, imanlılar ve imansızlar, Yahudiler ve diğer uluslar dahil olmak üzere değişmeden süren bu tanıklık, İsa’nın gerçekten, acı çektiğine ve ölümden dirildiğine dair karşı konulamaz, çok güçlü bir kanıttır. Ama eğer İsa’nın öldüğü temelleri bulunan bir gerçek ise, o zaman aynı zamanda ölümden dirildiği de bir gerçektir, çünkü ölümden dirildiğine ilişkin kanıt da eşit derecede güçlüdür. Bu nedenle, bu kanıt, onun Tanrı’nın Oğlu olduğuna dair eşsiz iddiasını da mucizevi bir şekilde onaylar. Şimdi birlikte bu kanıta bir göz atalım.

İsa’nın Tanrı’nın Oğlu Olduğuna İlişkin Kanıt

İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olduğuna ilişkin kanıtların içinde çeşitli temel adımlar mevcuttur. İlk önce sorulması gereken şudur: Mesih’in sözlerinin kayıtlı olduğu Yeni Antlaşma belgeleri doğru mudur? İkincisi, el yazması belgelerin yazarları, İsa’nın öğrettiklerine uygun güvenilir anlatımlar verirler mi? Üçüncüsü, İsa, Tanrı’nın Oğlu olduğunu gerçekten iddia etti mi? Dördüncüsü, İsa, Tanrı’nın Oğlu olduğunu onaylayan eşsiz mucizeler yaptı mı?

Yeni Antlaşma Belgelerinin Güvenilirliği

Yeni Antlaşma’nın güvenilirliğine ilişkin mevcut olan belgelerin sayısı, Eski Çağ dünyasında mevcut olan başka kitapların belgelerinin sayısından çok daha fazladır. Bu gerçek, bu konudan habersiz olan kişilere şaşırtıcı bir sürpriz olabilir.18. Her şeye rağmen, göreceğimiz gibi, bu gerçek çeşitli nedenlerden dolayı doğrudur.

Eski dönemlere ait büyük klasiklerin bazıları için yalnızca az miktarda el yazması belgelerin kopyaları ile hayatta kalmak alışılmadık bir durum değildir. Büyük Manchester bilgini F. F. Bruce’un düşüncesine göre elimizde mevcut olan kopyalardan bazıları şunlardır: Caesars’ın Gallic War adlı eserinin iyi durumdaki dokuz ya da on kopyası, Livy’nin Roman History adlı kitabının yirmi kopyası, Tacitus’un Annals isimli eserinin iki koyası, ve Thucydides’in History adlı eserinin sekiz adet el yazması belgesi.19. Eski dönemin en fazla belgelenmiş dünyasal eseri olan Homer’in İlyada adlı yapıtı, 643 el yazması belge kopyasında sağlam olarak hayatta kalmıştır. Bunun karşıtı olarak, şu anda elimizde Yeni Antlaşma’ya ait olan 5.686 adet Grekçe el yazması belge mevcuttur. Yeni Antlaşma, eski dünya döneminde var olan en çok sayıda belgeye sahip olan kitaptır!20.

İyi bir el yazması belgenin işaretlerinden biri belgenin yaşıdır. Genellikle belge ne kadar eski ise o kadar iyidir, çünkü belgenin yaşı orijinal düzenlemenin tarihine ne kadar yakın ise, metnin tahrife uğramış olması olasılığı o kadar azdır. Eski Çağ dönemine ait kitapların çoğu, yalnızca el yazması belgeler içinde hayatta kalmamış, ama orijinal olarak düzenlendikten yaklaşık bin yıl sonra hazırlanmış el yazması belgelerde de bozulmamış olarak kalmışlardır. Bu gerçek yukarıda belirtilen kitaplar için doğrudur. (Odise gibi orijinalinden beş yüzyıl sonra kopyalanmış yalnızca tek bir el yazması belgeye sahip olan bir kitabın varlığı ender rastlanılan bir durumdur). Bunun aksine Yeni Antlaşma, kitapların düzenlenmesinden yaklaşık 150 yıldan biraz daha fazla bir zaman içinde tamamı mevcut kitaplar içinde bozulmadan hayatta kalmıştır. Ve bu kitaplar arasındaki bir parça,21. düzenlendiği zamandan itibaren yaklaşık bir kuşağı kapsayan bir dönem süresince hayatta kalan bir bölümdür. Eski Çağ dönemine ait hiçbir kitap Yeni Antlaşma kadar küçük bir zaman aralığına (düzenleme ve ilk el yazması belgeler arasındaki) sahip değildir.

Müslümanlar, Kuran’ın bütünüyle korunmuş olduğu iddiası üzerinde ısrarla dururlar. Bu konu, en azından Osman’ın yaptığı yeniden gözden geçirme çalışmalarından sonra büyük ölçüde doğru olmasına rağmen, asıl fikri gözden kaçırır, çünkü Kuran yalnızca orta çağa ait bir kitaptır (M.S. yedinci yüzyıl). Ama Müslümanlar’ın çoğu, eski döneme ait bir kitap olan (M.S. ilk yüzyıl) Yeni Antlaşma’nın dünya üzerindeki en doğru kopyalanmış kitap olduğundan tamamıyla habersizdirler.22.

Müslümanlar ve diğer kişiler arasında Kutsal Kitap’a ait el yazması belgelerde mevcut olan sözde hatalar konusunda yaygın bir yanlış anlaşılma bulunur. Bazı kişiler, bu hataların sayısının yaklaşık 200.000 civarında olduğunu düşünürler. Bunlar gerçek “hatalar” olmayıp yalnızca farklı okumalardır, ve bu okumaların büyük çoğunluğu dil bilgisi kuralları ile kesin bir uygunluk içindedirler. Bu okumalar, 5.300 el yazması belgeden fazla sayıda belge aracılığı ile yayılmışlardır, öyle ki 3.000 adet el yazması belge içinde yer alan bir ayetin bir harfinin farklı bir okunuşu 3.000 “hata” olarak kabul edilir. Metinleri inceleme konusunda ünlü bilginlerden olan Westcott ve Hort, bu çeşitlemelerin yalnızca altıda birinin “önemli” oldukları konusunda bir değerlendirme yapmışlardır. Bu değerlendirme, bir metnin % 98.33 oranında değişmemiş olduğunu ortaya koyar.23. Ünlü bilgin A. T. Robertson, gerçek ilgi alanının “metnin tamamının yalnızca binde birini” kapsadığını söyledi.24. Bu ifade, Yeni Antlaşma’nın % 99.9’unun önemli farklılıklardan uzak olduğunu ortaya koyar. Saygın tarihçi Philip Schaff şöyle bir hesaplama yaptı: Kendisinin döneminde bilinen 150.000 farklılığın yalnızca 400 tanesi bölümün anlamını etkilemektedir ve bunlardan yalnızca 50 tanesi gerçek öneme sahiptir, ancak bir tanesi bile “Kutsal Kitap’ın öğretisini ya da Hristiyanlığın iman esasını etkilememekte”dir.25.

Yeni Antlaşma’ya ait el yazması belgelerin eski döneme ait diğer kitaplardan üstün güvenilirliği konusunda mevcut olan karşı konulamaz kanıt aşağıdaki kıyaslamalar aracılığı ile özetlenmiştir:26.

Yazar/Kitap Yazılı Tarih İlk Kopyalar Zaman Aralığı Kopya Sayısı Doğruluk Oranı
Hindu
Mahabharata

 

İ.Ö.13.yy.       90
Homer, İlyada İ.Ö. 800     643 95
Herodotus, History İ.Ö. 480-425 M.S. 900 1350 yıl 8 ?
Thucydides, History İ.Ö. 460-400 M.S. 900 1300 yıl 8 ?
Plato İ.Ö. 400 M.S. 900 1300 yıl 7 ?
Demosthenes İ.Ö. 300 M.S. 1100 1400 yıl 200 ?
Caesar, Gallic Wars İ.Ö. 100-44 M.S. 900 1000 yıl 10 ?
Livy, History Of Rome İ.Ö. 59-M.S. 17 4.yy. (kısmen) daha çok 10.yy. 400 yıl
1000 yıl
1 kısmi 19 kopya ?
Tacitus, Annals M.S. 100 M.S. 1100 1000 yıl 20 ?
Pliny Secundus, Natural History M.S.61-113 850 750 yıl 7 ?
Yeni Antlaşma M.S.50-100 114 (parça) +50 yıl    
    200 (kitaplar) 100 yıl    
    250 (Y.A.’nın çoğu) 150 yıl    
    325 (Y.A.’nın tamamı) 225 yıl 5.686 99+
(Geisler ve Nix’den alıntı, General Introduction to the Bible, 408)

Her eski kitapta olduğu gibi, elbette kopyalarda da az sayıda transkripsiyon (kopyasını çıkarma) hataları mevcuttur. Ancak bu küçük kopyalama hatalarından hiçbiri, Kutsal Kitap’ın mesajını etkilemez. Bu konu ile ilgili bir örnek olarak aşağıda verdiğimiz, biri bir gün diğeri ertesi gün alınan telgraflara dikkatinizi çekmek isteriz.

  1. “S#Z ON MİLYON DOLAR KAZANDINIZ.”
  2. “Sİ# ON MİLYON DOLAR KAZANDINIZ.”

Eğer yalnızca ilk telgrafı almış olsaydık bile, telgraftaki küçük hataya rağmen, mesajın tam içeriğini yine de bilecektik. Ve eğer her birinin farklı yerinde benzer bir hata bulunan böyle yirmi telgraf almış olsaydık, yine de mesajın mantıklı hiçbir kuşkuya yer vermediğini rahatlıkla söyleyecektik. Bu örnek ile dikkatinizi çekmek istediğimiz nokta şudur: Yeni Antlaşma’ya ait el yazması belgelerde bulunan önemli kopyalama hatalarının oranı, bu telgrafta bulunandan çok daha düşüktür.27. Ayrıca, Yeni Antlaşma’nın, 5.700 el yazması belge ile ifade edilen gerçek mesajı (birkaç telgraf ile kıyaslanan), bu telgrafın mesajının uğradığı etkiden daha fazla etkiye uğramamıştır.

Eski dünya dönemine ait kitapların çoğu Yeni Antlaşma ile kıyaslandıkları takdirde, Yeni Antlaşma’nın güvenilirlik oranına sahip olmadıkları görülür. İyi tanınan ünlü Yeni Antlaşma bilgini Bruce Metzger, şu değerlendirmeyi yapmıştı: Hinduizm inancına ait Mahabharata yalnızca yaklaşık yüzde 90 oranında bir doğruluk ile kopyalanmıştır ve Homer’in İlyada’sının kopyalanma doğruluğunun oranı yaklaşık yüzde 95’tir. Bruce Metzger yaptığı bu kıyaslama ile Yeni Antlaşma’nın yaklaşık 99.5 oranında kopyalanma doğruluğuna sahip olduğunu ortaya koyar.28. Böylece, Yeni Antlaşma metni yüzde 99’un üzerinde bir doğruluk oranı ile onaylanmıştır. Ayrıca bunların ötesinde belirtilmesi gereken bir nokta daha vardır, o da Yeni Antlaşma’nın mesajının kendi el yazması belgelerinin içinde yüzde 100 oranında korunmuş olduğu gerçeğidir!

İslam bilginleri, metin alanında uzman olan Sir Frederic Kenyon’u bu konuda bir yetkili olarak kabul ederler. Kuran bilgini ve çevirmeni olan ünlü Müslüman bilgini Yusuf Ali, Kenyon’un, eski el yazması belgeler üzerinde yetkisi kabul edilen bir otorite olduğunu pek çok kez ifade eder. Ancak Kenyon’un bu konuda vardığı sonuç yine de şöyledir:

Yeni Antlaşma’nın el yazması belgelerinin ilk çevirilerinin sayısı ve Kilisenin en eski yazarlarının bu çevirilerden yaptıkları aktarmalar öylesine çoktur ki, doğruluğundan kuşku duyulan her bölümün gerçek çevirisinin bu eski yetkililerin bir ya da bazı çevirilerinin içinde korunmuş oldukları uygulamada kesin olarak görülür. Dünyadaki hiçbir eski kitabın böyle bir özelliğe sahip olduğu söylenemez.29.

Yeni Antlaşma Tanıklarının Güvenilirliği

El yazması belgelerin ilk yüzyılda kopyalanmış olmaları, elbette onları yazan kişilerin içten ya da hata yapmayan kişiler olduklarını kanıtlamaz. El yazması belgelerin ortaya koydukları gerçeği bina etmek için tanıklar ile ilişkisi olan kanıtın incelenmesi gerekir.

Yeni Antlaşma Yazarları Olayların Gerçekleştiği

Dönemde Yaşadılar

Yeni Antlaşma ile ilgili ileri sürülen iddiaların çoğu (hepsi olmasa da), Yeni Antlaşma’yı yazan kişilerin olaylara bizzat tanık olan kişiler oldukları ve İsa’nın hizmetleri sırasında meydana gelen bu olayların gerçekleştiği dönemde yaşamış olmalarıdır (M.S. 29-33). Matta İsa hakkında uzun ve doğrudan aktarmalar yapan bir öğrenci tarafından yazıldı (örneğin, 5-7; 13; 23; 24-25). Bu öğrenci, bir vergi görevlisi olarak kayıt tutmaya çok alışkın biriydi (Matta 9:9). Markos, Petrus’un bir öğrencisiydi (1. Petrus 5:13) ve Mesih’i bizzat görmüş bir kişiydi (2. Petrus 1:16). Luka, Mesih’in döneminde yaşamış olan eğitimli biriydi; Luka şöyle dedi: “Başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkarı olanlar” (yani, elçiler), “bunları bize ilettiler Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm” (Luka 1:1-3). Elçi Yuhanna doğrudan bir görgü tanığıydı (Yuhanna 21:24; 1. Yuhanna 1:1), Petrus da aynı Yuhanna gibi doğrudan bir görgü tanığıydı (2. Petrus 1:16). Pavlus, dirilen Mesih’i gören ve mektuplarını yazdığı zaman çoğu hala hayatta olan beş yüz kişinin üzerinde bir grup ile birlikte pek çok başka kişiden söz eder (1. Korintliler 15:6).

İleri sürülen bu iddialara değer verilmesi gerektiğinin kanıtı hatırı sayılır bir öneme sahiptir. Öncelikle, düşünür Emmanuel Kant tarafından ifade edilen tarihi araştırmanın genel bir kuralı mevcuttur. Bu kural, esas olarak şunu belirtir: Tarihi kayıtlar, “suçlu oldukları kanıtlanıncaya kadar masumdurlar.” Yani, güvenilir olduğu anlamını taşıması gereken şey, güvenilir olmadığı gösterilinceye kadar güvenilir olarak kabul edilecektir. Pek çok kişinin belirtmiş olduğu gibi, bu kural aslında yaşamın normal karşılıklı konuşmalarında da kullanılır. Eğer bu kuralın aksi kullanılmış olsaydı, günlük iletişimin tamamı bozulur ya da çökerdi.

İkinci nokta, yasada “eski belge kuralı” olarak bilinen kuraldır. Bu kurala göre, “eski belgeyi sunan taraf, yargıcı, belgenin otuz yıllık olduğunu, yani varlığının kuşku götürmez olduğunu ve ayrıca yazının böyle bir belge için doğal olan bir muhafaza yerinden üretildiğini kanıtladığı takdirde, yazı eski bir belge olarak yeterince güvenilirdir.” Ünlü Amerikalı yasal otorite McCormick’e göre, “Bir içtenlik bulunduğunu yeterli derecede kanıtlayan koşulların herhangi bir bileşimi güvenilirliği kanıtlayacaktır.”30. Bu durumda, sözü edilen kural kullanıldığı zaman Yeni Antlaşma’nın güvenilir olduğuna inanılmalıdır. Aslında, pek çok büyük düşünür, Hristi­yanlığın gerçeği ile ilgili kanıtlar karşısında ikna olmuşlardır. Yasal kanıt konusunda kitap yazan Harvard’da bir hukuk profesörü olan Simon Greenleaf, Hristiyanlığı bu şekilde kabul etti.31. Greenleaf, yasal kanıtları kullanarak şu sonuca vardı: “Evrensel olarak kabul edilen ve Dört Müjde olarak bilinen kopyalar, herhangi bir adalet salonunda en ufak bir tereddüde bile düşülmeden doğru olarak kanıtlanırdı.”32.

Üçüncü nokta, Yeni Antlaşma’ya ait el yazması belgelerin ilk tarihleri onların doğruluklarını desteklerler. En üstün bilgiye sahip bilginler Yeni Antlaşma kitaplarına, görgü tanıklarının ve kaynak gösteren yetkililerin yaşam süreleri içinde yer alan bir tarih koyarlar. Arkeolog Nelson Glueck şöyle yazar: “Daha şimdiden üzerinde durarak Yeni Antlaşma’nın herhangi bir kitabına M.S. yaklaşık 80 yılından sonra tarih koymak için sağlam hiçbir zemin bulunmamaktadır.”33. Eski dönemlere ait yazıları okuma konusunda uzman ünlü bilgin William F. Albright, şu beyanda bulundu: “Yeni Antlaşma’nın her kitabı M.S. ilk yüzyılın kırklı ve seksenli yılları arasında (çok büyük olasılıkla yaklaşık M.S. 50 ve 75 yılları civarında) vaftiz olmuş bir Yahudi tarafından yazıldı.”34.

Yeni Antlaşma için daha geç bir tarih kabul eden, daha eski ve daha liberal Hristiyan bilginlerini izleme konusunda Deedat gibi Müslüman bilginlerinin eğilimi, talihsiz bir yaklaşımdır. Bu bilginlerin pek çoğu, daha yeni deliller ortaya çıktığı zaman, görüşlerindeki konumu değiştirmek zorunda kalmışlardır (bakınız Ek 4). Tanrı’nın temelde ölü olduğu düşüncesinden yana olan ve Honest to God adlı eseri ile ünlü olan teolog Piskopos John Robinson bile gerçekler karşısında Yeni Antlaşma’nın o dönemde yaşayan kişiler tarafından yazıldığını beyan etti: Bu kişiler yedi yıl gibi erken bir süre ya da olaylardan sonra yazmaya başladılar ve olayların diğer görgü tanıkları ve /veya çağdaşları arasında yazdıklarını elden ele dağıttılar.35. Alman teologu Bultmann yanlısı bir diğer bilgin, Müjdelerin İsa’nın öğrencilerinin görgü tanıklıkları aracılığı ile yazıldığını ileri sürerek temel görüş ile ilgili dereceleri sona erdirdi. Bu bilgin, eleştiriye açık varsayımların iflas ettiğini ifşa ettikten sonra içten bir şekilde şu beyanda bulundu: “Tarihi-eleştirisel teolojiye ‘Hayır’ dememin nedeni işte bu yüzdendir. Ben öğrettiğim ve yazdığım her şeyi göz önüne aldığım gibi, reddetmeyi de göz önüne alırım. Bu fırsatı size yaptığım bir şeyi açıklamak için kullanmak istiyorum; Gleichnisse Jesu ve Studien zur Passionsgeschichte adlı iki kitabımı fırlatıp attım. Her iki kitabımı da 1978 yılında kendi ellerim ile çöpe attım.”36. Bu olayın ardından iki kitabını çöpe atan bu bayan bilgin Müjdeler ile ilgili ürettiği bir araştırma kitabı yazdı; bir zamanlar Kutsal Kitap’ı eleştiren biri olarak öne sürdüğü düşünceleri değişmişti ve bu yeni büyük kitabında önceki kaynaklara hiçbir edebi bağımlılığın mevcut olmadığını gösteriyordu.37.

Gerçekten de, Müjde yazarlarının İsa’nın söylediklerini ve yaptıklarını ilk ağızdan ve bağımsız olarak anlatan öyküleri yazan Mesih’in ilk yüzyıldaki çağdaşlarının güvenilir olduklarına ilişkin pek çok haklı neden mevcuttur.38. El yazması belgeler ile ilgili kanıt (yukarıda listelenmiştir) Yeni Antlaşma’nın bir ilk yüzyıl belgesi olduğunu açıklar. Yeni Antlaşma belgelerinin güvenilir olduklarına karşı gelen eleştirisel iddialar gerçek kanıtları temel almazlar, ama Müslümanlar’ın bile reddettikleri doğruluğu kanıtlanmamış doğaüstü bir eğilime karşı olan bir zemin üzerine bina edilmişlerdir. Bu durumu başka bir şekilde ortaya koyacak olursak, eğer Müslüman bilginler tarafından kabul edilen Kutsal Kitap’a karşı olan bu aynı eleştirisel eğilim, Kuran’a uygulansaydı, aynı şekilde Kuran’ı da reddetmek zorunda kalırlardı! Yeni Antlaşma yazıları, Shepherd of Hermas gibi, ilk yüzyılda var olduklarının kesin olduğunu gösteren, ilk yüzyıl ile çağdaş belgeler aracılığı ile aktarıldı. Yuhanna Müjdesi, olaylara görgü tanığı olan bir elçi (Yuhanna) tarafından yazıldığını ileri sürer. Yuhanna, kitabında şu sözleri belirtir: “Bütün bunlara tanıklık eden ve bunları yazan öğrenci budur. Onun tanıklığının doğru olduğunu biliyoruz” (Yuhanna 21:24).

Luka, kaydettiği olayların özenli ve çağdaş bir tarihçisi olduğunu ileri sürer ve şöyle der: “Ben de bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğru olduğunu bilesin” (Luka 1:3,4). Yıllarını bu alanda pek çok araştırma yaparak geçirmiş, ünlü bir ilk-yüzyıl Yakın Doğu uzmanı olan Sir William Ramsay, Luka’nın birinci derecede bir tarihçi olduğu sonucuna vardı. Çünkü otuz iki ülke, elli dört şehir ve dokuz ada konusunda tek bir hata bile yapmadı!39. Yeni Antlaşma yazarları inançları uğruna isteyerek ölen samimi kişilerdi. Ve kendi sözleri ile İsa’nın sözlerini birbirinden ayırt etme konusunda özenli davrandılar; her zaman, bu sözlerin kendilerine ait olmadığını, yalnızca duyduklarını aktardıklarını açıkladılar (Elçilerin İşleri 20:35; 1. Korintliler 7:10,12,25; Vahiy 1:17-20; 2:1f; 3:1f; 22:16-20). Yeni Antlaşma, Hristiyan halk bilgisinden dikkat çekecek şekilde farklıdır; Hristiyan halk bilgisi, ikinci ve üçüncü yüzyıla ait, doğruluğu kabul edilmeyen Hristiyan kitaplarında yer alır. Edebiyat ve efsane konularında ün kazanmış Oxford uzmanı C. S. Lewis Yeni Antlaşma eleştirmenleri hakkında işin iç yüzünü açıklayan bir yorum yapar:

Ben bu kişilerin eleştirmenlik özelliklerine güven duymam. Bu kişiler bana okudukları metinlerin kalitesi hakkında anlama yeteneğine sahip olmayan ve edebi hükme varabilecek yeterlilikte bulunmayan kişiler gibi görünürler. Eğer böyle bir kişi bana Müjde’deki konunun bir efsane ya da roman olduğunu söyleyecek olursa, onun şimdiye kadar kaç efsane ve roman okuduğunu bilmek isterim. Ben, tüm yaşamım boyunca şiir, roman, görsel edebiyat, birçok efsane ve mit okudum. Tüm bunların nasıl olduklarını biliyorum. Bunlardan hiçbirinin Müjdeler gibi olmadığını biliyorum.40.

Kısaca söyleyecek olursak, Yeni Antlaşma’nın daha erken kaynaklara bağımlı olduğuna dair ileri sürülen Müslüman iddiasının hiçbir temeli mevcut değildir. Aksine, Yeni Antlaşma, çok aşikâr bir şekilde Mesih’in öğrencileri ve çağdaşları tarafından yazılmış olan birinci elden çıkmış, bir ilk yüzyıl anlatımıdır. Ve yaygın çapta inanılan liberal efsanelere karşıt olarak her anlatım kendi içinde bağımsızdır. Bu anlatımların güvenilir olduklarını ortaya koymak için gerekli olan her şey, Yuhanna ve Luka arasındaki farklılıkları ve bağımsızlıkları herkese kabul ettirir. Ve, Mesih’in temel yaşamının ve sözlerinin güvenilirliği için gerekli delil gereksiz olmasına rağmen, bir konuyu aynı yönden ele alan, yani Sinoptik Müjdelerin (Matta, Markos ve Luka) bağımsız olduklarına ilişkin yine de uygun bir neden gösterilebilir. 41.

Dördüncüsü, arkeoloji bilimi, Müjde kayıtlarının tarihi doğruluğunu onaylamıştır. Bu durum, Sir William Ramsay’ın yazıları aracılığı ile dramatik bir şekilde resmedilebilir; Sir W. Ramsay’ın Yeni Antlaşma ile ilgili kuşkucu görüşünün değişmesi Yakın Doğu dünyasında ömür boyu süren bir araştırma aracılığı ile desteklendi. Ramsay bu konudaki düşüncesini kendi sözleri ile şöyle aktarır:

Araştırmaya, Yeni Antlaşma’nın Elçilerin İşleri. aleyhinde olan bir zihniyet ile başladım, çünkü Tubingen teorisinin samimiyetsizliği ve görünürdeki bütünlüğü beni bir süre ikna etti. O zamanlar bu teori benim yaşam çizgime bu konuda inceden inceye yatırım yapmam için uygun değildi; ama zaman geçtikçe Elçiler’in İşleri kitabı ile kurduğum ilişki daha sık hale geldi ve bu kitabı Küçük Asya’nın topografyası, eski dönemleri ve toplumu ile ilgili konularda bir otorite olarak görmeye başladım. Anlatımın çeşitli ayrıntılar vererek harika gerçeği gösterdiğini yavaş yavaş kavramaya başladım.42.

Daha önce de belirtilmiş olduğu gibi Ramsay, Luka’nın kontrol edebildiği sayısız ayrıntılar arasında tek bir hata bile yapmayan, birinci derecede bir tarihçi olduğunun farkına vardı. Ünlü Romalı tarihçi Colin Hemer, Yeni Antlaşma’nın tarihi niteliğini ve güvenilirliğini muhteşem bir şekilde sergilemiştir.43. Eserinde şu düşünceleri belirtir: 1) Elçilerin İşleri en geç M.S. 62 yılında yazıldı; 2) Dakikaları dahi belirten bir titizlik taşıyan tarihi ile, İsa’nın yaşamı dönemindeki olaylara görgü tanıklığı eden ve o tarihte hayatta olan bir kişi tarafından yazıldı; 3) Aynı özene ve titizliğe sahip çağdaş tarihçi Dr. Luka da bir Müjde yazdı (Elçilerin İşleri 1:1 ve Luka 1:1), bu Müjde, diğer Müjdeler gibi aynı temel öyküyü anlatır, yani, İsa, çok sayıda ve harika mucizeler aracılığı ile Tanrı’nın Oğlu olduğunu ileri sürdü ve Çarmıhta ölerek, ve üç gün sonra mezardan dirilerek bu iddiasını kanıtladı. Bu olay elbette Hristiyan mesajının özünün güçlü bir onaylanmasıdır ve bu nedenle, İslam’ın, Tanrı’nın Oğlu olmadığı ve İsa’nın Çarmıhta ölmediği ve üç gün sonra ölümden dirilmediği gibi temel mesajlarını yalanlar. Bu yüzden, Luka’nın, İsa’nın yaşamı ve mucizeleri ile ilgili öyküsünün aynı şekilde güvenilir olarak kabul edilmesi gerekir. Ve Luka’nın Mesih’in yaşamı ve mucizeleri ile ilgili öyküsü diğer Müjdeler ile ilgili öyküler ile uyumlu olduğu için burada Mesih’in mucizelerini ve dirilişini kaydeden Müjdeler hakkında arkeolojik yönden bir onaylamaya sahibiz. Kısaca, kesin bir tarihi görüş açısından bakıldığı zaman, Yeni Antlaşma’da kayıtlı olan Mesih’in yaşamındaki olayların güvenilirliği konusunda bu kanıtlardan daha iyilerine sahip olamazdık.

Hume’un Güvenilirlik Konusundaki Ölçütü

Modern zamanların belki de en büyük kuşkucularından olan David Hume, görgü tanıklarının güvenilirliğini kontrol etmek için gerekli olduğuna inandığı temel ölçütü ana hatları ile şöyle belirtir: “Şu durumlarda kuşkulara sahip olabiliriz; görgü tanıklarının ifadeleri birbirleri ile çeliştikleri zaman, bu kişilerin bazılarının karakterlerinden kuşkulandığımız zaman, kabul ettikleri konuda bir çıkarları bulunduğu zaman, tanıklıklarını tereddüt ederek ilettikleri zaman, ya da tanıklıklarında şiddetli iddialara (beyanlara) yer verdikleri zaman.”44. Temel olarak bu durumlar dört soru şeklinde çevrilebilirler: Görgü tanıklarının ifadeleri birbirleri ile çelişiyor mu? Görgü tanıklarının sayıları yeterli mi? Tanıklar güvenilir kişiler miydi? Ön yargıya yer vermeyen bir tanıklık mı yaptılar? Hume’un kontrol için yaptığı testleri Mesih’in dirilişine tanıklık eden Yeni Antlaşma tanıklarının ifadelerine uygulayalım.

Kanıt, görgü tanıklarının ifadelerinin birbirleri ile çelişmediğini ortaya koyar.45. Yeni Antlaşma’nın her yazarı, tüm öykünün önemli ve örtüşen kısımlarını anlatır. Mesih, Yeruşalem’de, Pontius Pilatus’un yönetimi altında çarmıha gerildi (M.S. 30). Mesih, Tanrı’nın Oğlu olduğunu iddia etti ve bu iddiasını destekleyen mucizeler sundu. Çarmıha gerildi, öldüğü ve mezara gömüldüğü onaylandı, ama yine de üç gün sonra gömülmüş olduğu mezar boştu. Ayrıca, bir sonraki ayda ve diğer günlerde İsa, pek çok insan gruplarına öldüğü zaman sahip olduğu çivi delikleri taşıyan aynı bedeni ile fiziksel olarak göründü. Fiziksel gerçekliğini göründüğü bu kişilere öylesine ikna edici bir şekilde kanıtladı ki, bu kuşkucu kişiler, bir aydan daha kısa bir süre içinde aynı kentteki binlerce Yahudi’nin Hristiyan olmasına neden olan bir cesaret ile O’nun dirildiğini vaaz ettiler.

Kesin olarak belirtecek olursak, Müjde öykülerinde küçük farklılıklar olduğunu söylemeliyiz. Bir öyküde (Matta 28:5), mezarın yanında bir meleğin bulunduğu söylenir; Yuhanna, iki meleğin olduğunu yazar (Yuhanna 20:12). Ama bu tür farklılıklar konusunda iki noktaya dikkat edilmesi gerekir. Birinci nokta, bunların karşıtlıklar değil, farklılıklar olmalarıdır. Yani, bu farklılıklar uzlaşamaz nitelikte değildirler. Matta, orada yalnızca tek bir meleğin olduğunu yazmaz, eğer böyle yazmış olsaydı, o zaman bu bir karşıtlık olurdu. Uyumun basit kuralı şudur: “İki kişinin bulunduğu bir yerde, bir kişinin bulunduğu kesindir.”46. İkinci nokta, tanıklıklarda mevcut olan bir çelişki, sadece güvenilir ve bağımsız tanıklardan beklenecek bir durumdur. Çeşitli tanıkların aynı tanıklığı verdiğini işiten anlayışlı herhangi bir yargıç, onların danışıklı bir dövüş içinde olduklarını varsayarak tanıklıklarına aldırmayacak ya da ciddiye almayacaktır.

Yeni Antlaşma’da yirmi yedi kitap mevcuttur. Daha önce de belirtilmiş olduğu gibi, bu kitaplar dokuz farklı kişi tarafından yazıldılar, bu kişilerin hepsi de kaydettikleri olayların görgü tanıklarıydılar ya da olayların geçtiği dönemde yaşamış kişilerdi. Bu kitaplardan altı tanesi, Yeni Antlaşma’da yer alan mucizelerin (Matta, Markos, Luka, Yuhanna, Elçilerin İşleri ve 1. Korintliler) konuları açısından büyük öneme sahiptirler. Ayrıca, şimdi bu konuyu eleştiren bilginler bile Mesih’in çağdaşlarının halen hayatta oldukları M.S. 70 yılından önce yazılmış olan bu kitapların çoğunun ilk yüzyıla ait belgeler olduklarını kabul ederler. Hemen hemen bilginlerin tümü 1. Korintliler kitabının elçi Pavlus tarafından M.S. 55 ya da 56 yılı civarında, Mesih’in ölümünden yalnızca yaklaşık yirmi yıl sonra yazılmış olduğunu kabul ederler. Bu görüşleri, çeşitli nedenlerden ötürü diriliş mucizesinin gerçekliğine ilişkin güçlü bir tanıklıktır. Bu belge, oldukça eskidir; olayın gerçekleşmesinden yaklaşık yirmi yıl sonra yazılan bir belgedir. Diriliş Mesih’i gören ve tanıklık eden biri tarafından kaydedildi (1. Korintliler 15:8; Elçilerin İşleri 9). Belge, diriliş ile ilgili bu görgü tanıklarının çoğunun beş yüz kişiden fazla olduğunu belirten bir liste sağlar (1. Korintliler 15:6). Bu tanıkların çoğunun halen hayatta oldukları gerçeği ve diriliş ile ilgili kanıtın güvenilir olduğunun kanıtlanabilmesi açısından bir referans içerir.

Bazı kişiler, Yeni Antlaşma’nın, İsa’nın sevgi konusundaki vurgulamasının (Matta 22:36-37) insan tarafından bilinen ahlak ölçütlerinin en büyüklerinden birini sağladığı gerçeğine ve Dağdaki Vaazı ile (Matta 5-7) meydan okurlar. İsa’nın elçileri bu aynı öğretişi, kendi yazılarında tekrarladılar (Romalılar 13; 1. Korintliler 13; Galatyalılar 5). Ayrıca, elçilerin yaşamları, yazdıkları ahlak öğretişine uygundu. Elçilerin çoğu, Mesih hakkında öğrettikeri uğruna yaşamlarını dahi verdiler (2. Timoteos 4:6-8; 2. Petrus 1:14), bu konuda feda ettikleri yaşamları içtenliklerinin kesin bir belirtisiydi.

Gerçeğin tanrısal bir buyruk olduğu öğretişine ek olarak, Yeni Antlaşma yazarlarının, bu konuyu yazılarında ifade ederken son derece titiz davrandıkları aşikârdır. Petrus şu beyanda bulundu: “Uydurma masallara başvurmadık” (2. Petrus 1:16). Elçi Pavlus’un üzerinde ısrar ile durduğu konu şuydu: “Birbirinize yalan söylemeyin” (Koloseliler 3:9). Yeni Antlaşma yazarları dürüst kişilerdi, bu kişilerin çoğu yazmış oldukları gerçek uğruna kendi istekleri ile ölerek tanıklıklarındaki gerçeği mühürlemiş oldular. Yeni Antlaşma yazarlarının ifadelerinin tarihçi ve arkeologların keşifleri ile örtüştükleri yerde bu ifadelerin doğru oldukları kanıtlandı. Ünlü arkeolog Nelson Glueck şu sonuca varır: “Arkeolojik keşiflerin hiçbirinin Kutsal Kitap’a ait hiçbir referans ile asla karşıt olmadığı sınıflandırılarak ifade edilebilecek bir gerçektir. Kutsal Kitap’taki aşikâr bilgileri ya da tarihi ifadelerdeki kesin ayrıntıları onaylayan arkeolojik bulgular tespit edilmiştir.”47. Millar Burrows, bu konuda şu düşüncesini ifade eder: “Birçok arkeolog, Filistin’deki kazı sırasında edindikleri deneyim aracılığı ile Kutsal Kitap’a duydukları saygının arttığını görmüşlerdir.”48. Clifford A. Wilson Kutsal Kitap’ın tarihi güvenilirliğine daha fazla destek sağlamıştır.49. Aslında, Yeni Antlaşma yazarlarının yazılarında yalana yer verdiklerine ya da kasti olarak olayın gerçeklerini çarpıttıklarına dair hiçbir kanıt mevcut değildir. Eğer Yeni Antlaşma yazarlarına mahkemede “gerçeği, tüm gerçeği ve yalnızca gerçeği söyleyeceklerine dair yemin ettirilseydi”, tanıklıkları dünyada taraf tutmayan herhangi bir jüri tarafından geçerli olarak kabul edilirdi. Kısaca söyleyecek olursak, Harvard’lı büyük yasa uzmanının vardığı sonuca göre, tanıklık verirken yalan yere yemin ettiklerine ilişkin hiçbir belirti olmayacaktı.50.

Diriliş İle İlgili Kanıt

Yeni Antlaşma tanıklarının Mesih’in mucizeleri ve özellikle dirilişi hakkında verdikleri tanıklığa inanmak için her tür yeterli neden mevcuttur; Yeni Antlaşma tanıkları tanıklık verdikleri olaylara inanmak için önceden eğilimli değillerdi.

Öncelikle, elçilerin kendileri Mesih’in ölümden dirildiğine ilişkin diğer kişilerin tanıklığına inanmadılar. Kadınlar, elçilere Mesih’in dirildiğini söyledikleri zaman: “Kadınların sözleri elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar” (Luka 24:11).

Elçilerin bazıları, Mesih’i kendi gözleri ile gördükleri zaman bile, “inanmakta ağır davrandılar” (Luka 24:25). Gerçekten de İsa, on elçiye göründüğü ve onlara çarmıhta aldığı yaraları gösterdiği zaman, “sevinçten hala inanamadılar, şaşkınlık içindeydiler” (Luka 24:41). Ve hatta İsa’nın yemek yediğini gördükten ve ikna olduktan sonra bile, aralarında bulunmayan arkadaşları Tomas, İsa’nın ellerinde çivilerin izlerini görmedikçe, çivilerin izine parmağı ile dokunmadıkça ve elini böğrüne sokmadıkça inanmayacağını söyleyerek itiraz etti (Yuhanna 20:25).

İkinci olarak söyleyeceğimiz, İsa’nın yalnızca inananlara görünmediğidir; İsa, aynı zamanda imansızlara da göründü. Kendisine inanmayan, üvey kardeşi Yakup’a da göründü (Yuhanna 7:5; 1. Korintliler 15:7). Aslında İsa, o dönemin en büyük imansızı olan Tarsuslu Saul adındaki Yahudi Ferisi’ye de göründü (Elçilerin İşleri 9). Eğer İsa yalnızca imanlı olanlara ya da iman etme eğilimine sahip olan kişilere görünmüş olsaydı, o zaman belki de tanıkların önyargılı olduklarına dair yapılacak bir itham yasal nitelik taşıyabilirdi. Ama durum bunun tamamen aksidir.

Üçüncü noktada belirteceğimiz, dirilişe tanık olan kişilerin dirilişe tanıklık etmek ile kazanacakları kişisel hiçbir çıkara sahip olmadıklarıdır. İnançları nedeni ile zulüm gördüler ve ölüm ile tehdit edildiler (Elçilerin İşleri 4, 5, 8). Aslına bakılacak olursa, elçilerin çoğu inançları nedeni ile şehit edildiler. Dirilişe tanık olmak yerine dirilişi inkâr etmelerinin kendileri için çok daha yararlı olacağı kesindi. Ama onlar, öleceklerini bile bile dirilişi ilan ettiler ve onu savundular.

Dördüncü gerçek, dirilmiş olan Mesih’e inandıkları için tanıklıklarının sonucunu göz önünde tutarak hesaba katmaları, bir cinayetin işlenişini gördüğü için tanıklık etmekten kaçınan bir görgü tanığının durumuna benzer bir durumda kaldıklarıdır! Bu olaydaki önyargı, tanıklar ile değil, onların tanıklıklarını reddeden kişiler ile ilgilidir.

İsa’nın Tanrı Oğlu Olduğunu İleri Sürdüğüne Dair Kanıt

Müslümanlar, İsa’nın Tanrı adına konuştuğuna dair iddialarını kabul ettirmek için mucizeler yaptığına inanırlar, bu konu üzerinde fazla zaman geçirmemiz gereksizdir. Kuran, İsa’nın bir bakireden doğduğunu onaylar (19:16-21; 3:37-47), ve O’nun verdiği şifalar ve ölüleri diriltme gibi (bakınız, 19:29-31; 5:110). Yeni Antlaşma’da O’nun yaptığı pek çok mucize kayıtlıdır. Kuran bile Tanrı’nın “onu göğe yükselttiğini” kabul eder (4:158).51. Ama Müslümanlar yine de bu ifadenin İsa’nın, Müjdelerde kayıtlı olduğu gibi çarmıha gerildikten üç gün sonra dirildiğine işaret ettiğine inanmazlar.52. Ama İsa’nın Tanrı’dan olduğunu kanıtlamak için mucizeler yaptığı hatta ölüleri dirilttiği gerçeği, Kuran tarafından açık bir şekilde kabul edilir. Bu nedenle, Müslümanlar Mesih’in yeryüzündeki doğaüstü doğumuna, yaşamına ve yaşamının son bulduğuna (yani, göğe alındığına) inanırlar. Aslında İsa tüm bu üç özelliğe sahip olan tek peygamberdir. Bu durum, onu Müslümanlar’ın kendi öğretişleri açısından bile şimdiye kadar yaşamış olan en eşsiz doğaüstü kişi haline koyar.

Hristiyanlar elbette bundan daha fazlasına inanırlar. Hristiyanlar, Müslümanlar’dan farklı olarak, İsa’nın aynı zamanda Tanrı’nın eşsiz Oğlu olduğuna da inanırlar. Ama Müslümanlar, İsa’nın öğrettiği her şeyin doğru olduğuna inandıkları için Mesih’in, Tanrı’nın Oğlu olduğuna ilişkin iddiasına dair kanıt tedarik edilmesi gerekir.

Kuran gibi aynı zamanda Kutsal Kitap da bir peygamberin güvenilir olup olmadığının kontrol edilmesi için mucize yapıp yapmadığına önem verir (Mısır’dan Çıkış 4; 1. Krallar 18; Yuhanna 3:2; İbraniler 2:3-4). O zaman bu durumda yapılacak şey, Yahudi Öğretmen Nikodemus’un, İsa’ya söylediği şu sözlerin doğru olup olmadığını görmek için kanıtı incelemektir: “Rabbi, senin Tanrı’dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisi ile olmadıkça hiç kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz” (Yuhanna 3:2).

Daha önce Yeni Antlaşma belgelerinin ve tanıklarının güvenilir olduklarını zaten göstermiş olduğumuz için, şu anda incelememiz için geriye kalan tek konu, bize Mesih’in iddiaları hakkında neler söylediğidir. Kısaca değinecek olursak, bize bakire Meryem’den doğan Nasıralı İsa’nın insan bedenine bürünmüş Tanrı ve Tanrı’nın eşsiz Oğlu olduğunu iddia ettiğine ilişkin bilgi verirler. İsa, Tanrı’nın Oğlu olduğuna dair ileri sürdüğü iddiaları çeşitli yollar aracılığı ile belirtti. Bu varılan sonucu desteklemek için yapılan bir girişimde, Müslüman bilginler genellikle Mesih hakkındaki Kutsal Kitap’a özgü iddialara yanlış anlam verirler. Bu konular daha ilerde gözden geçirileceklerdir (Bölüm 12).

Müslümanlar Tanrı’nın Oğlu Kavramını Yanlış Anlarlar

İsa’nın, Tanrı’nın Oğlu olduğuna ilişkin özel iddialarını tartışmaya geçmeden önce, bu iddianın Müslümanlar tarafından yanlış anlaşıldığı konusuna kısaca karşılık vermek gerekir. Pek çok Müslüman, Tanrı Oğlu teriminin şu ifadeyi ima ettiğini düşünür: İsa, fiziksel ilişkiler sonucu ortaya çıkmıştır. Gerçekten de bu konuda 19:35 ayetine başvurulur; bu ayet şunu beyan eder: “Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez.” Ne yazık ki, pek çok Müslüman İsa’nın Tanrı ve bakire Meryem arasındaki cinsel ilişkinin bir sonucu gibi kötü bir şekilde algılarlar. Bu yanlış algılama elbette hayalidir ve İsa’nın herhangi bir cinsel ilişki sonucu olmaksızın mucizevi bir döllenme ile dünyaya geldiğine ilişkin referanslar veren Kutsal Kitap tarafından kolayca çürütülen yanlış bir iddiadır (Matta 1:18-24; Luka 1:26-35). Ancak yine de her şeye rağmen Müslüman zihninde “Tanrı Oğlu” terimi ile ilgili bir başka sorun mevcuttur. Arapça dilinde “oğul” için kullanılan ve birbirlerinden ayrılmaları gerekli olan iki sözcük mevcuttur. Veled sözcüğü, cinsel ilişki sonucu doğan bir oğlu ifade eder. İsa, kesinlikle bu sözcüğün anlamını içeren şekilde bir oğul değildir. ancak, Arapça dilinde oğul içn kullanılan bir başka sözcük daha vardır; ‘ibn’, bu sözcük daha geniş bir mecazi anlam içinde kullanılabilir. Örneğin, bir yolcudan, bir “yolun oğlu” (ibnnussabil) olarak söz edilir. İsa’dan “Tanrı Oğlu (ibn)” olarak söz etmek, bu geniş anlam ile bir mana ifade eder.

İsa’nın Tanrı Olduğuna İlişkin İddiası

Yehova ya da Yahve (YHWH) Tanrı’nın, kendisine verdiği özel isimdir. Bu isim Eski Antlaşma’da yer alır; Mısır’dan Çıkış 3:14 ayetinde Musa’ya açıklanan isimdir. Tanrı, adını, “BEN BEN’İM” olarak bildirdi. İnsanlar tarafından Tanrı için başka unvanlar da kullanıldı (Yaratılış 18:12 ayetinde Adonay Rab. ya da Yasa’nın Tekrarı 6:14 ayetindeki tanrılar anlamında Elohim). Yehova adı yalnızca tek gerçek Tanrı’yı ifade etmek için kullanılır. Yeho­va’dan başka hiçbir kişiye ya da nesneye tapınılamaz ya da hizmet edilemezdi (Mısır’dan Çıkış 20:5) ve adının ve yüceliğinin bir başkasına verilmemesi gerekirdi. Yeşaya şöyle yazdı: “Her Şeye Egemen Rab diyor ki, ‘İlk ve Son Ben’im. Benden başka Tanrı yoktur” (Yeşaya 44:6 ASV)53. ve “Ben Rab'bim, adım budur. Onurumu bir başkasına, övgülerimi putlara bırakmam” (42:8).

Tüm bunlara rağmen İsa, pek çok kez Yehova olduğunu iddia etti. İsa şöyle dua etti: “Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelik ile şimdi beni yanında yücelt” (Yuhanna 17:5). Ama Eski Antlaşma’nın Yehovası şöyle der: “Yüceliğimi bir başkasına bırakmam” (Yeşaya 42:8). İsa aynı zamanda şu beyanda da bulunur: “İlk ve Son Ben’im!” (Vahiy 1:17) – bu sözler, Yehova’nın Yeşaya 42:8 ayetinde kul­landığı sözler ile aynıdır. İsa şöyle der: “Ben İyi Çoban’ım” (Yuhanna 10:11), ama Eski Antlaşma şu ifadeye yer verir: “Ye­hova çobanımdır” (Mez­mur 23:1). Ayrıca, İsa tüm insanların yargıcı olduğunu ileri sürer (Yuhanna 5:27f; Matta 25:31f.), ama Yoel peygamber Yehova’nın şu sözlerini aktarır: “Çünkü çevredeki bütün ulusları yargılamak için orada olacağım” (Yoel 3:12). Aynı şekilde İsa kendisinden “damat” olarak söz eder (Matta 25:1), Eski Antlaşma da Yeho­va’ya aynı kimliği verir (Yeşaya 62:5; Hoşea 2:16). Mezmur yazarı, “Yehova ışığımızdır” (Mezmur 27:1) beyanında bulunurken, İsa da, “Ben dünyanın Işığıyım” der (Yuhanna 8:12).

İsa’nın, Yehova olduğuna ilişkin ileri sürdüğü en güçlü iddia belki de “İbrahim doğmadan önce, Ben varım” dediği Yuhanna 8:58 ayetlerinde yer almaktadır. Bu sözleri söylerken yalnızca İbrahim’den önceki varlığını ifade etmez, ama aynı zamanda Mısır’dan Çıkış 3:14 ayetindeki “BEN BEN’İM” ifadesi ile eşitliğe sahip olduğunu da söyler. İsa’nın çevresindeki Yahudiler bu sözlerin manasını gayet iyi anladılar ve küfür ettiği iddiasıyla onu taşlamak üzere eğilip yerden taş aldılar (Yuhanna 8:58; 10:31-33). Aynı iddia Markos 14:62 ve Yuhanna 18:5-6 ayetlerinde de görülür.

İsa, diğer başka yollar aracılığıyla da Tanrı ile eşit olduğunu iddia etti. Bunlardan biri, kendisinin Tanrı’nın yetkisine sahip olduğunu ileri sürmesiydi. İsa bir felçliye şöyle dedi: “Oğlum, günahların bağışlandı” (Markos 2:5).Yazıcılar haklı olarak şu karşılığı verdiler: “Günahları Tanrı’dan başka kim bağışlayabilir ki?” Bu nedenle, bu iddiasının boş bir övünme olmadığını kanıtlamak için İsa adamı iyileştirdi, aynı zamanda günahları bağışlamak konusunda söylemiş olduklarının gerçek olduğunu da doğrudan bir kanıt ile göstermiş oldu.

İsa’nın, sahip olduğunu iddia ettiği bir başka yetki de, ölüleri diriltmek ve yargılamaktı: “Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlunun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler” (Yuhanna 5: 25, 29). Eklediği şu sözleri ile söyledikleri hakkındaki tüm kuşkuları uzaklaştırdı, “Baba nasıl ölüleri diriltip onlara yaşam veriyorsa, Oğul da dilediği kimselere yaşam verir” (ayet 21). Ama Eski Antlaşma yal­nızca Tanrı’nın yaşam verdiğini net bir şekilde öğretir (1. Samuel 2:6; Yasa’nın Tekrarı 32:39) ve yine yalnızca Tanrı’nın ölüleri dirilttiğini belirtir (Mezmur 2:7) ve Tanrı’nın tek yargıç olduğunu ifade eder (Yoel 3:12; Yasa’nın Tekrarı 32:35). İsa, yalnızca Tanrı’nın sahip olduğu güçleri cesur bir şekilde kendine mal etti.

İsa aynı zamanda Tanrı gibi yüceltilmesi gerektiğini de ileri sürdü. Ve şöyle dedi: “Öyle ki, herkes Baba’yı onurlandırdığı gibi, Oğul’u da onurlandırsın. Oğul’u onurlandırmayan, O’nu gönderen Baba’yı da onurlandırmaz” (ayet 23). O’nu dinleyen Yahudiler’e göre hiç kimse Tanrı ile kendisini bu şekilde eşit kılan bir iddia ileri sürmemeliydi ve bu yüzden ellerine tekrar taşlar aldılar (Yuhanna 5:18).

İsa’nın Mesih olduğunu Kuran da kabul eder (5:14, 75). Ancak, Eski Antlaşma gelecek olan Mesih’in Tanrı’nın Kendisi olacağını öğretir. Bu nedenle, İsa sözü edilen Mesih olduğunu ileri sürdüğü zaman, aynı zamanda Tanrı olduğunu da söylemiş oluyordu. Örneğin, peygamber Yeşaya, 9:6 ayetinde Mesih’i, “Kadir Tanrı” olarak adlandırır. Mezmur yazarı, Mesih hakkında şunları yazar: “Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır” (Mezmur 45:6; İbraniler 1:8). Mezmur 110:1 Baba ve Oğul arasındaki bir konuşmayı kaydeder: “RAB (Adonay) efendime: ‘Ben düşmanlarını ayaklarının altına serinceye kadar sağımda otur’ diyor.” İsa, bu bölümü Matta 22:43-44 ayetlerinde kendisine uyarladı. Daniel kitabının 7. bölümündeki Mesih ile ilgili büyük peygamberlik ayetinde, İnsanoğlu, “eskiden beri var Olan” sözleri ile adlandırılır (ayet 22), bu ad Baba Tanrı ile ilgili aynı bölümde iki kez kullanılır (ayetler 9, 13). İsa aynı zamanda başkâhinin önünde yargılanırken de Mesih olduğunu söyledi. Kendisine, “Yüce Olan’ın (Mübarek’in-Tan­rı’nın) Oğlu Mesih sen misin?” diye sorulduğu zaman, İsa şu yanıtı verdi: “Benim. Ve sizler, İnsanoğlu’nun Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları ile geldiğini göreceksiniz.” Bunun üzerine başkâhin giysilerini yırtarak, ‘Artık tanıklara ne ihtiyacımız var? Küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?’ dedi” (Markos 14:61-64). İsa, Mesih olduğunu iddia ederken, hiç kuşkusuz aynı zamanda Tanrı olduğunu da iddia etmiş oluyordu (aynı zamanda bakınız, Luka 24:27; Matta 26:54).

Eski Antlaşma Tanrı’dan başka hiç kimseye tapınılmaması gerektiğini belirtir ve bu tür bir tapınmayı yasaklar (Mısır’dan Çıkış 20: 1-4; Yasa’nın Tekrarı 5:6-9). Yeni Antlaşma, bu konuda aynı düşünceye sahiptir, meleklerin yaptığı gibi (Vahiy 22:8-9) insanların da tapınmayı reddettiğini gösterir (Elçilerin İşleri 14:15). Ama İsa pek çok kez, Tanrı olduğunu destekleyen bir şekilde kendisine tapınılmasını kabul etti. İyileştirdiği bir cüzamlı ona tapındı (Matta 8:2) ve ondan bir ricada bulunan bir önder ayaklarının dibinde onun önünde diz çöktü (Matta 9:18). İsa, fırtınayı dindirdikten sonra, “teknedekiler, ‘Sen gerçekten Tanrı’nın Oğlu’sun’ diyerek O’na tapındılar” (Matta 14:33). Kenanlı kadınlardan oluşan bir grup (Matta 15:25), Yakup ve Yuhanna’nın annesi (Matta 20:20), Gerasalı kötü ruha tutulmuş bir adam (Markos 5:6), hepsi de İsa’ya tapındılar ve İsa onları tek bir kelime ile dahi azarlamadı. Ama Mesih aynı zamanda bazı durumlarda tapınmayı temin dahi etti. Örneğin, Tomas, dirildiği Mesih’i gördüğü zaman O’na “Rabbim ve Tanrım” dedi (Yuhanna 20:28). Böyle bir davranışta bulunabilecek tek kişi, yalnızca kendisinin Tanrı olduğunu ciddi şekilde düşünen bir kişi olabilirdi.

İsa aynı zamanda Tanrı’nın sözleri ile kendi sözlerini eşit tuttu. “Atalarımıza... dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki” (Matta 5:21-22) sözleri İsa tarafından pek çok kez tekrarlanan sözlerdir. “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle, gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin” (Matta 28:18-19). Tanrı, On Buyruğu, Musa’ya vermişti, ama İsa şöyle dedi, “Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin” (Yuhanna 13:34). Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da nokta bile yok olmayacak” (Matta 5:18). Ama daha sonra İsa kendi sözleri hakkında şu beyanda bulundu, “Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır” (Matta 24:35). İsa, kendisini reddeden kişiler hakkında şu sözleri söyledi: “Beni reddeden ve sözlerimi kabul etmeyen kişiyi yargılayacak biri var. O kişiyi son günde yargılayacak olan, söylediğim sözdür” (Yuhanna 12:48). İsa’nın, Tanrı’nın, Eski Antlaşma’daki beyanları ile kendi söylediği sözlerin eşit yetkiye sahip olmasını beklediği kuşku götürmez bir gerçektir.

İsa, insanlardan yalnızca kendisine inanmalarını ve buyruklarını yerine getirmelerini istemedi, insanlardan aynı zamanda kendi adı ile dua etmelerini de istedi. “Benim adım ile dilediğiniz her şeyi yapacağım. Benim adım ile benden ne dilerseniz yapacağım” (Yu­hanna 14:13-14). “Eğer bende kalırsanız, ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir” (Yuhanna 15:7). Hatta İsa, “Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez” diyerek ısrar dahi etti (Yuhanna 14:6). Öğrenciler O’nun bu sözlerine karşılık olarak yalnızca İsa’nın adı ile dua etmek ile kalmadılar (1. Ko­rintliler 5:4), ama aynı zamanda O’na Mesih olarak da dua ettiler (Elçilerin İşleri 7:59). İsa, adının hem Tanrı’nın önünde hem de dua ederken Tanrı olarak belirtilmesi konusunda kesin kararlıydı.

İsa’nın, Tanrı olduğunu iddia ettiği bu pek çok aşikâr durum göz önüne alındığı zaman, Müjdeleri bilen ve taraf tutmayan herhangi bir gözlemcinin farkına varması gereken şudur: İddianın doğruluğunu kabul etsin ya da etmesin, Nasıralı İsa, beden alan Tanrı olduğunu gerçekten iddia etmiştir. Yani, Eski Antlaşma’nın Yeho­vası ile aynı kişi olduğunu ileri sürmüştür.

İsa’nın, kendisi hakkındaki iddiasına ek olarak, öğrencileri aynı zamanda O’nun Tanrı olduğuna ilişkin iddiasını da kabul ettiler. Ve bu iddiayı kabul ettiklerini pek çok şekilde gösterdiler.

Efendileri ile aynı fikirde olan İsa’nın elçileri O’nu, “İlk ve Son” olarak adlandırdılar (Vahiy 1:17; 2:8; 22:13), İsa, “gerçek ışık” (Yuhanna 1:9), onların “kaya”sı ya da “köşe taşı” idi (1. Korintliler 10:4; 1. Petrus 2:6-8; Mezmur 18:2; 95:1), İsa aynı zamanda “damat” (Efesliler 5:28-33; Vahiy 21:2), “baş Çoban” (1. Petrus 5:4), ve “büyük Çoban” (İbraniler 13:20) idi. Eski Antlaşma’da “fidye ile kurtaran”ın (Hoşea 13:14; Mezmur 130:7) rolü, Yeni Antlaşma’da İsa’ya verildi (Titus 2:13; Vahiy 5:9). İsa, günahları bağışlatan ve (Elçilerin İşleri 5:31; Koloseliler 3:13; Yeremya 31:34; Mezmur 130:4) ve dünyanın kurtarıcısı (Yuhanna 4:42; Yeşaya 43:3) olarak da kabul edilir. Elçiler aynı zamanda şunu da öğrettiler, “İsa Mesih, diriler ile ölüleri yargılayacaktır” (2. Timo­teos 4:1). Tüm bu unvanlar Eski Antlaşma’da Yehova’ya, Yeni Antlaşma’da ise İsa’ya verilir.

Yeni Antlaşma İsa’nın İmmanuel (Tanrı bizimledir) olduğu sonucuna varan, Yeşaya 7:14 ayetindeki Mesih ile ilgili ön bildiriye işaret eden bir bölüm ile başlar. “Mesih” unvanı İbranice dilindeki “Mesih” (Meshedilmiş Olan) adı ile aynı anlamı taşır. Zekeriya 12:10 ayetinde Yehova şöyle der: “Bana, yani deştiklerine bakacaklar.” Ama Yeni Antlaşma yazarları bu bölümü iki kez İsa’ya uyarlarlar (Yuhanna 19:37; Vahiy 1:7).

Bu uyarlama ile işaret ettikleri, İsa’nın çarmıha gerilişidir. Pavlus, Yeşaya’nın mesajını şöyle yorumlar: “Çünkü Tanrı benim, başkası yoktur… Her diz önümde çökecek, her dil bana ant içecek”, (Yeşaya 45:22-23) ve aynı sözleri Rabbi için uyarlar, “İsa’nın adı anıldığı zaman, gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil Baba Tanrı’nın yüceltilmesi için İsa Mesih’in Rab olduğunu açıkça söylesin” (Filipililer 2:10). Bu ifadenin taşıdığı imalar güçlüdürler, çünkü Pavlus tüm yaratılmış varlıkların İsa’yı hem Mesih hem de Yehova (Rab) olarak çağıracaklarını söyler.

Bazı şeyleri yalnızca Tanrı yapabilir, ama bu şeyler İsa’nın öğrencileri tarafından İsa’ya atfedilirler. İsa’nın ölüleri diriltebildiği (Yuhanna 5, 11) ve günahları bağışladığı (Elçilerin İşleri 5:31; 13:38) söylenir. Ayrıca, evrenin yaratılmasında öncelikli aracı İsa olmuştur (Yuhanna 1:2; Koloseliler 1:16) ve evrenin varlığını sürdüren yine O’dur (Koloseliler 1:17). Her şeyi Yaratan’ın yalnızca Tanrı olduğu kesinlikle söylenebilir, ama öğrencileri, bu gücün İsa’ya ait olduğunu ileri sürerler.

Öğrencilerin İsa’nın adını duanın aracısı ve kabul edicisi olarak kullandıkları belirtilmiştir (1. Korintliler 5:4; Elçilerin İşleri 7:59). Dualarda ve kutsamalarda İsa’nın adı genellikle Tanrı’nın adı ile birlikte kullanılır, “Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten sizlere lütuf ve esenlik olsun” (Galatyalılar 1:3; Efesliler 1:2). İsa’nın adı Üçlü Birlik adları kullanılırken Tanrı’nın adı ile eşit şekilde kullanılarak görünür. “Gidin, onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adı ile vaftiz edin” buyruğu (Matta 28:19,) örneğinde bu kullanım açıkça görünmektedir. Üçlü birlik adlarındaki bu kullanım 2. Ko­rintliler kitabının sonunda da ortaya çıkar, “Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi, ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle olsun” (13:14). Eğer yalnızca tek bir Tanrı var ise, o zaman doğaları itibarıyla eşit tutulmaları gerekir.

Tomas, İsa’nın yaralarını gördü ve şöyle dedi: “Rabbim ve Tanrım!” (Yuhanna 20:28). Pavlus, İsa’dan, “Tanrı’nın bütün doluluğu bedence Mesih’te bulunuyor” diyerek söz eder (Koloseliler 2:9). Titus kitabında İsa şöyle adlandırılır: “Ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih” (2:13) ve İbraniler kitabının yazarı, ona, “Ey Tanrı, tahtın sonsuzluklar boyunca kalıcıdır” ifadesi ile hitap eder (1:8). Pavlus, Mesih var olmadan önce, O’nun gerçekten insan olduğuna açıkça işaret eden bir ifade olan “insan biçiminde” sözlerini kullanır, ve “Tanrı özüne sahip olduğu halde ululuğunu bir kenara bıraktı” der (Filipililer 2:5-8). Birbirine paralel olan terimlerin ortaya koyduğu gerçek şudur: Eğer İsa tam olarak bir insan oldu ise, o zaman aynı zamanda tam olarak da Tanrı idi. Koloseliler 1:15 ayetinde kullanılan “Tanrı’nın görünümü” ifadesi Tanrı’nın kendisinin görünmesi anlamında kullanılır. Bu tanım, İbraniler kitabında yer alan şu ifadede güçlendirilir, “Oğul Tanrı yüceliğinin parıltısı, O’nun varlığının öz görünümüdür. Güçlü sözü ile her şeyi devam ettirir” (İbraniler 1:3). Aynı zamanda Yuhanna Müjdesi’nin ilk sözleri de şöyledir: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı ile birlikteydi ve Söz (İSA) Tanrıydı” (Yuhanna 1:1, vurgu bize aittir).

Öğrencileri, İsa’nın yalnızca bir insandan daha fazlası olduğuna inanmakla kalmadılar, O’nun melekler dahil olmak üzere yaratılmış olan herhangi bir varlıktan çok daha büyük olduğuna inandılar. Pavlus, İsa hakkında şunları yazar: “Tanrı, O’nu bütün yönetimlerin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin, yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı” (Efesliler 1:21). Kötü ruhlar, O kendilerine buyruk verdiği zaman boyun eğdiler (Matta 8:32) ve kendilerine tapınılmasını reddeden meleklerin bile O’na tapındıkları görüldü (Vahiy 22:8-9). İbraniler kitabının yazarı, şu sözleri ile Mesih’in melekler üzerinde sahip olduğu üstünlüğe ilişkin tam bir kanıt sunar: “Çünkü Tanrı, meleklerin herhangi birine ‘Sen benim Oğlumsun, bugün ben sana Baba oldum’ demiş midir? Yine Tanrı ilk doğanı dünyaya gönderirken diyor ki, ‘Tanrı’nın bütün melekleri O’na tapınsın’ (İbraniler 1:5-6). Mesih’in asla bir melek olmadığı, ama meleklerin tapındığı Tanrı olduğuna ilişkin bundan daha açık ve net bir öğretiş olamazdı.

Özetleyecek olursak, hem İsa’nın kendisinin hem de O’nu en yakından tanıyanların İsa’nın Tanrı olduğunu iddia ettiğine ve O’nun izleyicilerinin bu iddiasının doğru ve gerçek olduğuna inandıklarına dair çok sayıda tanıklık mevcuttur. Nasıralı marangoza yalnızca Tanrı’ya uygulanabilecek olan eşsiz unvanlar, güçler, ayrıcalıklar, yetkiler ve eylemler atfettiler. Durum bu olsun olmasın, onların buna ve İsa’nın kendi hakkında öğrettiklerine inandıkları konusunda hiçbir kuşku yoktur. C. S. Lewis’in Mesih’in iddialarındaki cesaret ile yüz yüze gelerek doğru bir şekilde gözlemlediği gibi, bizler, farklı seçenekler ile karşı karşıyayızdır:

Ben burada, insanların genellikle O’nun hakkında söyledikleri gerçekten akılsızca şeyler söylenmesin diye insanları hataya düşmekten korumaya çalışıyorum. Örneğin, herhangi birinin şu sözleri söylemesine engel olmayı arzu ediyorum: “İsa’yı büyük bir ahlak öğretmeni olarak kabul etmeye hazırım, ama O’nun, Tanrı olduğu iddiasını kabul etmiyorum.” Bu ifade, söylemememiz gereken şeylerden biridir. Yalızca insan olan ve İsa’nın söylediği türde sözler söyleyen biri, büyük bir ahlak öğretmeni olamazdı. Ancak aklını yitirmiş biri olabilirdi –sıcak suya kırılıp pişirilmiş yumurta olduğunu söyleyen bir kişi ile aynı seviyedeki birinden farkı olmazdı– ya da böyle biri Cehennemin Şeytan’ı dahi olabilirdi.54.

İsa’nın Tanrı Olduğuna Dair Mucizevi Peygamberlik Onayı

İsa’nın ve öğrencilerinin, İsa’nın beden alan Tanrı olduğu ile ilgili iddialar ileri sürdüklerini söylemeleri, O’nun Tanrı olduğunu kanıtlamak için yeterli değildir. Asıl önemli olan, bu iddiaların gerçek olup olmadığına dair herhangi bir haklı neden bulunup bulunmadığıdır. İsa, Tanrı olduğunu iddia ederken, bu iddialarını desteklemek için ne tür bir kanıt sundu? Bu sorunun yanıtı şudur: İsa iddiaları ile ilgili, onları onaylayan eşsiz ve tekrarlanan sayıda doğaüstü onaylar sürdü. Kutsal Kitap’a ait dönemlerde Muhammed bu doğaüstü onayları gerçek bir peygamber olmanın belirtisi olarak kabul etti (bakınız, 2:92, 210, 248). Bu delil ile ilgili yürütülen mantık şu şekilde devam eder:

  1. Bir mucize, kendisi ile bağlantısı olan gerçek iddiasını onaylayan bir Tanrı eylemidir.
  2. İsa, Tanrı olduğu hakkındaki iddiasını onaylamak için mucizevi kanıtın eşsiz ve çok sayıda örneğini sundu:
    1. İsa, peygamberlikleri yerine getirdi.
    2. İsa’nın yaşamı günahsızdı ve mucizeler yaptı ve
    3. Ölümden dirildi.
  3. Bu nedenle, İsa’nın eşsiz mucizeleri O’nun Tanrı olduğunu onaylar.

Eski Antlaşma’da Mesih ile ilgili olarak düzinelerce ön bildiri niteliğinde peygamberlikler mevcuttu. Aşağıda, yüzlerce yıl önce İsa hakkında yazılmış olan ön bildirilere yer verilmiştir. Bu ön bildiriler üzerinde düşünmenizi öneriyoruz:

  1. Bir kadından doğdu (Yaratılış 3:15; Galatyalılar 4:4);
  2. Bir bakireden doğdu (Yeşaya 7:14; Matta 1:21f);
  3. İ.Ö. 444 yılında Yeruşalim kentinin yeniden bina edilmesi için yapılan duyurudan 483 yıl sonra “kesilecek” (ölecek) (Daniel 9:24f);55.
  4. İbrahim’in tohumu (Yaratılış 12:1-3 ve 22:18; Matta 1:1 ve Galatyalılar 3:16);
  5. Yahuda soyundan gelecek (Yaratılış 49:10; Luka 3:23, 33 ve İbraniler 7:14);
  6. Davud’un evi (2. Samuel 7:12f; Matta 1:1);
  7. Beytlehem’de doğdu (Mika 5:2; Matta 2:1 ve Luka 2:47);
  8. Kutsal Ruh tarafından meshedildi (Yeşaya 11:2; Matta 3:16-17);
  9. Rab’bin elçisi tarafından ilan edildi (Yeşaya 40:3; ve Malaki 3:1; Matta 3:1-2);
  10. İsa mucizeler yapacaktı (Yeşaya 35: 5-6; Matta 9:35);
  11. Tapınağı temizleyecekti (Malaki 3:1; Matta 21:12f);
  12. Yahudiler tarafından reddedilecekti (Mezmur 118:22; 1. Pet­rus 2:7);
  13. Aşağıdaki şıklarda belirtilen şekillerde aşağılanarak ölecekti (Mezmur 22 ve Yeşaya 53; Matta 9:35);
    1. kendi halkı tarafından reddedilme (Yeşaya 53:3; Yuhanna 1:10-11; 7:5, 48);
    2. kendisini suçlayanların önünde ağzını açmadı (Yeşaya 53:7; Matta 27:12-19);
    3. onunla alay edildi (Mezmur 22:7-8); Matta 27:31);
    4. elleri ve ayakları delindi (Mezmur 22:16; Luka 23:33);
    5. haydutların ortasında öldü (Yeşaya 53:12; Matta 27:44);
    6. kendisine zulmedenler için dua etti (Yeşaya 53:12; Luka 23:43);
    7. böğrü delindi (Zekeriya 12:10; Yuhanna 19:34);
    8. zengin bir adamın mezarına gömüldü (Yeşaya 53:9; Matta 27: 57-60);
    9. giysileri için zar atıldı (Mezmur 22:18; Yuhanna 19:23-24);
  14. Ölümden dirilecekti (Mezmur 2:7 ve 16:10; Elçilerin İşleri 2:31 ve Markos 16:6);
  15. Göğe yükseltildi (Mezmur 68:8; Elçilerin İşleri 1:9);
  16. Baba’nın sağında oturdu (Mezmur 110:1; İbraniler 1:39.

Bu peygamberliklerin Mesih’in doğumundan yüzlerce yıl önce yazılmış olduklarının farkında olmak çok önemlidir.

Ayrıca, Kuran’da belirtilen peygamberliklerden farklı olarak (bakınız Bölüm 9), Mesih’in kesin zamanına, geleceği soya (Yahuda), soyağacına (Davut), doğacağı kente (Beytlehem) işaret eden Kutsal Kitap’taki ön bildirilerin özel doğasına dikkat edin. Tüm bunlara ek olarak en özgür eleştirmenler dahi peygamberlik kitaplarının en az Mesih’ten dört yüzyıl ve İ.Ö. yaklaşık 165 yılında yazılmış olan Daniel kitabından önce tamamlandıklarını kabul ederler. Bu kitapların çoğuna daha erken bir tarih vermek (Mezmurların bazıları ve daha önceki peygamberler İ.Ö. sekizinci ve dokuzuncu yüzyılların tarihlerini taşırlar) için yeterli kanıt mevcut olmasına rağmen, böyle yapmak çok az bir fark oluşturacaktır. Gelecekte yer alan iki yüzyıl için net, tekrarlanan ve kesin ön bildiriler yapmak insan için mümkün değildir. Ama Tanrı her şeyi bilir ve geleceği önceden bildirmek onun için zor değildir. Bu nedenle, eleştirmenler tarafından Eski Antlaşma için verilen geç tarih kullanıldığı zaman bile, bu peygamberliklerin Tanrı’ya inanan bir evrende bile yerine gelmeleri mucizevi bir durumdur ve İsa’nın, Mesih olduğuna ilişkin tanrısal bir onaya işaret eder.

Bazı kişiler burada yalnızca doğaüstü ön bildiriler gibi görünen şeyler için dağla bir açıklamanın mevcut olduğunu ileri sürdüler. Açıklamaların biri, peygamberliklerin bir rastlantı sonucu İsa’da yerine gelmiş olduklarıdır. Başka bir deyişle, İsa tesadüfen doğru yerde doğru zamanda bulunmuştur. Ama mucizeler içeren peygamberlikler hakkında ne söylememiz gerekir? İsa’nın, kör adamın görmesini sağlaması yalnızca tesadüf müydü? Yine İsa, ölümden yalnızca rastlantı sonucu mu dirildi? Tüm bu olayların yalnızca rastlantısal olmaları çok zor gibi görünmektedir. Söylediğimiz gibi, eğer evreni kontrol eden bir Tanrı mevcut ise, o zaman rastlantıdan söz edilemez. Ayrıca, tüm bu olayların tek bir kişinin yaşamında bir araya gelmiş olması imkansızdır. Matematikçiler56. 16 ön bildirinin tek bir kişinin yaşamında yerine gelme olasılığının 1045 de 1 olduğunu hesaplamışlardır. Eğer bu ön bildirilerin sayısını kırk sekize yükseltecek olursak, olasılık 10157 de 1 haline gelir. Bizim için böylesine yüksek sayıdaki bir rakamı algılamak neredeyse imkansızdır.

Ama bu teoriyi geçersiz kılan yalnızca mantığa dayalı bir olasılık dışı durum değildir; bu teori ahlaksal açıdan inanılmazdır; Gücü her şeye yeten ve her şeyi bilen bir Tanrı, bir kişi yalnızca doğru yerde doğru zamanda bulunduğu için peygamberlikleri ile ilgili yaptığı tüm planların mahvedilmesine, her şeyin kontrolden çıkmasına izin vermez. Tanrı yalan söyleyemez, ya da sözünden dönemez (İbraniler 6:18). Bu nedenle, Tanrı’nın, peygamberlik vaatlerinin rastlantılar tarafından engellenmesine izin vermeyeceği sonucuna varmamız gerekir. Tüm kanıtlar, Mesih ile ilgili peygamberliklerin Tanrı’nın istediği şekilde İsa’da yerine geldiğine işaret eder. İsa, Tanrı’nın belirtileri tarafından onaylanan Tanrı’nın adamıydı. Kısaca, eğer Tanrı, ön bildirileri Mesih’in yaşamında yerine gelmeleri için verdiyse, o zaman bu ön bildirilerin başka birinin yaşamında yerine gelmelerine izin vermezdi. Gerçeğin Tanrısı, bir yalanın gerçekmiş gibi onaylanmasına izin vermezdi.

İsa’nın Mucizevi ve Günahsız Yaşamının Kanıtı

Mesih’in yaşamının doğası O’nun, Tanrı olduğuna ilişkin iddiasını ortaya koyar. Gerçekten günahsız bir yaşam sürmek, herhangi bir insani varlık için önemli bir başarı olurdu, ama birinin Tanrı olduğunu iddia etmesi ve bu iddianın kanıtı olarak günahsız bir yaşam sürmesi, farklı bir konudur. Muhammed hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunmadı.57. İsa’ya düşman olan kişilerden bazıları, O’na karşı sahte suçlamalarda bulundular, ama İsa’yı yargılayan Pila­tus’un verdiği hüküm, tarihin hükmü olmuştur: “Bu adamda hiçbir suç görmüyorum” (Luka 23:4). Çarmıhın yanında duran ve olayları gören bir yüzbaşı, “Bu adam gerçekten doğru biriydi” (Luka 23:47) diyerek Pilatus’un düşüncesini paylaştı, ve İsa’nın yanında çarmıha gerilmiş olan iki suçludan biri, “Bu adam hiçbir kötülük yapmadı” dedi (Luka 23:41). Ama bu konudaki gerçeğin kanıtlanması İsa’ya en yakın olan kişilerin O’nun hakkında söylediklerinin incelenmesi ile mümkündür. İsa’nın öğrencileri birkaç yıl boyunca O’nun çok yakınında bulundular, O’nunla yaşadılar ve O’nunla çalıştılar. Ve O’nun hakkındaki düşünceleri hiçbir zaman değişmedi, her zaman aynı kaldı. Petrus, Mesih’ten, “kusursuz ve lekesiz bir kuzu” (1. Petrus 1:19) olarak söz etti ve bu sözlerine şunları ekledi: “O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı” (2:2). Yuhanna O’nu, “adil olan İsa Mesih” (1. Yuhanna 2:1; 3:7)) olarak adlandırdı. Pav­lus, ilk kilisenin, “günahı bilmeyen” (2. Ko­rintliler 5:21) Mesih’e duyduğu ortak inancı ifade etti. Ve İbraniler kitabının yazarı, İsa’nın bir insan olarak denendiğini ve “günah işlemediğini” (4:15) söyler. İsa’nın kendisi, bir gün O’nu suçlayan kişilere şu sözleri ile meydan okudu: “Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir?” (Yuhanna 8:46), ama hiç kimse O’nda hiçbir suç bulamadı. İsa, bir kişinin, düşmanından intikam almasını yasakladı (Matta 5:38-42) ve Muhammed’den farklı olarak, İsa mesajını yaymak için hiçbir zaman kılıç kullanmadı (Matta 26:52). Durum böyle olduğu için, Mesih’in kusursuz ve günahsız karakteri O’nun iddiasının gerçek olduğuna ilişkin çifte tanıklıkta bulunur. Bu günahsız karakteri, O’nun söylediklerini destekleyen kanıt sağlar, ama aynı zamanda bize, Tanrı olduğunu söylediği zaman yalan söylemediği konusunda da güvence verir.

İsa’nın yaşamının ahlaki görünümlerinin yanı sıra İsa’nın hizmetinin mucizevi doğası da gözlerimizin önündedir. Müslümanlar bile bu mucizevi doğayı kabul ederler ve bu doğanın bir peygamberlik iddiasını tanrısal bir biçimde onaylayan yeterlilikte olduğuna inanırlar. Ancak İsa, benzeri görülmemiş pek çok mucize yaptı. Suyu şaraba çevirdi (Yuhanna 2:7f.), suyun üzerinde yürüdü (Matta 14:25), ekmeği çoğalttı (Yuhanna 6:11f.), körlerin gözlerini açtı (Yuhanna 9:7f.), kötürümleri yürüttü (Markos 2:3f.), cinleri kovdu (Markos 3:11f.), çok sayıdaki her tür hastalığı iyileştirdi (Matta 9:35), iyileştirdiği bu hastalıklara cüzam da dahildi (Markos 1:41-42), ve hatta pek çok kez ölüleri tekrar yaşama döndürerek diriltti (Yuhanna 11:43-44; Luka 7:11-15; Markos 5:35f.). Kendisine Mesih olup olmadığı sorulduğu zaman, İsa, iddiasını destekleyen mucizelerini şu sözleri ile kanıt olarak kullandı, “Gidin, işitip gördüklerinizi Yahya’ya bildirin. Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor ve ölüler diriliyor” (Matta 11:4-5). Mucizelerin böyle özel bir şekilde bol olmaları Mesih’in gelmiş olduğuna dair özel bir belirtiydi (Yeşaya 35:5-6). Hatta Yahudi önderlerden biri olan Nikodemus bile şöyle dedi: “Rabbi, senin Tanrı’dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz Çünkü tanrı kendisi ile olmadıkça, kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz” (Yuhanna 3:2). Birinci yüzyılda yaşayan bir Yahudi için Mesih’in yaptığı türdeki mucizeler, Tanrı’nın, mucizeleri yapan bu kişinin mesajını onayladığını gösteren aşikâr belirtilerdi. Ama İsa’nın konumunda, verilen bu mesajın bir bölümü O’nun beden alan Tanrı olduğunu da kapsıyordu. Böylelikle, İsa’nın yaptığı mucizeler, O’nun Tanrı olduğu iddiasını gerçekten doğrularlar.

İsa’nın Mucizevi Dirilişi

İsa’nın Tanrı olduğuna dair iddiasını destekleyen kanıtın üçüncü çizgisi, tüm diğerleri arasındaki en büyüğüdür. Bu çizgi, diğer başka hiçbir din tarafından iddia edilmemiştir ve bu iddiayı onaylamak için başka hiçbir mucize, böylesine çok sayıda tarihi kanıta sahip değildir. İsa Mesih, üçüncü günde öldüğü aynı fiziksel beden ile ölümden dirildi, ama şimdi bu beden değişikti. Dirilmiş olan bu fiziksel bedende İsa kırk günden fazla süren bir dönem içinde, on iki farklı yerde beş yüzden fazla öğrencisine göründü ve onlar ile konuştu. Aşağıdaki çizelgede özetlenen, üstünlüğü kesin kanıtlar üzerinde düşünün:

MESİH’İN GÖRÜNDÜĞÜ ON İKİ OLAYIN SIRALAMASI
  KİŞİLER GÖRDÜ DUYDU DOKUNDU DİĞER KANIT
1. Meryem (Yuhanna 20:10-18) X X X Boş mezar
2. Meryem & Kadınlar (Matta 28:1-10) X X X Boş mezar
3. Petrus (1. Korintliler 15:5) X X   Boş mezar, Giysiler
4. İki Öğrenci (Luka 24:13-35) X X   O’nunla yemek yediler
5. On Elçi (Luka 24:36-49; Yuhanna 20:19-23) X X X** Yaraları gördü, Yemek yedi
6. On Bir Elçi (Yuhanna 20:24-31) X X X** Yaraları gördü
7. Yedi Elçi (Yuhanna 21) X X   Yemek yedi
8. Tüm Elçiler (Matta 28:16-20; Markos 16:14-18) X X    
9. Beş Yüz Kardeş (1. Korintliler 15:6) X X*    
10. Yakup (1. Korintliler 15:7) X X*    
11. Tüm Elçiler X X*   O’nunla yemek yedi
12. Pavlus (Elç. İşleri 9:1-9; 1. Korintliler 15:8) X X    
  * İma edilen        
  ** Dokunmaları için kendisini sundu        

İsa’nın bu görünümlerinin doğası, kapsamı ve zamanları İsa’nın öldüğü bedendeki sayıca aynı et ve kemikler ile gerçekten dirildiğine ilişkin kuşkuların hepsini yok eder. O’nun kırk günlük bir zaman dönemi içinde on iki farklı yerde beş yüzden fazla sayıda kişiye göründüğüne (Elçilerin İşleri 1:3) dikkat edin. Her göründüğü zaman gören kişinin doğal duyuları ile görüldü ve işitildi. Dört farklı olayda, ya kendisine dokunuldu ya da O, görenlerden kendisine dokunmalarını istedi. İki olayda kendisine fiziksel eller ile dokunulduğu kesindi. Bazı kişiler O’nun boş mezarını dört kez gördüler ve O iki kez onlara çarmıhta aldığı yaralarını gösterdi. Mezardan bedeni ile dirildiğini kanıtlamak için mümkün olan her imkanı birebir denedi. Eski çağdaki hiçbir olay, İsa’nın dirilişini doğrulayan tanıkların sayısı kadar çok sayıda tanıklığa sahip değildir.

Mesih’in dirilişi hakkındaki en şaşırtıcı şey, hem Eski Antlaşma’nın hem de İsa’nın kendisinin ölümden dirileceğini önceden bildirmiş olduğu gerçeğidir. Bu durum, Mesih’in dirilişinin kanıtsal değerini eşsiz bir biçimde ön plana çıkarır.

Yahudi peygamberler dirilişi hem belirgin ifadeler ile hem de mantıksal tümdengelim aracılığı ile önceden bildirdiler. Öncelikle belirtmemiz gereken, elçilerin Eski Antlaşma’dan alıntı yaparak Mesih’in dirilişine uyarladıkları özel bölümlerin mevcut olduğudur. Petrus şöyle der: “Davut’un öldüğünü ve gömüldüğünü bildiğimize göre, söylediği şu sözleri ile Mesih’ten söz etmiş olması gerekir: “Sen beni ölüler diyarına terk etmezsin, sadık kulunun çürümesine izin vermezsin” (Mezmur 16:8-11; Elçilerin işleri 2:25-31 ayetlerinde aynı ifadenin aktarması yapılmıştır). Pavlus, “Yahudi sinagoglarında onlarla Kutsal Yazılar üzerinde tartışırken, Mesih’in acı çekip ölümden dirilmesi gerektiğine dair açıklamalarda bulunup kanıtlar gösterirken” (Elçilerin İşleri 17:2-3), bu gibi bölümleri kullandığına dair kuşku yoktur.

Eski Antlaşma, aynı zamanda dirilişi mantıksal tümdengelim aracılığı ile öğretir. Mesih’in ölmesi gerektiğine dair açık ve kesin öğretiş mevcuttur (Yeşaya 53: Mezmur 22) ve aynı zamanda Yeruşa­lim’de sonsuza kadar sürecek olan bir egemenlik süreceği (Yeşaya 9:6; Daniel 2:44; Zekeriya 13:1) de aşikâr bir şekilde ifade edilmiştir. Ölen Mesih sonsuza kadar egemenlik sürmek üzere ölümden dirilmediği takdirde bu iki öğretişi bir araya getirip uzlaştırmak için hiçbir tutarlı yol bulunmamaktadır.58. İsa, egemenlik kurmaya başlayamadan önce öldü. Ancak İsa dirildiği takdirde Mesih’in egemenliği ile ilgili peygamberlikler yerine gelebilirdi.

İsa, aynı zamanda pek çok olayda ölümden dirileceğini de önceden bildirdi. Hizmetine başladığı ilk günlerde bile öleceğine dair bilgi verdi: “Bu tapınağı bedenimi. yıkın, üç günde onu yeniden kuracağım” (Yuhanna 2:19-21). Daha sonra Mata 12:40 ayetinde şöyle dedi: “Yunus nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında kalacaktır.” O’nun mucizelerini görmüş olan ama hala inat ederek inanmayanlara hitap ederek sık sık şöyle derdi: “Kötü ve vefasız kuşak bir belirti istiyor! Ama ona peygamber Yunus’un belirtisinden başka bir belirti gösterilmeyecektir” (Matta 12:39; 16:4). Petrus’un itirafından sonra İsa, “İnsanoğlu’nun çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı” (Markos 8:31) ve o andan ölümüne kadar geçen zaman içinde bu söyledikleri öğretişinin ana bölümü haline geldi (Markos 14:58; Matta 27:63). Ayrıca, İsa, kendisini ölümden dirilteceğini de kendi yaşamı hakkındaki şu sözleri ile ifade etti: “Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de geri almaya da yetkim var” (Yuhanna 10:18)59.

Kısaca özetleyecek olursak, İsa Tanrı olduğunu iddia etti ve Tanrı olduğunu kanıtladı. İsa, Tanrı olduğunu, önceden vaki olmamış üç tane mucizenin birbirine yaklaşması aracılığı ile kanıtladı. Bu doğaüstü olayların birbirlerine olan eşsiz yaklaşımları O’nun yalnızca beden alan Tanrı olduğu iddiasını onaylamak ile kalmaz, ama aynı zamanda İsa’nın iddiasının Tanrı’ya giden tek yol olduğunu da ortaya koyar. İsa şöyle dedi: “Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez” (Yuhanna 14:6; 10:1, 9-10). İsa’nın elçileri, O’nun bu sözlerine şöyle karşılık verdiler, “Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur” (Elçilerin İşleri 4:12; 1. Timoteos 2:5).

Son Bir İtiraz

Daha önce mucize iddialarının kendi kendilerini iptal eden doğası hakkında David Hume’un ileri sürdüğü delilin Müslümanlar’ın, Muhammed hakkında ileri sürdükleri iddiayı nasıl zayıflattığını göstermiştik (bakınız Bölüm 4). Ve biraz önce bu aynı delilin Mesih’in iddialarını nasıl mucizevi bir şekilde onayladığını da gösterdik. Şimdi geriye kalan, bu tanrısal onaylamanın başka hiçbir dine değil, yalnızca Hristiyanlığa özgü bir onay olduğunu göstermektir.

Hume, şu delili ileri sürer: “Bu nedenle, bu dinlerden herhangi birinde (ve hepsi de mucizeler ile doludur) gerçekleştiği varsayılan her mucize daha dolaylı yoldan olmasına rağmen, diğer her sistemi yok etmek için aynı güce sahiptir: ve rakip bir sistem yok edildiği zaman, bu sistem aynı şekilde sistemin üzerine kurulu olduğu bu mucizelerin değerini de yok etmiş olur.” Kısaca, bir mucizenin doğrudan faaliyet alanı, nasıl kendisinin atfedilmiş olduğu belirli sistemi bina etmek ise, benzer şekilde diğer her sistemi bozmak için de aynı güce sahiptir.”60. Başka bir deyişle, her bir türü aynı olan mucizeler, dini bir sistemin gerçeğine tanıklık ederek kendi kendilerini iptal etme özeliğine sahiptirler.

Hume’un ileri sürdüğü delil, Yeni Antlaşma’daki mucizelerin aksini kanıtlamak yerine farkında olmadan İsa’nın mucizelerinin güvenilirliğini destekler. Çünkü bu delil, İslam’ın iddialarında olduğu gibi Hristiyan olmayan tüm mucize iddialarına karşı sağduyulu bir delildir, Mesih’in yapmış olduğu eşsiz mucizelere karşı bir delil değildir. Bu delili aşağıda yeniden ifade edelim.

  1. Hristiyan olmayan tüm dinler (mucize iddiasında bulunan) benzer “mucizeler” iddiaları tarafından destek görürler.61.
  2. Ama bu tür “mucizeler” kanıtsal değere sahip değildirler (çünkü kendi kendilerini iptal ederler ve yetersiz tanıklıklar üzerine bina edilmişlerdir).
  3. Bu nedenle, Hristiyan olmayan hiçbir din mucizeler tarafından destek görmez.

Eğer durum böyle ise, o zaman biri, yalnızca Hristiyanlığın gerçek olduğuna dair tanrısal onayı tartışabilir.

  1. Yalnızca Hristiyanlık yeterli tanıklık aracılığı ile onaylanan eşsiz mucize iddialarına sahiptir.
  2. İddiaları hakkında eşsiz mucizevi onaya sahip olan, gerçektir (karşıt görüşlerin aksi olarak).
  3. Bu nedenle, Hristiyanlık gerçektir (İslam gibi karşıt görüşlerin aksi olarak).

Özet

Eşsiz mucizelerin bir araya getirilişi konusunda onay gören tek dünya din önderi, İsa’dır. Gerçekten de, (Bölüm 8’de) görmüş olduğumuz gibi, Muhammed, İsa’nın yaptığı şekilde iddiasını desteklemek için mucizeler yapmayı reddetti (bakınız, 3:181-84). Aslında Muhammed dahil olmak üzere hiçbir dünya din önderi Tanrı olduğunu iddia etmedi. Ve kendileri hakkında iddia ettikleri dikkate alınmaksızın hiçbir dünya din lideri asla yüzlerce yıl önce yapılmış çok sayıda peygamberliği yerine getirmek suretiyle iddialarını kanıtlamadı, mucizevi ve günahsız bir yaşam sürmedi ve ölümünden kendisini dirilteceğini önceden bildirmedi ve dirilmedi. Bu nedenle, yalnızca İsa, Tanrı’nın Oğlu, beden almış Tanrı olarak kabul görmeyi hak eder.


1. Ajijola, 183.

2. Abdalati, 158.

3. Mufassir 22.

4. Ahmed Deedat’ın, Mesih’in çarmıhta asla ölmediğine ilişkin ileri sürdüğü delillere bir karşılık olarak bakınız, McDowell ve Gilchrist, 47f.

5. Saygı gören tıp uzmanlarının bazıları Mesih’in çarmıhtaki ölümünü onaylayan yazılar yazdılar, bu tıp uzmanlarının adlarından ve eserlerinden söz edelim; Dr. Pierre Barbet, A Doctor at Calvary, ve W. Stroud, Treatise on the Physical Cause of the Death of Christ and Its Relation to the Principles and Practice of Christianity, ikinci baskı. (Londra: Hamilton & Adams, 1871), 28-156, 489-94.

6. Bakınız The Journal of the American Medical Association (Mart 21, 1986), 1463.

7. Flavius Josephus, “Antiquities of the Jews” 18:3, çeviri William Whiston, Josephus: Complete Works (Grand Rapids: Kregel, 1963), 379, vurgulama bize aittir.

8. Cornelius Tacitus (M.S. 55? – 117’den sonra), Annals, 15,44.

9. Bakınız F. F. Bruce, The New Testament Documents: Are They Reliable? (Ch, cago: Inter-Varsity Press, 1968), 113.

10. Lucian, On the Death of Peregrine.

11. Bakınız Bruce, 114.

12. Babylonian Talmud (Sanhedrin 43a, “Eve of Passover”).

13. Phlegon’un “Chronicles” adlı eserinden Origen’in aktarması, “Against Celsus”, The ante-Nicene Fathers’dan alıntı çeviri, Alexander Roberts ve James Donaldson (Grand Rapids: Eerdmans, 1976), cilt 4, 444, vurgulama bize aittir.

14. Aynı kitapta.

15. Polycarp, “The Epistle of Polycarp to the Philippans,” The Apostolic Fathers,’daki bölüm, 1. baskı. A. Cleveland Coxe, in roberts and donaldson, 33.

16. Ignatius, The Epistle of Ignatius to the Tarsians, “The Apostolic Fathers” daki Bölüm, 3. baskı, A. Cleveland Coxe, in Roberts and Donaldson, The Ante-Nicene Fathers 107; vurgulama bize aittir.

17. Justin Martyr, Dialogue With Trypho.

18. Kuran, Eski Çağ dünyasından değil, Orta Çağ dünyasından gelir.

19. Bakınız Bruce, 16.

20. Geisler ve Nix, bölüm 26.

21. John Rylands’ın papirüsü (P52), tarihi M.S. 117-38.

22. Burada yalnızca Yeni Antlaşma ile ilgileniyoruz, çünkü yalnızca Yeni Antlaşma Mesih’in iddialarının temellendirilmesi açısından önem taşır. Ama yine de, el yazması belgeler ile ilgili kanıt aynı zamanda karşı konulamaz bir şekilde Eski Antlaşma’ya ait el yazması belgelerin doğruluğunu da destekler. Geisler ve Nix’in 21. bölümünde yer alan tartışmaya bakınız.

23. Bakınız Geisler ve Nix.

24. T. Robertson, An Introduction to the Textual Criticism of the New Testament (Nashville, Broadman, 1925), 22.

25. Philip Schaf, Companion to the Grek Testament and English Version (New York: Harper, 1883), 177.

26. Bakınız Geisler ve Nix, 408.

27. Yazıcı hataları ile ilgili örnekler ve sınıflandırmalar için bakınız, aynı kitapta, 469-73.

28. Bruce Metzger, Chapters in the History of New Testament Textual Criticism (Grand Rapids: Eerdmans, 1963).

29. Frederic Kenyon, Our Bible and the Ancient Manuscripts, 4. baskı. (New York: Harper, 1958), 55.

30. McCormick’s Handbook of the Law of Evidence, 2. baskı. (St. Paul, Minn.: West, 1972), sec. 223.

31. John W. Montgomery, The Law Above the Law (Minneapolis: Bethany, 1975).

32. Greenleaf, 9-10.

33. Nelson Glueck, Rivers in the Desert: A History of the Negev (Philadelphia: Jewish Publication Society, 1969), 136.

34. William F. Albright ile görüşme, Christianity Today, January 18, 1963, 359.

35. John A. T. Robinson, Honest to God (Philadelphia: Westminster, 1963), esp.352-53.

36. Eta Linnemann, Historical Criticism of the Bible: Methodology or Ideology? (Grand Rapids: Baker, 1990), 20.

37. Aynı kitapta.

38. Daha ayrıntılı bir delil için, bakınız Geisler ve Nix, 440-47.

39. Sir William Ramsay, St. Paul the Traveller and the Roman Citizen (New York: G. Putnam’s sons, 1896), esp. 8.

40. C. S. Lewis, Christian Reflections (Grand Rapids: Eerdmans, 197), 154-55.

41. Müjdelerin birbirleri ile birebir bağımlılık içinde olmadıklarına ilişkin eski bir Kutsal Kitap eleştirisi tarafından öne sürülen güçlü bir delil için bakınız, Linnemann, aynı kitapta.

42. Bakınız Ramsay, 8.

43. Bakınız Colin Hemer, Acts in the Setting of Hellenic History, (Winona Lake, IN: Eisenbrauns, 1990).

44. Hume, 120.

45. Bu düşünceyi destekleyen daha fazla ayrıntı için bakınız Geisler ve Howe, Bölüm 10.

46. Uyum sağlanma ile ilgili tüm kurallar hakkında daha ayrıntılı bir inceleme için bakınız Geisler ve Howe, Bölüm 1.

47. Glueck, 31.

48. Millar Burrows, What Mean These Stones? (New Haven: American Chools of Oriental Research, 1941), 1.

49. Clifford A. Wilson. Rocks, Relics and Biblcal Reliability (Grand Rapids: Zondervan, 197).

50. Not 31’de aktarıldı.

51. Kuran’da yer alan İsa hakkındaki tüm referanslar ile ilgili harika bir çalışma için bakınız, Parrinder.

52. Aksine, bu surenin, İsa’nın göğe alındığı ile ilgili bir referans olduğuna inanırlar.

53. Bu kısımdaki Kutsal Kitap referansları American Standard Version’dan alınmıştır, çünkü Tanrı’nın kutsal adını (Yahwe) Yehova olarak tercüme etmişlerdir.

54. C. S. Lewis, Mere Christianity (New York: The Macmillan Co., 1943), 55-56.

55. Profesör Harold W. Hoehner, bu olayın İsa’nın çarmıha gerildiği M.S. 33 yılında yerine geldiğini gösterir. Bu kişinin Chronological Aspects of the Life of Christ adlı kitabına bakınız (Grand Rapids: Zondervan, 1976), 115-38.

56. Peter W. Stoner, Science Speaks (Wheaton: Van Kampen Press, 1952), 108.

57. Müslümanlar Muhammed’in ve diğer tüm peygamberlerin temelde günahsız olduklarına, en azından peygamber olduktan sonra günah işlemediklerine inanırlar.

58. Bazı Yahudi bilginlerin öne sürdükleri gibi, Eski Antlaşma’da bir acı çeken ve bir egemenlik süren iki Mesih mevcut olduğuna dair hiçbir ima yoktur. Mesih ile ilgili verilen referanslar her zaman tekildirler (Daniel 9:26; Yeşaya 9:6; 53:1), ve Eski Antlaşma’da ikinci bir Mesih’in adı asla geçmez.

59. Ünlü bilim düşünürü Karl Popper, ne zaman “risk taşıyan bir ön bildiri” konusunda tartışacak olsa, bu ön bildiriyi kendisi ile birlikte gelen teorinin onayı olarak kabul eder. Eğer durum böyle ise, o zaman İsa’nın dirilişi hakkındaki kendi ön bildirisi, O’nun, Tanrı olduğu iddiasının onayıdır. Çünkü birinin kendi dirilişini önceden bildirmesinden daha riskli olan ne olabilir? Eğer bir kişi, bunu gerçek bir iddianın kanıtı olarak kabul etmeyecek ise, o zaman hiçbir şeyi kanıt olarak kabul etmeyecek bir görüşe sahip demektir.

60. Aynı kitapta, 129-30.

61. Şeytan’ın sözde mucizeleri ve diğer iddia edilen mucizeler ile ilgili bir tartışma için, bakınız N. L. Geisler Signs and Wonders, Wheaton: Tyndale House, 1988), özellikle 4-8. Bölümler.