Sara’nın Ölümü

Yaratılış 23

Yirmi üçüncü bölümde Sara’nın ölümü ve gömülmesi ile ilgili kaydın yer aldığını görürüz. Bu Eski Antlaşma öykülerinin pek çoğunda olduğu gibi konu ile ilgili gerçekler ahlaksal önem açısından olduğu gibi kendileri ile ilgili bir öneme de sahiptirler. Ve bu durumun çekici bir şekilde sonlanmadığı bize Yeni Antlaşma’da verilmiş olan iki yönlü bir yorum nedeni ile de aşikardırlar.

BİR ALEGORİ (Semboller Kullanarak Öyküleştirme)

Elçi Galatyalılar’a yazdığı mektupta bize Hacer ve Sara’yı sembol olarak kullanarak yasa ve lütuftan söz eder. Hacer ve oğlu yasayı ve bereketi yasa altında arayan kişileri temsil ederler. Sara ve çocukları ise Tanrının koşulsuz vaatlerini ve egemen lütuf ile bereketlenmiş olanları temsil ederler. Galatyalılar 4:21-26. Kendilerini yasa altına koymuş olan İsrail halkı bereketi kendi çabaları aracılığı ile elde etmek istediler. Ve bunun sonucu olarak yalnızca benliğin kötü işlerinin ortaya çıktığını gördüler ve kendilerine lütuf ile sunulmuş olan Mesih’i reddettiler. Aslında yalnızca Mesih aracılığı ile İbrahim’e verilmiş olan vaatlerin temelinde bereketi alabilirler idi. Petrus Mesih’in ölümünden ve dirilişinden sonra ulusa hitap ederek şu sözleri söyleyebildi: “Sizler, peygamberlerin mirasçıları, tanrının atalarınız ile yaptığı antlaşmanın mirasçılarısınız. Nitekim Tanrı İbrahim’e şöyle demiş idi: ‘Senin soyunun aracılığı ile tüm halklar kutsanacak.’ Tanrı sizleri kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için Oğlu İsa Mesih’i ortaya çıkarıp önce size gönderdi.’” Elçilerin İşleri 3:25,26. Sunulan bu lütuf ulus tarafından reddedildi ve bunun bir sonucu olarak Tanrının yersel halkı bir süre için bir kenara ayrıldı.

MESİH’İN YERSEL GELİNİ

İshak’ın sunulmasından sonra öyküde sıranın Sara’nın ölümüne gelmesi İsrail ulusunun bu bir kenara ayrılmasını önümüze koyar gibidir. Mesih’in yersel gelinin örneği olan Sara öyküden çıkar ve göksel gelinin örneği olan Rebeka öyküye dahil olur.

NET BİR AÇIKLAMA

Sara’nın ölümü ve gömülmesi ile ilgili örneklerin anlamları işte bu şekilde açıklanmışlardır. Ancak buna rağmen yine de bu olayların bir de ahlaki yönleri söz konusudur ve bu ahlaki yönün önemi İbranilere yazılan mektupta net bir şekilde bize açıklanır. Ve burada bu eski dönemdeki kutsalların yalnızca iman aracılığı ile yaşamadıklarını ama aynı zamanda “bu kişilerin hepsinin imanlı olarak öldüklerini ve vaat edilenlere kavuşamadılarsa da bunları uzaktan görüp selamladıklarını ve yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiklerini söyleyerek bir vatan aradıklarını gösterdiler.” İbraniler 11:13,14.

O halde burada İbrahim‘in ölüm konusundaki imanını görürüz; İbrahim yeryüzünde yabancı ve konuk olduğunu açıkça kabul etmiş idi; İbrahim, göçmen özelliklerini dünyanın önünde davranışları aracılığı ile açıkça beyan etti.

İMANIN KONUSU

İbrahim’in imanı, İbrahim’in bedeni nerede ise ölü bir halde iken Rabbin sözü aracılığı ile İshak’a sahip olmuş idi. Yine İbrahim’in imanı Rabbin sözü üzerine İshak’ı sunmuş idi; İbrahim Tanrının, oğlunu ölümden bile diriltebileceğini hesaba katıyor idi. Şimdi ise İbrahim aynı iman ile Sara’yı onun dirileceğinden emin olarak kesin bir umut ile toprağa verir. İbrahim oğlu İshak’ı kurban olarak sunmak için Moriya dağına da aynı iman ile çıkmış idi; şimdi ise yine aynı iman ile karısı Sara’yı gömmek için Makpela mağarasına gider. Karısını gömmesi gereken an gelmiştir ama İbrahim’in imanı sevdiği eşinin tekrar geleceğini ve onu iman ile beklediği göksel vatanda tekrar göreceğini yine imanı aracılığı ile bilir.

DİRİLİŞ TANRISI

Tanrı İbrahim’e, Kendisini, Her Şeye Gücü Yeten ve diriliş Tanrısı olarak açıklamış idi. Ve içinde bir yabancı olarak bulunduğu ülkenin – Kenan diyarının tamamı – ona sonsuz bir mülk olarak verildiğini garantilemiş idi. Yaratılış 17:8. İbrahim bunları mülk edinmiş olmasa bile hepsi vaat aracılığı ile ona aitti. Tanrının vaadine iman ederek eşi Sara’nın bedeninin vaat edilen topraklarda dinlenmesi için gayret ve özen gösterdi. Sara Kenan diyarında İbrahim ile birlikte bir yabancı ve konuk olarak yaşadı; “Kenan diyarında “ öldü ve “Kenan diyarında” gömüldü. (ayetler 2 ve 19) Daha sonraki bir tarihte İshak’ın oğulları aynı iman ile babalarını, Kenan diyarında, Hevron’da gömdüler. Yaratılış 35:27-29. Böylece aynı şekilde zamanı geldiğinde Yakup da Mısır’da ölmesine rağmen oğulları tarafından, iman ile Kenan diyarındaki Makpela mağarasına gömüldü. Yaratılış 50:31. Yusuf da ölmeden önce, öldüğü zaman, aynı güzel iman ile kemiklerini Mısır’dan çıkarıp Kenan diyarına götürmeleri için İsrail oğullarının kendisine söz vermelerini ister. Yaratılış 50:25; Mısırdan Çıkış 13:19.

TANRISAL ÜZÜNTÜ

Bu olaylarda eğer her şeye rağmen yine de Tanrının seçtiklerinin ölüm anındaki imanları ile ilgili parlak örnekler yer almaktadır. Aynı zamanda şunu da öğreniriz: iman, doğal ve içten sevgiden vazgeçmez. Bu nedenle şu sözleri okuruz: “İbrahim yas tutmak ve ağlamak için Sara’nın ölüsünün başına gitti.” (ayet 2) Eksiksiz tam iman Rabde ölen sevdiklerimizin tekrar öleceklerini bilir ve onlar için ölüm bir kazançtır ama buna rağmen yine de kaybettikleri yakınları için yas tutmak ve ağlamakta haklıdırlar. Diriliş konusundaki kesin ve emin umudumuz bize elçinin de hatırlatmış olduğu gibi şunu söyler: bizim üzüntümüz umudu olmayan kişilerin üzüntüsü gibi değildir. Ama burada sevdiklerimizin ölmeleri halinde üzülmememiz konusunda tek bir sözcük dahi söylenmez. Hiç kimse dirilişin ve yaşamın Kendisi olan Rab gibi dirilişin gücünü bilemez idi; ama Rabbimiz yine de Lazarus’un mezarında ağladı.

YERİNE GETİRİLEN BİR VAAT

Ayrıca İbrahim’in ölüm anında bile bir yabancı ve bir göçmen olarak davrandığını görürüz. İbrahim Hitit oğullarının önünde şu itirafta bulunur: “ Ben aranızda konuk ve yabancıyım.” Böyle davranmak ile İbrahim dünyanın saygısını kazanır, çünkü Hititliler ona şu karşılığı verirler: “Sen aramızda önemli bir Tanrı adamısın”. (ayet 6, N.Tr.) Burada zavallı Lut ile İbrahim arasındaki karşıtlığın ne kadar zıt olduğunu görürüz; imanlı Lut Sodom’da kalabilmek için göçmen özelliğinden vazgeçmiştir. Dünya, bu özellikteki birine onu aşağılayarak davranır çünkü onun sıkıntısı olduğu günde ona şu sözleri söylerler: “Çekil önümüzden, buraya dışardan geldin ve şimdi önümüzde yargıçlık taslıyorsun.” Yaratılış 19:9. Bundan altmış yıl önce Tanrı İbrahim’e şunu demiş idi: “Çağrıma uy, sana göstereceğim ülkeye git ve sana ün kazandıracağım.” Yaratılış 12:2. Burada bu sözün yerine getirildiğini görüyoruz. Çünkü dünya bile bu farklı kişinin önemli ve güçlü bir Tanrı adamı olduğunu anlamıştır. Zavallı Lut ise, kent kapısında hakim olarak oturdu ve dünyada kendisini yüceltmenin ardından gitti; ama dünyanın gözünde aşağılayıcı bir konumda yer aldı.

ALÇAKGÖNÜLLÜ BİR ZİHİN

Her şeye rağmen İbrahim yine de dünyanın kendisine gösterdiği büyük saygıya kendisini yüceltmek gibi bir küstahlık ile karşılık vermez; kendi saygınlığından, yüce çağrısından ya da önünde uzanan görkemlerden söz etmez. Rabbin günlerinde ilgisiz dünya O’nu bir kral yapmak ister iken O, ün kazanmak istemez ve tek başına bir dağa çekilir. Yuhanna 6:15. İbrahim de aynı ruh ile hareket ederek kendisinin yüceltilmesini reddeder. İbrahim, dünyanın onu güçlü bir kral gibi görerek önünde eğilmesini istemez ama bunun aksine alçakgönüllü zihni ile dikkat çeker, çünkü şu sözleri iki kez okuruz: “İbrahim ülke halkı olan Hititlilerin önünde eğilir.” (ayetler 7-12)

ADİL BİR KARAKTER

Dünyanın iyiliği ya da nezaketi İbrahim’e bir mezar yerini bir armağan olarak alması için baskı yapar. İbrahim ise yabancı ve göçmen yapısına sadık kalarak armağan kabul eden bir kral ya da önderin yerine geçmeyi reddeder; kendi ihtiyaçlarını para ödeyerek karşılamak isteyen bir yabancı olmaya razıdır. Kendisini yüceltmek için dünyanın övgüsünü kazanmayı reddeder ve dünyanın iyiliğinin onu yabancı ve göçmenlik yolundan ayrılması için harekete geçirmek istemesine razı olmaz. Daha önce Sodom kralının armağanlarını reddetmiş olduğu gibi şimdi de Hitit oğullarının armağanlarını geri çevirmektedir. Mezar yerini satın alır ve dünya ile olan ilişkilerinin tümünde bir yabancı gibi davranır; dört yüz şekel gümüş öder ve ödeme yapar iken titiz davranır ve dört yüz şekel gümüşü tüccarlarınağırlık ölçülerine göre tartar.

İbrahim’in tüm bu davranışlarında onun günlerinde kendisinin Rab tarafından saf bir yürek ve bunu izleyen doğruluğa, iman, sevgi ve esenliğe çağrılmış olduğunu görürüz.


GELİN

Karanlık, fırtına ve üzüntünün ortasında tek bir parlak ışık görürüm;
Ve Mesih’in bereketinin bana geleceğini çok iyi bilirim.
Baba’nın evinin ışık ve esenlik ve yüceliğinin ortasında
Mesih ben O’nun yanına gidinceye kadar beni gözler ve bekler.
Kutsal Rehber beni çöl yolu aracılığı ile yönlendirmiştir;
Şimdi altın kuleleri görmekteyim – Tanrımın Kenti.
Orada sevgi ve yüceliğin ortasında O beni hep bekliyor;
O’nun ellerinin ayasına asla unutamayacağı bir isim kazınmıştır.
Orada cennet şarkılarının ortasında duydukları O’nun
Kulağına çölde duyduğu ayak seslerinden daha tatlı gelir.
Orada, Baba’nın evinde görkemli, parlak ve güzel yerlerimiz hazırdır.
Baba’nın O’na verdiği Gelin göklerde beklenmektedir.
Sabah yıldızı Tanrının bulutsuz gününü önceden bildirir iken,
Çöl yolunda benim ile görüşmek için gelen bu kişi kimdir?
Utanç çarmıhında beni karşılamak için gelen O’dur; yüceliği içinde O’nu hemen tanırım.
Ah, tüm çöl geride kaldı, karşılaşmanın bereketli sevinci!
Ah, sonunda beni selamlamak için söylediği O’nun harika sözcükleri!
O ve ben bu parlak avlulardan birlikte geçeriz.
O ve ben birlikte Tanrının tüm sevgisini paylaşırız.
Oraya ne bir gölge ne de bir leke girebilir, orada altın da kararmaz.
O görkemli kutsallıkta O’nun ile birlikte yürüyeceğim.
İsa’nın gelini olarak O’na eşlik edeceğim.
Tanrı lütfunun yüceliği orada sonsuza dek benden yansıyacak.
Sıkıntı anında laneti tek başına yüklenen O idi;
Ben ıssız çölde O’nun yürümüş olduğu aynı yoldan yürüdüm.
O ve ben o parlak yücelikte birlikte çok derin bir sevinç paylaşacağız.
Benim payım sonsuza dek O’nun ile olmak; O’nun payı benim O’nun bulunduğu yerde olmam.