VAFTİZCİ YAHYA’NIN ÜÇ YÖNLÜ TANIKLIĞI

(Yuhanna 1:19-37)

Müjde, giriş ayetlerinden sonra bir birini izleyen üç gün boyunca Vaftizci Yahya’nın Mesih hakkındaki çarpıcı tanıklığını sunar.

Yahya’nın ilk günkü tanıklığı, 19-28 ayetlerinde yer alır. İkinci güne ait tanıklık ise “ertesi gün” sözcükleri ile başlayan 29-34 ayetlerinde verilir; son güne ait tanıklık ise “ertesi gün yine” sözcükleri ile ifade edilen kaydın yer aldığı 35-37 ayetlerinde bulunur.

Yuhanna’nın müjdesinde sunulan Vaftizci Yuhanna’nın tanıklığı Matta ve Luka tarafından kaydedilen tanıklıklar ile çarpıcı bir karşıtlık içindedir. Daha önceki müjdelerde Yahya, günahkarların önünde bir tanıklık verdi; burada ise Tanrının Oğlu’nun huzurunda tanıklık vermektedir. Yahya önünde toplanmış kalabalıklara, insanları günahları konusunda ikna etmek isteyen ve vicdanları araştıran bir peygamber olarak konuştu. Yahya tanrısal bir Kişi’nin huzurunda çarığının bağını çözmeye bile layık olmadığı Oğul Tanrının önünde tapınan biri olarak konuştu. Günahkarların önünde bir peygamber olarak konuşur iken ulusun yükü canı için ağır bir yük idi; ama burada Mesih’in önünde O’nun yüceliği Yahya’nın ruhuna nüfuz etti. Mesih, Yahya için her şeyde her şey haline gelmiş bulunuyor idi; Yahya yalnızca, çok geçmeden susturulacak bir ses idi.

Yahya’nın hizmetinin ilk günündeki büyük hedefi Mesih’i yüceltmek için kendisini alçaltmak idi. Yahya’nın ikinci tanıklık günündeki hizmet konusu, Mesih’in Kişiliğinin yüceliği ve dünyanın en büyük ihtiyacını karşılayacak olan işinin yüceliği idi. Yahya, üçüncü ve son tanıklık gününde hizmet eder iken imanlının yüreğinin tatmin olması için Mesih’in Kişiliğini takdim eder.

Vaftizci Yahya’nın İlk günkü Tanıklığı (19-28.ayetler)

Eğer Yahya o günde kendisini alçaltıyor ve aynı zamanda geri çekiyor ise bunun nedeni Mesih’in halkı için O’nu yeni bir toplanma merkezi olarak sunabilmesi içindir. Ve sonra diğerlerini Mesih için toplamak amacı ile Yahya, imanlıları o dönemin kokuşmuş din sisteminden ayırmak için vaftiz eder. Sonunda, Mesih’te toplanan imanlıların dindar dünya ile bir arada olamayacaklarını belirgin bir hale getirir.

Bu gerçekler Yuhanna ve 19-21 ayetlerindeki Yahudilerin temsilcileri arasındaki görüşme aracılığı ile ışığa çıkartılırlar. Yeruşalim’den gönderilmiş olan kahinler ve Levililer Yuhanna’ya, “Sen kimsin?” diye sorarlar. Yüreği Mesih ile dolu olan Yahya onları çok bereketli şu ifade ile yanıtlar: “Ben Mesih değilim!” Kendisine Mesih ile ilgili hiç bir şey söylenmemiş ya da sorulmamış olmasına rağmen Yahya’nın bu yanıtı çok dikkat çekicidir; Yahya sanki bu yanıtı ile onlara şu sözleri söylemek ister gibidir: “Siz bana geldiniz ama ihtiyacınız Olan ben değilim; ben Mesih değilim.” Yahya gerçek bir tanık olarak kendisini saklar ve Mesih’i sunar. Kendisinden söz etmesi için ona çok ısrar edilir ama o, kendisine sorulan sorulara giderek daha kısa yanıtlar ile karşılık verir. “Sen İlyas mısın?” diye sorarlar. Yahya, “Değilim” der. Onlar sormaya devam ederler: “Sen beklediğimiz o peygamber misin?” ve Yahya tek bir sözcük ile yanıt verir ve “hayır” der. Mesih’in yücelmesi için Yahya alçalmaktadır.

Sonra ona, “Sen kimsin?” diye sorarlar. Yahya, yalnızca “bir ses” olduğunu söyler (22-23.ayetler). Yahya, Malaki peygamber tarafından önceden bildirilen İlyas değildir; Musa tarafından vaat edilen o beklenen peygamber değildir; o, yalnızca İlyas’ın söz etmiş olduğu kişinin sesidir. Yahya Tanrı halkı için bir toplanma merkezi yerini almayı reddeder; Tanrı halkının arasında kendisinin yüceleceği bir ad edinmeyi istemez. Yahya, Tanrının sözüne itaat ederek yalnızca İsa’dan söz eden bir sestir. Ayrıca İsa’dan söz ettiği yer bir dünya çölüdür ve bu çölde Tanrı ile ilgili hiç bir şey yoktur ve Yahya Tanrı korkusu olmayan bir halkın tam ortasındadır.

Eğer Yahya yeni bir toplanma merkezi olmayı reddediyor ise o zaman neden vaftiz etti? (ayetler 24-25). Ferisiler vaftizin ölümü ve bu nedenle ayrılığı sembolize ettiğini çok iyi biliyorlar idi çünkü ölüm büyük bir ayırandır. Eğer Yahya vaftiz etti ise bunun anlamı, tamamen yeni bir düzen içindeki bir yere sahip olmak için eski değerlerin düzeninden ayrılmaktır. O zaman Ferisilerin sordukları ve Yahya’nın önderi ya da merkezi olmayı reddettiği yeni toplanma merkezi nedir ya da kimdir?

Yahya (26-28. Ayetlerinde) kendisinin su ile vaftiz ettiğini kabul eder ve Mesih’in çevresinde toplanmanın gerekli olduğunu ve o günün çürümüş din sisteminden ancak bu şekilde ayrı kalınabileceğini ima eder. Ayrıca bu ayrılmanın çok gerekli olduğunu da net bir şekilde belirtir. Dindar Yahudi Mesih’i hiç bir şekilde takdir etmez, edemez. Mesih geldi ve onların arasında yaşadı ama Yahudiler O’nu tanımadılar. Mesih yalnızca dünya tarafından değil ama aynı zamanda Yeruşalim’in kahinleri ve Leviililer tarafından da kabul edilmedi. Ama yine de bu kabul edilmeyen Kişi öylesine yücedir ki Yahya O’ndan söz eder iken “Ben O’nun çarığının bağını bile çözmeye layık değilim” demiştir. Tüm bunlar bir yana Mesih yalnızca kabul edilmemek ile kalmadı ama aynı zamanda “Şeria nehrinin ötesindeki” dışardaki yerde kaldı. Böylece görüyoruz ki Müjdenin başlangıcından beri Mesih, ulus tarafından reddedilen ve ordugahın dışında kalan olarak sunulur.

Bu gün için de durum aynıdır! Yahudiliğin son günlerinde dindar kitle Mesih’e nasıl davrandı ise bu gün Hristiyanlığın son günlerinde ağızları ile iman ikrarında bulunan dindarlar da Mesih’e aynı şekilde davranmaktadırlar. Mesih imanlı bireyler için değerli olsa bile yine de dindar kesim tarafından hala tanınmamaktadır. Mesih günümüzdeki çürümüş dindar kesim tarafından hala dışarıda bırakılmaktadır. Elbette ki bu durum bizler için çok üzücüdür ama yine de bizi şaşırtmaz çünkü biz daha önceden bu konuda yani, Hristiyanlığın son dönemlerinde pek çok kişinin Mesih2in çaldığı kapıyı açmayacağı konusunda uyarıldık. (Vahiy 3:20)

Kuzu
Kuzu

Vaftizci Yahya’nın İkinci Gün yaptığı Tanıklık (29-34.ayetler)

Yahya ilk gün kendisini saklayarak Rabbin yolunu hazırlar öyle ki insanların düşüncesi yalnızca Mesih ile dolabilsin. Bu ikinci günde ise Yahya Mesih’in Kişiliği ve yüceliği ile ilgili daha da olumlu bir tanıklık sunar. Mesih, Tanrının Kuzusu ve Tanrının Oğludur. Ve Tanrının Kuzusu olarak dünyanın günahını üstüne alır; Tanrının Oğlu olarak Kutsal Ruh ile vaftiz eder.

29.ayette Yahya o günkü tanıklığına şu sözleri söyleyerek başlar. “İşte dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrının Kuzusu!” Bu ifade önümüze Mesih’in işi ile ilgili iki kısım getirir: bunlardan ilki, çarmıhta Tanrının Kuzusu olarak günah yapılan Mesih’in günahlarımız uğruna Kendisini feda etmesidir. İkincisi ise gelecek olan bir günde günah ilkesini ortadan kaldırmasıdır.

Çarmıhtaki kurbanın ünvanı Kuzu’dur. ”Tanrının Kuzusu” bize, eski dönemde insanların Tanrıya kurbanlar getirmesi konusuna karşıt bir anlam açıklar; kurbanı insanlar için Tanrının Kendisi sağlamıştır. Kurbanı sunan Tanrı olduğu için kurban Tanrı tarafından tamamen kabul edilebilirdir. Bu yüce kurbanın nihai sonucunda günahın tamamı dünyadan mutlak bir şekilde kaldırılacaktır. “Dünyanın günahını ortadan kaldıran” sözleri Rab İsa’nın Tanrı Oğlu olarak geçmişte yapmış olduğu işin gelecekteki bir sonucu olacaktır.

Günah yasasızlıktır. Yani, insanın, Tanrıyı düşünmeden ve O’ndan korkmadan kendi iradesini yerine getirmesidir. Dünyanın tüm sefilliği insanın bir günah dünyasında kendi isteğini yerine getirmesinin sonucudur. Rab, her şeyi Tanrıya bağımlı kılarak günahı ortadan kaldıracaktır. Ve böylece bunun sonucu olarak imanlı bu gün günahın gücünden kurtarılmıştır. Eski yaratılışımızın Mesih ile birlikte çarmıha gerildiği gerçeğini temel alarak kendimizi Mesih’te günah karşısında ölü, ama Tanrı karşısında İsa Mesih’te diri sayarız. Günahın egemenliği altındaki insanın Tanrı hakkında hiç bir düşüncesi yoktur. Ama yine de her şeye rağmen imanlı, önünde duran Tanrıya sahiptir. İmanlı Tanrının isteği ve O’nu hoşnut etmek için yaşar. Ve bu şekilde davranması sayesinde günahın gücünden kurtarılmıştır. Şimdi kendisini günahın önünde ölü ve Tanrının önünde diri sayan Mesih’teki imanlı için doğru olan ne ise insanlar doğruluğun egemenliği altında Tanrıya boyun eğmek zorunda kalacakları zaman yani dünyadaki bin yıllık dönem sırasında aynı durum aynı ölçüde doğru olacaktır. Doğruluğun konut kuracağı yeni gökler ve yeni yeryüzünde bu söylenen mutlak şekilde gerçekleşecektir. Sonra Tanrı herkes tarafından ve her yerde isteğinin yerine geleceği bu ortamda insanların arasında konut kuracaktır. Ve tek bir günah izi bile bu ortamı lekeleyemeyecektir. Tanrı her şeyde her şey olacaktır. “Gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun” dileğini içeren bu dua sonunda yanıtlanmış olacaktır.

Ayet 30’da Yahya bu işi yenden önce olduğu için benim önüme geçecek Olan Biri gelecek der iken sözünü ettiğim Kişi budur.” (JND) Mesih zamanın içinde Yahya’dan sonra geldi; konum olarak Mesih elbette Yahya’nın çok çok üstündedir, kıyaslanamazlar. Çünkü Mesih sonsuzlukta Yahya’dan önce vardır.

Ayet 31’de Yahya Mesih’in Kişiliğindeki yüceliğin bedenin dışında olduğuna ilişkin bilgisini özenli bir şekilde göstermeye dikkat eder. Yahya, tanıklığında iki kez “O’nu tanımadığını” söyler. Daha sonra ise Ferisilerin şu sorularını yanıtlar: “O’nu niye vaftiz ediyorsun?” Yahya, onlara, eski düzeni su ile vaftiz ederek kapadığını ve Mesih’i İsrail’e yeni düzenin bereketi olarak göstermek için bunu yaptığını açıklar. Yahya bu işleri kendisini göstermek için yapmamaktadır. Yahya kendisini gizlemiş ve alçaltmıştır öyle ki, gerekli olan yapılsın ve Mesih’in “kendisi gösterilsin.”

Daha sonra 32. ayette Yahya, Mesih’i şu sözleri ile yüceltir: “Ruh’un güvercin gibi gökten indiğini ve O’nun üzerinde durduğunu gördüm. “ Kutsal Ruh için belirli bir amaca uygun olarak bir insanın üzerine inmesi yeni bir durum değil idi. Ama Ruh’un kişinin üzerinde durması ya da “kalması” tamamen yeni bir şey idi. İsa, Kutsal Ruh’u İnsan olarak mükemmelliğinden dolayı alır; aynı zamanda Oğul olduğu için elbette Baba ile ilişkidedir. “Mesih’in tamamladığı kurtarıştan dolayı bizler iman aracılığı ile O’nda evlatlar olarak Ruh tarafından mühürlendik.”

33 ve 34.ayetlerde Ruh, Mesih’in üzerine gökten, “bir güvercin gibi” iner, Pentikost gününde olduğu gibi ateşten diller halinde inmez. Çünkü ateş denenmeden söz eder ve öz yargıyı kapsar. Eğer Ruh üzerimize gelir ise benlikten olan her şeyi test eder ve benliğin öz yargısını talep eder. Bu konu, Yahya’yı Mesih’in işinin ikinci kısmından söz etmesi için yönlendirir. Mesih, Kutsal Ruh ile vaftiz eder. O yalnızca Tanrının Kuzusu olarak kurtuluşu yerine getirmek ile kalmaz ama aynı zamanda Tanrının Oğlu olarak O, Kutsal Ruh’u ihsan Eden’dir, öyle ki, kurtarılmış olanlar evlatlar olarak konumlarının bereketine yönlendirilebilsinler. Yahya, Kutsal Ruh’u veren Kişi’nin Tanrının Oğlu olduğunu kaydetme cesaretini göstermiştir. Tanrısal bir Kişi’yi ancak başka bir tanrısal Kişi verebilir! Bunu O’ndan başka kim yapabilir ki?

Yahya tarafından Rabbe verilen bu ünvanlar Mesih’in İsrail ile olan ilişkisinin çok ötesine uzanırlar. Mesih, Tanrının Kuzusu olarak tüm dünya için geçerli olan bir iş yapar ve bu yaptığı ve tamamladığı iş dünya çapında bir etkiye sahiptir. Vahiy kitabındaki Kuzu olarak Mesih, tüm kurtarılmış olanların merkezidir. Ruh’un vaftizi daha sonra İsrail ile sınırlanamaz. Söylenen Söz şudur: “Son günlerde Ruhumu tüm insanların üzerine dökeceğim.” (Elçilerin İşleri 2:17) Mesih, aynı zamanda Tanrı Oğlu olarak da uluslar üzerinde yetkiye sahiptir (Mezmur 2).

Vaftizci Yahya’nın Üçüncü Gündeki Tanıklığı (35-37.ayetler)

Kadından doğanlar arasında en üstünü olan Yahya görevinin ilk gününde İsa’nın huzurunda geri plana çekilir. Ve ikinci günde Mesih’in Kişiliğinin ve O’nun işinin yüceliğinin görkemine tanıklık eder. Yahaya tüm bunlardan sonra görevinin son gününde Mesih’in işi ya da Mesih’in armağanı hakkında hiç bir şey söylemez ve o üçüncü günde yalnızca Mesih’in Kişiliği hakkında tanıklık eder. Ve şöyle der: “İşte, Tanrının Kuzusu!” Yahya’nın yüreği Mesih’in güzelliği ile dolu idi ve diğer kişiler bunu Yahya’nın Mesih’e olan hayranlığı şeklinde algılıyorlar idi. Yahya’nın İsa hakkında o gün söylediği bu sözler, İsa’ya bakmasının bir sonucu idi. Yahya, İsa’ya, peygamberlerde O’nun hakkında yazılmış olanları okuduğu ya da diğer kişilerden O’nun hakkında işittiği için değil, ama yalnızca O’na baktığı için O’na tanıklık ediyor idi. Şu sözleri okuyalım, “ Yahya İsa’nın kendisine doğru geldiğini görünce durdu ve O’na baktı ve sonra , ‘İşte, Tanrı Kuzusu’” dedi. Eğer yaşamın telaş ve koşuşturmaları arasında birazcık sakin kalabilsek ve gözlerimizi “yürüyen İsa’ya dikmek” için zaman ayırsak, bizim için nasıl da yararlı olur idi! Canlarımız, bu günah ve felaketin karanlık dünyasında İsa’nın yaşamının her adımına işaret eden lütuf ve üstünlüklerine, nezaketine ve iyiliğine, alçakgönüllülüğüne ve yumuşak huyluluğuna kutsallık ve sevgisine ne kadar da susamıştır; canlarımızın O’nun tüm bu güzelliklerini içmeye ne kadar çok ihtiyaçları vardır. Sonra dolu yüreklerimiz ile diğer kişilerin dikkatini O’nun sevecenliğine ve güzelliğine çekebiliriz ve Yahya’nın eskiden söylemiş olduğu aynı sözleri Yahya gibi bizler de söyleyebiliriz. “İşte, Tanrının Kuzusu!”

Bu tür bir görevin etkisi Yahya’nın sözlerini duymuş olan iki öğrencide görülür. Onlar Yahya’yı işittiler ama İsa’yı takip ettiler. Öyle anlaşılıyor ki daha önceki günlerde Yahya’nın hizmetini izler ve sözlerini dinler iken heyecan duymamış ya da harekete geçmemişler idi. Ama Yahya’nın üçüncü gün verdiği tanıklık hizmeti Mesih ile dolu bir yürekten akıyor idi ve Mesih’e ihtiyaç duyan kişilere ulaştı.

İsa’yı yürür iken görmenin etkisi O’nun bizi sevdiğinin farkına varmamız olmalıdır. Sonra O’nun sevgisi bizde sevgi uyandırır ve bizi Kendisine bu sevgisi ile öyle bir şekilde çeker ki bizler Mesih izleyicileri oluruz. Mesih’in uğrumuz dökülen kanı ve tamamladığı işin altına sığınarak Kutsal Ruh ile mühürlendiğimizi bilmemiz Mesih’i kesin olarak izlemesek bile bizi hoşnut etmez mi? Mesih’i izlemenin Mesih’e iman etmekten daha fazla anlam taşıması gerekir; ama Mesih’e iman etmek elbette öncelik ile gereklidir çünkü bir izleyicinin bir imanlı olması gerekir. Ama yine de bir imanlı her zaman bir izleyici değildir. O’nu izlemek şunu ima eder: Mesih, canın önündeki en büyük Obje haline gelmiştir. Öyle ki, Mesih yaşamı kontrol eden ve yöneten olmuştur. Ruhsal öykümüzdeki eksiklik ve az ilerlemenin nedeni O’nu izlememek değil midir? Bu eksiklik adanmışlık ve yarım yürek ile bağlılık arasındaki farka işaret etmez mi?